Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Gezileri: Gün 12
Bisikletim señorita #pire🚲 ile Türkiye Turları ~ “İstanbul” gezilerimin başlangıcında ısınma dolaşmalarından bir levent kesit. Bugünkü parkurum HALİÇ’e SELVİ BOYLUM HALİÇ’e…
Eyüp’ten Silahtarağa’ya
İstanbul rotalı gezilerimin “başlangıç” dizisinin üçüncü ve sonuncusu olarak gerçekleştirdiğim Golden Horn yani Haliç yolculuğum, II. Kısım’ın sonunda vardığım Eyüp Sultan & Pierre Loti Tepesi bölgesinden itibaren devam ediyor. Bu bölümde bisikletimi Silahtarağa’dan Kâğıthane’ye sürecek, Sadabad’da olağanüstü bir turlama gerçekleştirecek ve akabinde bir kez daha Haliç kıyılarına, Hasköy’e doğru dönüş yoluna geçeceğim.
Şimdi artık gezimin üçüncü alt bölümünün fotoğraflı anı detaylarına geçebiliriz…

Eyüp sahil yolunda, nam-ı diğer Bahariye Caddesi’nde Tekke Parkı’na vardığımda yolun karşısında bir çeşmeyi daha yakalamanın coşkusu içindeyim. Gerçi çeşmenin ne adı var ne yazısı. Akmıyor da. Belli ki adı belli olmayan kitabesiz çeşmeler arasında.

Yeniden sahile inmenin ve park içi yollarda sürmenin keyfini yaşıyorum. Burası Tekke Parkı. Şimdi bu noktadan itibaren kuzeye doğru devam edeceğim. Suyun kenarında yer alan parkların içinde Şah Sultan ve Mevlevi Tekkesi gibi küçük camiler var.
[📷 Şah Sultan Camisi, Silahtarağa, İstanbul, Nisan 2022.]

Bunlardan ilkine, denize sıfır yalı statüsünde hak kazanmış, bir Mimar Sinan eseri olan Şah Sultan Camisi’ne geldim bile.
Silahtarağa Caddesi’ne devam eden Bahariye Caddesi üzerinde bulunan yapı, Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan tarafından 16’ncı yüzyılın ilk yarısında tesis edilmiş Sünbülî tekkesidir. Vaktiyle derviş hücreleri, harem, selamlık, ahşap mektep, çeşme, hazire ve türbeden ibaret tekke, Sultan III. Mustafa (1757-1774) döneminde yenilenmiş.
Caddeye açılan kapısından avluya giriliyor. Vaktiyle zamanında kapının sağ tarafında iki bölümden oluşan hazire, sol tarafta köşede ise, büyük hazneli, küçük ayna taşlı, kitabesiz ve bakımsız bir çeşme bulunmaktaymış. 1988 yılında çevre düzenleme çalışmaları sırasında yol genişletilir ve yükseltilirken bu çeşme yıktırılmış. Bu sırada, kapının sağ tarafındaki kitabesiz baş ve ayak taşları bulunan bir kabir de toprak altında kalmış. Yol tarafındaki bir lahit hazire içine alınmış.
Caminin karşısında, yolun beri tarafında aşırı harap şekilde gördüğüm Çallı Ali Efendi’nin türbesi var.
Emniyetli Yolculuk Her Şeyin Başı

Bahariye Caddesi üstünde maalesef emniyet şeridi yok. 15-20 cm’den ibaret bir çizgi ayrımı var yol ile kaldırım arasında. Gerçi cadde boyunca motorlu araç sürücüleri için uyarı levhaları var: “Lütfen yolu bisiklet sürücüleriyle paylaşın” diyor! Ama burası İstanbul. Dinleyeni de var dinlemeyeni de. Bisikletlilerden hazzetmeyen garip bir toplumuz biz.
Belki bir gün Hollanda, Danimarka, Avusturya gibi oluruz. Sabır!
Bu emniyetsizlik yüzünden şimdilik caminin yanındaki merdivenleri kullanarak yeniden çevresi tertemiz ve intizamlı parkın içine gireceğim.

Soluk soluğayım. Gene park havasını soluyorum.
Parkın İçinden Geçen Hat
Az ötede sahil kenarına paralel giden ‘ekspres’ tramvayı görünce şaşırıyorum. Demek ki artık yapımı tamamlanmış, işliyor. Cibali ile Alibeyköy arasında raylı sistemle hizmet veren T5 Tramvay hattından söz ediyorum. Sanırım geçen yılın (2021) ocak ayında çalışmaya başlamış. Yakın bir gelecekte de Küçükpazar’ı da ilave edip Eminönü’ne kadar gidecekmiş.
Tarihi Yarımada ve kıyı şeridinin güzergahı ile paralel konumlanması nedeniyle tarihi dokuyu bozmadan ve herhangi bir tarihi yapıya zarar vermeden tasarlanmış olan bu hat, katener direkleri ve tellerinin olmaması sayesinde tarihi manzaraya, doğal güzelliklere, ağaçlara zarar vermeden, yaya ve park yolları ile tam erişime uyumlu bir şekilde inşa edildiğinden son derce memnuniyet verici.
Doğal ve tarihi güzellikler korunmalı.
Not: Katener direkleri, şehir içi metro, hafif raylı sistem, tramvay ve TCDD elektrifikasyon hatlarında kullanılan betonarme direklerdir.

