HE! Tabi ki, Bisiklet Yolculuğu Yapabilirim!!

Sırt çantası yastığının başucunda, bisiklet düşleriyle yatıp kalkan bir gezginin notalı seyir defteri açılıyor… Yaprakların arasından imgesel romantik maceralar damlıyor… Dalgalı hayat başlıyor…

gEZENTİ bİSİKLET ~ E-2017/007
Esinti Tarihi: Çarşamba, 15.02.2017
46. GÜN – SERÜVENE DEVAM

Yaşasın!! Bugün gezenti Şeref’in özel Blog’u: “gEZENTİ şEREF”in 46’ncı günü. Tekrar hoş geldin!! Ziyaret ettiğin için teşekkür ederim!!

Daha önce belirttiğim gibi müthiş bir seyahat tutkunu bir birey olarak, hayatıma yeni giren bisiklet turculuğu sevdasıyla bugün, Blog’un bu kırk altıncı gününü, (2017 Temmuz’unda ilk solo bisiklet turlarımı yapmaya karar verdiğimi duyurmak adına), resmi bir açılış yazısı ile taçlandırmak istiyorum.

Hayret bir şey!!

Niçin mi?? Tabi ki de, yapabileceğimi kayda geçirmek için… Hani İngilizce’de denir ya: “Yeah, because I can!” İşte o misal.

Cahit Külebi bir şiirinde diyor ki: “Bir uçağım olmalı benim, Binip üstüne, binip üstüne, Şu dünyayı gezmeliyim, Gidip Akdeniz kıyılarına.. Merhaba demeliyim, Sıcak sıcak denizlerde, Çimen gemici çocuklara.. Bir uçağım olmalı benim.

Bense uçakları oldum bittim sevmem. Yoo, korktuğum filan yok. Gökyüzünün maviliğini abartılı sevmeme rağmen hava yolculuklarını hiç sevememişimdir. Deniz yolculuklarını da keza benzer bir nedenle tercih etmiyorum. Ne bileyim sanki ayaklar yere değmeli. Yürümek… yürümek… yürümek… Buna bugünkü aklımı da ekleyip bir velespit tepesinde pedallamak… pedallamak… pedallamak…

İki yöntem de bedenin en akıllı ve en ekonomik motoru…

Diğer tarafta karavanla uzun yolculuklar yapmak bir diğer gözdem.

Başı sonu olmayan şiirsel yolculuklar ancak böyle kat edilebilir düşüncesini kuvvetlendiren üç element: motorlu araç (ki karavan türü en mükemmel seçenektir), pedallı araç (ki çocukluğumun eşsiz tutkusu) ve birbirinden ayrılması olanaksız iki sağlam dost…

“Ş.Y.”

Çalımlı hallerden uzak ve ince el yazısıyla yazılmış italik başlıklı, Parliament gece mavisi… Vişneçürüğü renk, el ile dikilse daha iyi olurmuş, tam sırtının ortasına iki adet yaldızlı harf işlenmiş: Ş.Y. Anlamını kimse bilmiyor.

İlk gören birinci harfin adımın ilk harfini temsil ediyor sanıyor ama “Y” de ne ola ki!

Kütüphanemin şahsıma ait külliyatın doldurduğu üst raflardan birinde ikamet ediyor. Tek günahı kayıp hatıraları! Nasıl olduysa, Manş Denizi ile Akdeniz arasında sıkışıp kalmış. Ege’ye mi, Marmara’ya mı yoksa Karadeniz’e mi özeneceğini çalkalamış. Gündüze mi geceye mi özlem duyacağını şaşırmış. Zaten zaman yetmiyor aydınlatmaya karşıdaki masa lambasının soluk beyaz ışığı. Menzili birkaç raf aşağıda kalıyor.

Kaç yıla sığmayan oyalı bir çeyiz sandığı gibi duruşundan belli. Bir hayli hacimli, tek elle kavramak mümkün değil. Yalan dolan değil. Ayrıca laf salatasıyla geçiştirilmiş tek bir sayfası dahi yok. Her bir paragraf, her bir satır, her bir sözcük anı-yaşam yazgısı çerçevesinde özenle seçilip bir araya getirilmiş. Bugüne dek icat edilmiş tüm lirik üslupların özgün bir senteziyle kaleme alınmış. Konusu bazen sırlı gökler bazen en derin sırdaş dehliz.

Kim ne derse desin. Hasbelkader bir göz ucuyla bedenine yapışılsa… O anda bir ısmarlama dolu bakışlarla karşılaştığı olmuyor değil ve şanslı günündeyse, Parliament mavisi cildinin üzerinde yakışıklı bir delikanlının güçlü elleri ya da nazlı bir kızın ipince parmakları geziyor. Yine de, raftan çekip alan olmadı henüz.

Şiirsel Yolculuklar şiir gibidir vesselam!

Ş.Y. ciltli kitap okyanus gibi derin. Tüm diğer benzer kitaplar onun yanında çocuk havuzu. En çetin içsellikler, insan ruhunun gözden ırak en puslu parçaları… En güçlü yanı en büyük zaafı: Kimse açık denizde yüzmek istemez, insanlar güvenli ve sığ kıyıları tercih ederler.

