Bisiklet Dünyası (Manşet)

MACERAPEREST KOLEKSİYONER gEZENTİ şEREF’in TEK YÜREK OLUP YOLLARI ARŞINLAYAN, DALDAN DALA KONUP SICAK ve SOĞUK ESİNTİLER ÜFLEYEN NAĞMELİ YOLCULUK DEFTERİ AÇILIYOR.. KURUTULMUŞ RENKLİ YAPRAKLARIN ARASINDAN ÜTOPİK ve BİZATİHİ İÇLİ MACERALAR DAMLIYOR.. MUTEDİL DALGALI, ŞEREFLİ ROMANTİK SEFERLER PEŞ PEŞE ALIP BAŞINI GİDİYOR, SOL CEVAHİR NEREYE KOŞTURURSA ORAYA..

gEZENTİ şEREF ~ E-2017/001
Esinti Tarihi: Çarşamba, 01/02/2017

Belki de haklı olabilirler… “Çok okuyan değil, çok gezen bilirmiş!” diye… Gezgin yaşama ruhu benim damarlarımda bulunan asil kandaymış meğer… Bunu çok erken yaşlarda keşfetmiştim. Sıra geldi sizlere bu seyyah vaziyetlerimden çelebice seyahatnameleri sıralayarak aktarmaya…

Gücüm, kuvvetim, kolum, kanadım sensin. Sen gelirsen ben gelirim. Sen gidersen ben de giderim…

Yapraklarda oynaşan altın ışıkların altında yürümenin zamanı geldi. Aynı ırmağı besleyen küçük dereler gibi. Sahipsiz bulutların altında buzlu ufukların uzak kıyısına bakıyorum. Keşfediyorum. Ebediyen. Doğma büyüme. O, bu demeden, seçici davranmadan. Her yolunda, her tepesinde, her korusunda ya da anıtında, mağarasında, su kıyısında, kumsalında, çayır-çimeninde, toprak üstüymüş toprak altıymış demeden, sızlanmadan, cesaret ve aşkla kaybolarak zenginleşiyorum. Her şeyi seferber ediyorum. Yoksa harekete geçiriyorum mu demeliyim?.. İçimdeki Dünya’nın ve Türkiye’nin dağlarını, yaylalarını, ormanlarını, vadilerini, denizlerini, nehirlerini, derelerini, göllerini, okyanuslarını, yaşam kültürlerini, yaşam öykülerini, tarihlerini, belleğini, şarkılarını, türkülerini, hikâyelerini harekete geçiriyorum. Bir masal gibi oradan oraya akıp gidiyorum.

Şiirsel dizelerin ötesinde hep kendimi tatmin edebileceğim duygusal, romantik, gözbebeği keşif yolculukları bunlar. Dünyaya ve Türkiye’ye kendi gözlerimle ve kendi yüreğimle bakabilme duygusuyla. Kendi penceremden yani.

Bir bakıyorum zirvedeki yalnız kaya parçasına kendi buzsu parmaklarımla dokunuyor, bir bakıyorum bir deniz kıyısına sabit limanlamış bir küçük balıkçı kasabasına demir atıyorum. Her seferinde gözyuvarı rotamı uzaklara çeviriyorum. Uzaklara gidiyorum yakınlaşmak için. Gittiğim yerlerde kısa, uzun notlar alıyorum. Mektuplar döşüyor, fotoğraf çekiyorum.

İnsan ne zaman âşık olur? Doğa insanı aşka boğuyor. Ben bütün geceleri uyanık kalmaya çalışıyorum. Ya da şekerleme tadında asgari uyku dozu yetiyor da artıyor. Hiçbir fırsat kaçmamalı diye düşünüyorum. Gündüz güzellikleri gece bozulmasın diye. Gün ışığında güneşle banyo yapmak nasılsa geceleri de yıldızlarla konuşmak çabası böyle bir şey işte.