Pierre Loti tepesindeyken sözünü ettiğim Bahariye adacıklarından biri tam karşımda duruyor. Şaşkınlığımı maruz görün ama biraz fazla çorak buldum. Yeşilliklerle donatılabilir ve çiçeklerle daha güzelleştirilebilirdi. Batı-Doğu-Ortadoğu anlayış farklılığı diyelim.
Muhakkak ki bu adacıklar eskiden beri orada. Hatta Evliya Çelebi’nin anlattığına göre bunların çevresinde çok lezzetli karides tutulurmuş.

Pierre Loti’den Haliç’i seyretmek çok farklı. Oysaki şimdi hemen yanı başında pedalları döndürüyorum harika bir mizaçla.
Bir de kendimi çekeyim adaya karşı. Biraz soluk çıktı sanki.

Karşıda Halıcıoğlu, Okmeydanı civarları…
Bu abiler ne yapmakla meşguller acaba? Boş gezenin boş kalfası halleri…

Pire🚲’nin saklambaç oynayacağı tutmuş… Bir konserve tenekesi bulsaydım bari kukalı filan oynasaydık! 😊 Çocukluğumda kullanılmış Vita yağı tenekeleri vardı. Bunlardan evlerin bahçelerinde ve balkonlarında ya çiçek saksısı yapılırdı ya da bizim kukalı saklambaç oyunun aracı olurlardı.

Karşıda ufacık tefecik içi dolu bir turşucuk bir stat var ama yanına gitmediğim için kime aittir bilemedim… Erok Spor Stadı olabilir. Google’ın yalancısıyım.
Silahtarağa

Eyüp Sultan ilçesine bağlı bir mahalle olan Silahtarağa’ya geldim.
İdari sınırlarına bakıldığında kuzeyinde Sakarya; güneyinde Eyüp Merkez; batısında Gaziosmanpaşa ilçesine bağlı Pazariçi mahalleleri; doğusunda ise Haliç bulunmaktadır.
Uzakta görünen Sünnet Köprüsü olsa gerek. Bir de çoook uzakta silueti seçilen bir sürü bacaklı viyadük.

Silahtarağa Caddesi’nin Karadeniz Caddesi ile birleştiği kavşaktayım. Burası Sakarya Mahallesi olarak anılıyor. Otobüs durağında öyle yazıyordu.
Avrupa’nın Tatlı Suları

Eyüp Sultan, Pierre Loti Tepesi, Şah Sultan Camisi ve Mevlevi Tekke Camisi derken Derne (Gabdulla Tukay) Parkına nazır Alibeyköy ile Kâğıthane derelerinin randevulaştığı yerdeyim…
Yüzyıllar boyu “Avrupa’nın tatlı suları” diye anılan iki dere burada buluşuyor ve Haliç’e karışıyor… Strabon’un bizlere söylediği “Geyik Boynuzu” işte bu noktada başlıyor.
Haliç’in ağzından yaklaşık bugünkü Unkapanı (Atatürk) köprüsüne kadar uzanan kısmı, ticari limandır. Buradan ilerisi ise, Bizans zamanından beri şehrin gözde yaşama alanlarından biri olmuştur.
Karşıdaki yeşil alan Nilüfer Parkı. Sünnet Parkı görüntüde daha netleşti sanki. Veyahut ben öyle görmek istediğimden söylüyorum bunu.
Açıkçası daha net görünen bir viyadük var. Çok yakında yanında, altında, çevresinde dolanacağım. Kâğıthane’nin bu yakasını ilk kez bisikletimle dolaşacağım. Ne büyük keyif ama!

Caddeye çıkmadan biraz buralarda oyalanacağım. Şu kayalıklardan birine çökecek Alibeyköy Deresi’ne nazır çayımı yudumlayacağım. Efsane bir vaziyet.
Gücümü toplamalıyım. Çünkü birazdan göstereceğim ilginç yapılar, hatta görüntülemek istediğim bir heykel anıt var.

Karşı kıyıya bağlanan mavi demir köprünün yanından geçip sahil kenarından sürmeye devam ediyorum.
[📷 Gabdulla Tukay Heykeli, Silahtarağa, İstanbul, Nisan 2022.]

İşte sözünü ettiğim heykel ve arka planda ne olduğunu kestiremediğim Çemberlitaş’a benzeyen bacamsı yapı. Gabdulla Tukay Parkı içinde yer alan bu anıt heykel 1886-1913 yılları arasında yaşamış Tatar şairine ait.

Modern İdil Tatar edebiyatı ve dilinin kurucularından bu kayda değer şairin bir de ön cepheden yakın çekimini yapayım dedim.