Parliament mavisi ciltli kitap solmuş bir gül kadar buruk. Zaman geçtikçe değeri artıyor. Paha biçilmez oluyor. Ne tuhaf! Yeryüzünden asalette onunkine denk bir yürek geçmedi henüz. İşler istediği gibi gitmeyince çirkefleşmediği gibi öyle yapanları da katiyen yargılamıyor. Her kitabın okunmak için yazıldığını, her kitabın anlaşılmaya ihtiyaç duyduğunu, verilen tüm mücadelenin bununla ilgili olduğunu anlıyor ve kabulleniyor. Elinden başka ne gelir ki?

Ş.Y. Parliament mavisi bez ciltli kitap gökteki güneş kadar yalnız. Alıcı olmadıktan sonra dünyaları verse ne çare! Gerçi bu engin kitaplık yalnızca o okunsun diye inşa edilmedi. Kim bilir sırası gelince belki. Oysa ondan başka tüm diğer kitaplar ara sıra okundu da ona yine sıra gelmedi. Neyse ki, vurgulu şiir aforizmaları bir tarafa mizah anlayışı var da hâline gülebiliyor. Bilakis kimi zaman içinden tüm kitaplığı ateşe vermek de geçiyor. Tüm bu şamataya, bu ilahi eşek şakasına daha ne kadar tahammül edebileceğini düşünürken beklemekten gözleri doluyor.

Vauvvv!!!

Parliament mavisi bez ciltli kitap çılgınlığın eşiğinde! En süslü kitaplar şölenlerde cümbüşlerde en derin olmakla övünerek okuyucuyu tavlıyor. Bu mütevazı ciltli kitap çalınmış olan anılarının acısıyla dişlerini sıktırıyor. Reklam yapmasına izin vermeyen gururunun bedelini gözyaşlarıyla ödüyor. Toprağa bağımlı okuyucu derin olanı keşfetmeyi umursamıyor.

Ne demişti Külebi: “Binip üstüne, binip üstüne, Daha uzaklara gitmeliyim, Ta Fransa’ya, Berlin’e.. Selam demeliyim dört iklimden.. Özgürlük için dövüşmeye gelenler.. Ölümlü günler bitti mi?.. Ölen tüfekler sustu mu?.. Kazanlarda sıcak aşlar pişti mi?.. Bir uçağım olmalı benim, Binip üstüne, binip üstüne, Diyar diyar gitmeliyim…

Parliament mavisi bez ciltli kitap teslim olmak istiyor. El değmemiş sayfalarını kendi eliyle bir bir yırtıyor ve eskimiş öteberi misali karşısına çıkanlara rastgele dağıtıyor. Aslında gayet farkında, insanlar kendileri keşfetmedikçe zenginliğin değerini bilmezler. Dağıtıyor yine de; en büyülü sayfaları alelade tiplere, en derin özlemlerini laubali kimselere, o güne dek titizlikle koruduğu sırlarını ağzında bakla ıslanmayanlara. Mavi bez cildinden başka dağıtacak sayfası kalmadığındaysa hafif bir meltemle şiirlere doğru bırakıyor kendini en yüksek raftan aşağı.

“B.Y.”

Ve şimdi bir de buna B.Y.’yi eklemlemek… Bir yanda “Şiirsel Yolculuklar” öte yanda “Bisikletli Yolculuklar”…

Ve şimdi biraz daha ciddi olmaya gayret edip planların içine dalmalıyım. Bir bisiklet yolculuğuna çıkmadan önce yapmam gereken o kadar çok şey var ki! Mesela öncelikle ütopyan düşüncelerimi mürekkepli yazıya dökmeliyim. (30’a yakın denemeyi tasarladım. Şüphesiz her biri ilginç bir makale olacak. Bekleyelim ve görelim…) Sonra daha somut alana geçiş yapmalı ve “ekipman”, “rota/güzergâh”, “finans/bütçe” ve benzeri konularda kalem oynatmalıyım. Ya da bugünün popülaritesiyle klavyeye basmalıyım parmakları.

Öyleyse:

#Hedef 1… Bir bisiklet edinmeli!! Hiçbir şey bir plana en aşağıdan (en sondan) başlamanın tadını vermez. Üstten değil, aşağıdan başlayacak ve yukarı tırmanacaksın. (Ben böyle yapmayı daha çok seviyorum.)

Internet dünyasından muazzam bir destek aldığımı belirtmeliyim. Benim nitelikli kütüphane ile bir yarış içinde adeta. Ne kadar çok bilgi var orada. Bu yüzden sonsuz Teşekkürler!

Bisikletle memleket yolculuğu hiç yapmadım. Hem de tek başına hiç. Demek ki öğreneceğim çok şey olacak. Ve kim bilir, belki de çoğu şeye yolda tecrübe ederken öğrenme fırsatına sahip olacağım.

Ah bir de şu keşişler gibi inzivaya çekilmiş eski mahalle ve çocukluk arkadaşlarımı da bir güzel dürtüp yerlerinden kımıldatabilirsem, belki de çocukluğumuza, gençliğimize geri döner ve bisiklet tepesinde o haylaz, ele avuca sığmaz, yaygaracı günlerimizi yeniden yâd etme imkânına kavuşabiliriz.

Bir sonraki esintide görüşmek üzere

Mürekkebe banmış esintili Sevgilerimle,

Gezenti Şeref 

***…***

(*) Önceki Makale: “Öz Tanımlama: kENDİ hAKKIMDA; pLANLARIM ve bU bLOG

(*) Sonraki Makale: “Harbiden Bir “Yapılacaklar Listesi” Hazırlamaya Oturdum

>>> [iÇERİKdİZİNİ]

error: Content is protected !!