MACERACI “gEZENTİ şEREF”in SEYİR DEFTERİ AÇILIYOR… YAPRAKLARIN ARASINDAN DÜŞSEL ROMANTİK MACERALAR DAMLIYOR… DALGALI HAYAT BAŞLIYOR…

BİSİKLETLİ bir gezginin not defteri açılıyor… vee… birer birer geliyorlar…

Çiçeklerin taçyapraklarını ördüğü saatlerde bahçelere iniyorum. Kuşların hazan zamanı ‘Kıyamet Günü’ diye adlandırdıkları mahşer gününde onlarla bir göl kenarında buluşuyorum. Cümbür cemaat boşluğa haykırıyor, çığlık çığlığa katmanbulutlara sığınıyoruz.

Peki, ya O? Evet, bu romantizmde O varsa eğer… O’nun gelişi varsa… Benim umudum var demektir. Gönlümdeki yara kapanır, içimi bir müebbet umut kaplar. Umut var demektir. Birlikte nerede kışlayacaksak, ya da yazlayacaksak yeter ki O’nun adıyla beraber… Göçmen kuşları gibi aşağı bakar ve O’na şunu söylerim: “Gücüm, kuvvetim, kolum, kanadım sensin. Sen gelirsen ben gelirim. Sen gidersen ben de giderim…” Bir onun umudu var, bir de benim…

Birisi mehtaplı bir gecede kapımın eşiğine bir sepet bırakmıştı. İçinde sırf güller. Kırmızı, sarı, beyaz… Her çeşidinden ve her renginden. Bir de iliştirilmiş kısa bir mektup; okumam için. Açtım zarfı ve okumaya başladım mektubu. Diyordu ki, kendine Zeus’un düşlerindeki serpinti adlarından bir ad veren o kadın, Kybele’nin çit kuşu yavruları yaz boyunca tek heceli sesler çıkarır. Büyüdükten sonra da hiç susmazlar. Benim doğaya olan aşkım da işte böyle bir çağlayan. Niagara’yı andıran cinsten. Uzun geceler ve kısa gündüzler şakırdıyor. Yavruyken büyüyor, tek heceli ötüşler yapıyor, sonra başlıyor ötüşüp cıvıldaşmaya.

Haritalar geliştikçe büyüyor. Büyüdükçe çoğalıyor. Hem nitelik hem de nicelik açısında bir gelişme, bir büyüme ve bir çoğalma bu. Fotoğraflar albümlere, klasörlere sığmaz oluyor. Yazılar, ah o, yazılar… Biriktikçe birikiyor… Keşfedilen yerleri takvim yaprağı gibi akıp gidiyor.

Ne gam!

Benim “🚲 TURNELERİ & GEZDİĞİM YERLER” fasılası asla yitip gitmiyor, köklere karışıyor, geleceğin filizlerini besliyor, taçlanıyor, içimdeki teveccüh fırtınalarını besler gibi. Kim bilir, belki siz de bu dökülen yapraklardan toplayan biri olursunuz…

ÖZLÜ BİR NOT:

Kaynağı nereden gelirse gelsin, herhangi bir yerin tanıtımı ile ilgili hazırlanmış bir dokümanter, herhangi bir kaynaktan elde edilmiş fotoğraflı bir belge, bu bölümün amacı kesinlikle değildir. Burada karşılaşacağınız hikâyeler yalnızca benim başımdan geçmiş gezgin hallerimin resimli, hikâyeli belgeselleridir. Keyifle izleyeceğinizi umuyorum…

Bir sonraki esintide görüşmek üzere

Mürekkebe banmış esintili Sevgilerimle,

Gezenti Şeref

***…***

(*) Önceki Makale: “Esintiler [Giriş]

(*) Sonraki Makale: “Gitmek mi, Kalmak mı? (Önsöz)

>>> [iÇERİKdİZİNİ]

error: Content is protected !!