İstanbul’a baharın geldiğini müjdeleyen ağaçlar…

Eyüp bölgesinden merhum Mahmut dayımın uzun yıllar yaşam sürdüğü Taşlıtarla’ya (Gaziosmanpaşa’ya) açılan Silahtarağa Tüneli…
Kâğıthane
1 km kadar aynı yolu takip ediyorum. Rotamın 22’nci kilometresinde ulaştığım İgdaş Parkı’ndan sonra yol ikiye ayrılıyor. Soldan devam edilirse Alibeyköy’e, sağdan devam edilirse de Kâğıthane’ye gidiliyor. Ben İgdaş Parkı’ndan tam sağ yapıyor, Kazım Karabekir Caddesi’nden devam ediyorum. Önce Alibeyköy Deresi’nin üstündeki köprüyü sonra da Kâğıthane Deresi’nin üstündeki Sünnet köprüsünü geçiyorum.
[📷 Sünnet Köprüsü, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Kazım Karabekir Caddesi’nden İmrahor Caddesi’ne giderken üstünden geçtiğim Kağıthane Deresi köprüsünde bir hatıra fotoğrafı çekip öyle yoluma devam edeyim dedim. Artık bundan sonraki yolculuğum bisiklet turlarımda hiç gitmediğim yerler olacak. Bu yüzden çok heyecanlıyım.
Nedeni de lisedeyken tarih kitaplarının sayfalarını sıkça çevirirken karşılaştığım Lale Devri’nin kalbi ve kabri olan KÂĞITHANE semtindeyim…

Köprüden sonra sola dönüyor, İmrahor Caddesi boyunca pedal çeviriyorum.
Kâğıthane, tarih boyunca geniş çayırları sayesinde hem bir mesire hem de saray ahırları için tercih edilen bir yer olmuş. Bu nedenle Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de hayli gözde bir yermiş. Bizans’ta mesire yeri olduğu gibi, kâğıt üretimi de yapılıyormuş. Adının da buradan geldiği söyleniyor.
İmrahor Caddesi’nin adı, buradaki ahırların amirinden, Mir-i Ahur’dan geliyor.

Biraz ilerleyince önüme çıkan bol bacaklı viyadük Hasdal-Okmeydanı bağlantısı. Biraz ironik bir isim takmışlar: Sadabad Viyadüğü… Lale Devri’nden kalan bir tarihî eser sanki!!!
[📷 Sadabad Viyadüğü, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Bazıları pedal basar, bazıları da akülü yol almaya yakınlık duyar… Hangisi daha keyifli?
Şüphesiz, bisiklet!!! 😊
[📷 İETT Garajı, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Viyadüğün altında, bir zamanlar Poligon Kasrı bulunuyormuş. 1955’te üstelik sapasağlam iken yıkılmış. Şimdi Kâğıthane İETT Garajı. Poligon’dan bir teselli mükâfatı niteliğinde geriye kalan
İttifak Çeşmesi ya da namı diğer Poligon Çeşmesi kısa bir zaman önce yeniden restore edilmiş. Ancak hiç beğenmedim. Kayda değer bir tarihi özelliği kalmadığından fotoğrafını bile koymaktan vazgeçtim.

İETT Garajından ayrıldıktan sonra yolun yine sağ tarafında Osmanlı Arşivi’nin binası vardı. Kapıdaki güvenliğin berisinde park edip fotoğraflar çekmeye başlamıştım ki içeriden ağır silahlarla üç kişi üzerime doğru gelmeye başladı. Muhakkak ki durumu pek net anlayamamışlardı. Kendilerine bisiklet turları yaptığımı, yapının hatıra niteliğinde arşivlik fotoğraflarını çekmek istediğimi söyledim. Israrla çektiğim fotoğrafları sildirdiler. İstersem içini ziyaret edebileceğimi ama fotoğraf çekmenin yasak olduğunu belirttiler. Ben de dışarda herhangi bir uyarı levhası olmadığını söyledim.
Açıkçası daha fazla polemiğe girme hevesinde olmadığımdan, zaten binanın da ahım şahım muhteşem bir eser olmadığını söyleyerek yoluma devam ettim.
Bu saçmalıklar ne zaman bitecek çok merak ediyorum doğrusu. Hani istesem yolun karşısına geçer, ama kamunun malı olan ana caddeden, ama parkın içinden yine çekerdim ben kendisini.
Belki de dönüş yolumda öyle yapacağım.
Sadabad Mesire Alanı

Keyfimi kaçırdılar bir kere. İnsicamım bozuldu. O hışımla karşıya geçtim. Daldım mesire alanın kapısından içeri.
Oh, muhteşem bir havası varmış buranın. Hemen kendime Kâğıthane Deresi manzaralı bir oda ayırttım. Oda dediğime bakmayın. Açık hava piknik masası tabi ki.
Aslında az sonra yakından göreceğim muhteşem tabloyu bu kıyıdan da görüntülemek kısmetmiş. Yoksa teşekkür mü etmeliyim, bilemedim, o Osmanlı binasının koruyucusu geçinen kanatsız zat-ı muhterem meleklere. Yoksa düz devam edecektim ve bu kıyıya pek uğramayacaktım. Kimileri her işte bir hayır var der, bense şansımı fırsata çevirmeye yoğururum böyle meseleleri.
Pire🚲’yi kadraja dahil ettim. Karşıda görünen yapı kompleksi son zamanlarda restore edilmiş At Ahırı, hemen berisinde Kâğıthane El Yapımı Kâğıt Atölyesi. Arka tarafındaki minareli bina ise Sadabad Camisi… Her üçünü de yakından görme fırsatım olacak. İşte herhangi bir krizi fırsata çevirmek diye buna denir. He-he-he.
Bu bölge daha önce sözünü ettiğim saray ahırlarına ev sahipliği yapmış bir yerleşke.
Misafirlik Üç Gün müdür?

Üç gün, müç gün bilmem. Tarihin zaman çizelgesinde her saat çok kıymetli. Tabi birileri kovalamadığı sürece.
Bense konuk olduğum misafir odasının açık hava penceresinden soluma dönüyorum şimdi. Aaa, kim varmış bu tarafta? Bildiniz. Kâğıthane Deresi üstünden geçen Hasdal-Okmeydanı bağlantısını sağlayan ahtapot bacaklı Sadabad viyadüğü.

Şu anda ilk aklıma gelen abidemsi manzara eşliğinde bir şeyler yemeli, içmeli. Çeyizini sunmuş bana geri çevirmek olmaz. Açtım bir kadeh kahvemi. Stoğumdaki sıcak suyun erimesi söz konusu değil. İçtikçe yerine yenisi geliyor. Tıpkı karşımdaki dere gibi. Akıyor, denize karışıyor, ama hep akıyor.

İnsan burada ne güzel dinlenir yahu. İnsanın iğne deliğinde arayıp da bir arada bulamayacağı her şey var. Gölge mi istedin al sana bir çamlık gölge. Su mu istedin, al sana bölgenin en tatlı akarsuyu. Tarihi yapı mı istedin, al sana kapı gibi karşında duran Sadabad Camisi…
Ha, birazdan o köprüye de çıkar bir sürü, bir sürü fotoğraf çekerim.

Yan cepheden aldığım At Ahırı’nın beyaz badanalı binası. Belki de krem demeliydim. İçinde ne var bilmiyorum. Yanına gidince öğrenirim nasıl olsa.

Keyfim oldukça yerine geldi sayılır. Tanrı bir daha beni bu Osmanlıcı, Neo-Osmanlıcı, Yeni-Osmanlıcı falan filan tipolojisi şahsiyetlerden korusun. Amiiiin. Bizleri hala bir yurttaş değil de kul gibi gören mankafaları var. Bundan dolayı Atatürk ile bir türlü bitiremedikleri rövanşist kavgaları var zavallıların.

Kahve faslını bitirdim. Biraz gezinelim bari. Atladım sevgilimin üstüne. Kâh pedallayarak, kâh adımlayarak.
Şu biçare “Osmanlı Arşivi” binasını çektirmediler ya. Umurumda mı dünya? Al sana, bak nasıl da çekiyorum ama! Hem de o kadar çok çektim ki yalnızca bu silik soluk, ağaçların arasından belli belirsiz hayalet gibi görüneni bu yazıya iliştirmeye karar verdim. He-he-he.
Gezenti Şeref’le kimse dalga geçemez, oğlum. Siz İstanbul’a giderken biz dönüyorduk…
[📷 Kâğıthane Belediyesi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Derenin diğer tarafında tarihi binanın tahtına kurulmuş olan belediye başkanlığının konumu bayağı güzelmiş. Pencere kenarında oturanlar manzarayı seyretmekten iş yapamazlar valla.

Yalnız şu tepeye diktikleri adına apartman dedikleri ucube gökdelenlere niye izin vermişler anlayamadım. Resmen rant uğruna doğayı katletmişler. Üf, ne kadar çirkin yaa! İşte İstanbul’u yeniden fetheden Osmanlıcı rantiye-şantiye kafası bu. Hep yeni işgalci yağmacı müteahhitlerin işinden başka bir şey değil maalesef. Taş binalar yaparken onlar paralarını katlayarak uçuruyorlar ya, olan güzelim, sevdalım İstanbul’un dokusuna oluyor. Ve fakat biz gibi orijinal İstanbullular artık bu kentte nefes alamadığımız için yurdun farklı köşelerine kaçmakta buluyoruz çareyi.
Örnekte olduğu gibi. Bisikletle geliyor, geziyor ve dönüyor. Veni-vidi meselesi.

Bakın, bakın!!! Yalan mı yahu? Tarihi ve doğayı katleden şu manzaraya bakın ve bana “Haksızsın, kardeş,” deyin.
[📷 Sadabad Camisi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Neyse bu kadar öfke edebiyatı yeter. Şimdi ‘dereye çakılı’ köprüye geldim ve onun üstünden çekiyorum camiyi. Çevrede bir insan yok. Ben ve doğadan gayrı.
İp attım ucu kaldı da… Kâğıthane deresinde gücü kaldı… İp attım ucu kaldı da… Derede gücü kaldı… Ben sevdim eller aldı… İçimde acı kaldı… Ben sevdim eller aldı da… İçimde acı kaldı… Sadabadın bağları da büklüm büklüm patika yolları… Ne zaman sarhoş oldun da kaldıramıyo’n atılan golleri? Hep 1-0 yenik mi başlayacağız? Sadabad’ın bağları da büklüm büklüm dar patika yolları…Kâğıthane’de almayı yüke koydum da ağzını büke koydum… Almayı yüke koydum da ağzını büke koydum… Aldın yâri elimden, boynumu büke koydun… Hep 1,2,5-0 yenik mi?
Haydaaa…
(Ankara’nın Bağları türküsü cuk oturdu.)

Arkamda yine o teveccüh ızdırabı Osmanlı binası. Hani fotoğraf çekemezsin, yassah(!) demişlerdi ya. Bak nasıl da çekmişim. Ben istediğim her şeyi yaparım, adamım. Ama yakından, ama uzaktan. Yeter ki isteyeyim. Ruhunuz bile duymaz. Bir resim daha koymayacaktım ama bununla da yetinilebilir herhalde. (Yakın olan fotoğraflar da var elbette; ancak kahveden aldığım tazyikle koymayacağım bu yazıma.)

İnsanın şu tabloya baktıkça içi kan ağlar yeminle. Yağlı boya değil, guaj, pastel, sulu boya da değil… Bildiğin orijinal renkler. Sahici. Bir yanda derenin güzelliği, diğer yanda tepeyi kuşatmış hilkat garibesi. Hiç normal şeyler değil bunlar, hiç!

Her halükârda Polyannacılık oynayabilir ve yüzümü aşağılara, yeşille mavinin birleştiği doğal alana çevirebilirim. Kâğıthane’nin Sadabad dünyasını güllük gülistanlık göstermek çabası da benden sorulur.

İstanbul büyüyüp içine milyonların sığamadığı kocaman azgın bir şehir olunca bunun gibi gani bacaklı viyadüklerin de inşa edilmiş olması görünüşe göre normal. Zannımca normal olmayan tek şey ben.
[📷 At Ahırı & El Yapımı Kâğıt Atölyesi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Köprünün üstünden çektiğim bu son fotoğrafla caddeye çıkmak niyetindeyim. Hedefim öncelikle ilçe merkezine taşınmak. Nasıl olsa yine bu şahane bölgeye bu kez karşı kıyıyı pedallayarak geleceğim.
Eski “At Ahırı” binasını da sedef sanatı atölyesine çevirmişler. Öğrenmiş oldum.

Tekrar İmrahor Caddesi’ndeyim.

Yaklaşık 1,5 km sonra yol sağa doğru yay çiziyor. Yol bundan sonra Cendere Caddesi adını alıyor. Şayet vadinin içinden kuzeye doğru bu yolu takip edersem bir zamanlar çocukların üniversite yıllarında kaldıkları Karadenizli halkımın işgal ettiği Ayazağa’ya çıkabilirim. Veya yaklaşık 20 km sonra, Eğri Kemer’in altından geçerek Belgrad Ormanı Ayvat Bendi kapısına ulaşabilirim.
Açıkçası çok sevimli bir hat değil. Bildiğim kadarıyla vadinin çevre düzenlemesi sürdüğünden bitmek bilmeyen tozlu, kumlu, çakıllı bir kamyon trafiği var. Sağlığa son derece zararlı.
Zaten dört gündür turlamaya başladığım İstanbul gezilerim kapsamında yapmayı arzuladığım bir Belgrad Ormanı programı var. Bu yüzden şimdilik böyle bir şeye kalkışmak niyetinde değilim.

O halde devam edeyim.

Önümde Kâğıthane köyü ve uzayıp giden yapı semtin Metrosu. Burada çeşitli yaylar çiziyor, çevresel geometriye katkıda bulunuyorum. Bazen ana caddede, bazen dere kenarında ilerleyişimi sürdürüyorum.
[📷 Kâğıthane Kaymakamlığı, Cendere Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

Karşıda ufukta görünen ve içinde Kâğıthane İlçe Nüfus Müdürlüğü de bulunan Kaymakamlık binası. Birazdan dereyi geçecek ve onu daha da yakından görme fırsatını kullanacağım.

Gerçekten çok güzel yol. Aynı derecede tenha olması da hazırlop. Sürüşümü oldukça kullanışlı hale getiriyor.
[📷 Kâğıthane Kaymakamlığı, Cendere Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

Derenin üstündeki köprüyü kullanarak karşıya geçiyor ve kaymakamlık binasının bulunduğu alan giriyorum. Meydanda peyzaj çalışmaları devam ediyor.

Ancak binanın duvarlarına dokunacak kadar çok yakınına kadar gitmeyeceğim. Neme lazım oradaki güvenlik kadrosu da işgüzarlık yapabilir ve elimdeki fotoğraflara el koyabilir.

Buradaki kaymakamlık binası, II. Abdülhamit’in şehzadeliğini geçirdiği Atiye Sultan Sarayı’nın yeniden yapılmış hali.
[📷 II. Abdülhamid Çeşmesi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Gördüğüm kadarıyla dış yapısının yakınlarda restore edilmiş ama sanki ahşap çatısının ve çevresinin yapısal düzenlemelerinin tam manasıyla tamamlanmadığı görüntüsü veren Yeni Çeşme, II. Abdülhamit tarafından 1894’te yaptırılmış.
Meydan çeşmesi, Osmanlı arşivlerinde Hamidiye Çeşmesi olarak geçiyor.

II. Abdülhamit Çeşmesi…
Çevreye düzenli düzensiz yayılmış motorlu araçlardan dolayı görüntü kirliliğini yaratan otopark alanının Kaymakamlık binasının arkasına yapılsaymış daha iyiymiş.
Kâğıthane Şehir Merkezi

Artık burada da işim bittiğine göre yoluma devam edeyim diyorum. Zaten hedefim artık tamamıyla Sadabad olduğu için kavşaktan geldiğim yöne dönmem gerekiyor.
Derenin üstündeki Köy Köprüsü’nden geçiyor, Kâğıthane’nin eski köy meydanına geliyorum.

Burada belediyenin şehir müzesi olarak düzenlediği Daye Hatun Sıbyan Mektebi, Camisi ile Süvari Karakolu bulunuyor. Ayrıca soldan, Has Bahçe Mesire Alanı içinden Belediye Binasına giden yolun girişinden sonra Kağıthane Kültür Merkezi, İBB Şehir Tiyatroları Sadabad Sahnesi, Sadabad Kültür Merkezi ve Açık Hava Müzesi’ne ulaşılıyor.
Sağda ise Kâğıthane Metrosu yer alıyor…

Kâğıthane Belediyesi tarihi bir giriş kapısı yapmış kültürel alana…

Şimdi Eyüp Sultan Caddesi’ni takip ederek Kâğıthane Meydanı’na çıkıyorum.
Lale Devri’nden Bugüne

Kâğıthane, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de gözde bir yer imiş. Bizans’ta gezme ve dinlenme yeri olduğu gibi, kâğıt üretimi de yapılıyormuş. Adının da buradan geldiği söyleniyor.
Ama semt, asıl ününü, 1718-1730 yılları arasında yaşanan ve Ahmet Refik Altınay’ın “Lale Devri” olarak adlandırdığı döneme borçludur.

Sadabad Kültür Merkezi binası…

Şimdi de Sadabad Caddesi’nden Cami Arkası Sokağı’na ilerliyorum.
Sad’abad

Bu meydanda Nedim’in şiirinin anıtlaştırıldığı yere park ediyorum. Karşımda Kâğıthane Kütüphanesi’nin binası.
Kütüphanenin içine girip bakmadım bu nedenle nasıl bir dekora, çalışma ortamına, kitapların zenginliğine filan sahip bilemiyorum.

Nedim’in “Bir Safa Bahşedelim” şiirinin ilk dizesinin yazdığı anıt:
Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâde
Gidelim serv-i revânım yürü Sâdâbâd’e
İşte üç çifte kayık iskelede âmâde
Gidelim serv-i revânım yürü Sâdâbâd’a
Divan Edebiyatı eserleri veren şair Nedim, şöhretini, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1718-1730 yılları arasındaki “Lale Devri”nde kazanır. Hayatı ve eserleri ile Lale Devri ruhunun en önemli temsilcisi olarak kabul edilir.
Lale Devri’nin en önemli iki diğer kişisi Sultan III. Ahmet ile Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dır. 1718 yazında Pasarofça Antlaşması’nı takiben Paris üzerinden dönen ve iki büyükelçi sayılan 28 Çelebi Mehmet yanında saray ve bahçe planları getirir. BU “sulh” ortamında altmış gün içinde, “uğurlu, mamur yer” anlamına gelen Sadabad Sarayı yaptırılır.
Yine kısa bir süre zarfında yüzlerce köşk Kâğıthane sırtlarına kondurulur. (Bugün o sırtları ihtişamlı köşkler değil biçimsiz, çirkin gökdelenler almıştır.) İbrahim Paşa, bu köşklerle yetinemz. Ayrıca doğal güzelliklerin çoğaltılmasını ister. İşte burada lale çiçeği gündeme gelir. Deyim yerindeyse muazzam bir “lale çılgınlığı” yaşanır. Sultan bahçelerinden, mütevazı evlerin pencerelerine kadar her yeri laleler sarar. Lale ticareti mücevhercilik gibi bir sanat halini alır. Altınay, bu dönemde 839 çeşit laleden söz ediyor.
[📷 Daye Hatun Camisi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

İşte gezdiğim bu bölge şair Nedim’in de derin duygular yüklü dizelerine yansımış Lale Devri’nin kalbinin attığı yerdir.
Meydanın hemen yanında Daye Hatun Sıbyan Mektebi ve Camisi var. Cami 1544 yılında yaptırılmış.
Daye Hatun, yakın bir zamanda Şehzadebaşı’ndan geçerken türbesini görmeyi umut ettiğim Şehzade Mehmet’in süt annesi. Şehzade Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğludur.

Kağıthane’nin tarihi yapılarından biri olan Sıbyan Mektebi binası, uzun yıllar yaşadığı sahipsizliğin ve gördüğü işgallerin ardından Kağıthane Belediyesi tarafından müze ve kütüphane işlevli olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde restore ettirilmiş.
Müzeyi gezdikten sonra Kâğıthane’nin tarihi yapı ve mekânlarını gösteren haritayı da görevlilere rica ederek edindim. Hem bugün için hem de ileride çok işime yarayacağını görebiliyorum.
Meydandan ayrılma vakti…
Has Bahçe

Çok keyifli Kâğıthane agorasından ayrıldıktan sonra, geldiğim yöne doğru devam edeceğim. Ama bunu taşıt yolundan değil, derenin yanındaki yeşil hattı izleyerek yapacağım. Burası Altın Boynuz rotamın 30’uncu kilometresi.
Kültür Merkezi’ni geçtikten sonra Has Bahçe Mesire Alanının giriş kapısına geldiğim fark ediyorum. Hiç vakit kaybetmeden içeri süzülüyorum.

Burası kocaman, bol ağaçlıklı bir alan. Etrafta Lale Devri’ni andıran laleler olmasa da yüreğim pır pır atıyor.

Yıkıcı güzellikte dinlenme yerleri yapmışlar. İnsan buraya otursa bir daha minderini terk edip kalkmak istemez ki!
Bak, Pire🚲 bile kıpırayamıyor… 😊

Gördüğüm kadarıyla bir futbol, bir de cirit sahasına denk geliyorum. Cirit ve futbol sahası, saray erkânı için yapılan Has Bahçe’de ayrı bir aktivite alanı olarak planlanmış sanki.
Dere ise Has Bahçe içinde dümdüz bir kanal olarak yoluna devam ediyor. Adı da komik: Cetvel-i Sim (gümüş yolu)…
Halka sıklıkla uyarı levhaları asıp kulaklarına küpe yapmaları istenmiş: “Mesire Alanına mangal getirmeyin lütfen barbeküleri kullanın” diye…
Kim ne kadar dinliyordur, kalabalık et-ızgara partilerinde görmek isterdim. Gerçi o zaman da duman altı ortamdan, yayılan rahatsız edici, kötü-fena ağır kokudan geçilmez olurdu.
Has Bahçe’nin Çeşmeleri

Her neyse. Hayat kurtaran birtakım çeşmelerin mesire alanına kondurulmuş olması çok güzel.

Gerçi akan suyu içmek serbest mi, yoksa el-yüz, bulaşık mulaşık yıkayıp ağız çalkalamak için mi dikmişler bunları bilemedim.
Çocuklar için park da yapmışlar. Zevkle eğleniyorlar.

Pire🚲 banyo yap beni der gibi sırıtıyor. Çamurlu değilsin ki sen. Pırıl pırıl ışıldıyorsun, güzelim.
Özdemir Asaf ne diyordu şiirinde?
“Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden.
İnanırdım saadetli yolculuklara.
Adalar var zannederdim güneşli, maavi, dertsiz.
Bütün hızımla koşardım dalgalara.
O zaman beni görseydiniz.”
Pire🚲 de pırıl pırıl bir bisiklet. İnanıyorum onunla yapılan saadet dolu yolculuklara. Mesireler var, dereler var, eski saraylar, tarihi yapılar var. Zannetmem bizi kabul etmesinler. Güneş, yağmur, kar fark etmez. Yaz, kış, ilkbahar, sonbahar fark etmez. Bütün gücümle çeviririm pedallarını. Kırarım gidonunu dalgalı maviliklere. O zaman yeşiller nasıl kıskanırdı beni.

Kültür Merkezi’nden buraya kadar geldiğim yol.
Has Bahçe’nin Göletleri

Canlı dere bir tarafa fakat has Bahçe’nin içindeki bu yapay akarsu sanki göze daha hoş geliyor nedense.

Bir de burayı cıvıl cıvıl toplulukların cirit attığı bir takvim yaprağında ziyaret edip notumu vermeliyim. Bakalım o zaman düşüncelerim değişecek mi?

Nedim, Ahmet Rasim, Ahmet Haşim gibi söz sihirbazlarının anlata anlata bitiremedikleri SADABAD Has Bahçe mesire alanını bir de ahşap köprü yanından, üzerinden görüntüleyeyim dedim…

Çok eskiden beri Sadabad İstanbul’un bir numaralı mesire alanıdır. Çağlayan ve İmrahor kasırlarının çevresi özellikle Lale Devri’nden sonra, insanların kayıklarla, at ya da süslü öküzlerin çektiği koçu arabalarıyla akın akın eğlenmeye gittiği bir yer haline gelir. Burada saraylar yapılır, suların akacağı setler yapılır, köprüler yapılır.

Daha ileri tarihlerde, Osmanlı Sadrazamlarından Alemdar Mustafa Paşa tarafından, Rumeli ve Anadolu âyanlarının İstanbul’da toplanarak katılım sağladığı, anayasal nitelikler taşıyan ünlü Sened-i İttifak burada imzalanır.
[📷 Poligon Çeşmesi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

**Zannımca Kâğıthane İETT Garajının girişine komşu Sadabad viyadüğünün altındaki Poligon Çeşmesi’ne İttifak adı da verilerek bu sözünü ettiğim antlaşmaya sembolik bir anlam kazandırılması istenmiştir diye düşünüyorum.**

Sultan Abdülmecit’in sünnet düğünü de Sadabad mesiresinde yapılmıştır.

Kâğıthane Belediyesi iyi iş çıkarmış. Çok hoşuma gitti. Beğendim. Bayıldım.

Has Bahçe’deki maceram tam gaz devam ediyor.

Az önce sözünü ettiğim uyarı levhalarında belirtilmiş barbekü tesisleri bunlar olmalı. Aralarına mesafe konmuş ki kimse kimseyi rahatsız etmesin. Tabi, bulduğun gibi bırak kuralı işletilmeli yoksa keyifle başlayan bir gün berbat bir hale dönüşebilir. Keyfimiz kaçmasın.

Bu parkta aktivite sonsuzluğu var. Herkes gönlüne göre mutlaka bir şey bulabilir. Yeter ki istesin.
Piknik yapmaya gel; kitap okumaya gel; bir şeyler karalamaya gel; resim yapmaya gel; müzik aletinle gel… Barbeküde ızgara yet yapmaya gel; şarap içmeye gel; şarkı söylemeye gel… Yayan gel; bisikletinle gel… gel de nasıl, ne için gelirsen gel…
Kâğıthane Açıkhava Müzesi
Şimdi de Has Bahçe’yi kesen lalezar Sokak’tan karşıya geçiyorum. Buraya adını veren adını veren Sadabad Sarayı’na geliyorum.
Birinci Sadabad Saray, Lale Devri’nin sonunu getiren Patrona Halil isyanında (1730) tahrip edilir. İkinci Saray 1809’da II. Mahmut, Çağlayan adını taşıyan üçüncü saray 1908-1928 arası kız yetimhanesi olur. Büyük ses sanatçısı Safiye Ayla da burada yetişir. Ve maalesef 1943’te bir gecede yıkılır.
Şu anda Kâğıthane Belediyesi’nin kullandığı yapı ise 1952’de yapılan İstihkâm Okulu.
[📷 Açık Hava Müzesi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Belediyenin karşısındaki Açık Hava Müzesi’nin kapısından içeri girecek ve tarihi kalıntılara göz atacağım.

Açık Hava Müzesi adeta hoş bir sergi alanı… Müzede Bizans ve Osmanlı dönemi eserler sergileniyor…

Bunların arasında acayip enteresan şeylere rastlıyorum. Söz gelimi Kâğıthane Yetimhanesinin bahçesinden kazıyla çıkartılmış taşlar göze çarpıyor.

Heybeleri bir yelkenli gibi açık Pire🚲’ye sığacak kadar nefis yollar da yapmışlar. Âlâ.
Karşıda görünen Kâğıthane Belediyesi’nin binası ve otoparkı.

Taştan, kalıntılardan anlamayan yüzler sadece bakar geçer burayı. Ben de çok anlamam taş türünden, türevinden filan ama başındaki bilgilendirme yazılarını mutlaka okur, aydınlanırım. Ardı sıra inceden inceye incelerim her birini. Mutlaka ilginç bir şeyler yakalarım hevesiyle.

Harbiden çok enteresan parçalar…

Solumda Kâğıthane Deresi bir cetvel gibi akıyor. Önümde uzanan bir tarih. Bugün keyfime değme gitsin. Doğa, tarih, kültür, sanat aradığım her şeyi buldum. Müthiş mutluyum bu turu yaptığıma.
[📷 Kâğıthane Belediyesi, İstanbul, Nisan 2022.]

Açık Hava Müzesi’nden Belediye binası.

Şimdi de en güzel parçalardan birine geldim. Bahçedeki eserler arasında 1990’lara kadar ayakta duran İmrahor Çeşmesi’nden geriye kalan parçaları görünce dona kaldım adeta. Büyülendim desem.
[📷 İmrahor Çeşmesi Kalıntıları, Kâğıthane Açık Hava Müzesi, Nisan 2022.]

Bir de yakın çekim…

Solumda ağacın altından belli belirsiz gördüğüm şeye takıldım. Şimdi onun yanına gitmeliyim.

Açık Hava Müzesine giriş yaptığım kapı.

Sonuna kadar gittim, gördüm.

Ufak ufak yol alıyorum az önce gördüğüm nesneyi yakından görüntülemek için. Bu arada müze buradan ileriye kadar uzanıyor. Sanırım belediye binasının bittiği yere kadar sürecek bu serüven. Merak içindeyim.
[📷 Çeşme-i Nur, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

İşte bahsettiğim nesne ile yakından tanışabileceğim yere geldim. Açık Hava Müzesi’nde saraydan kalan tek eser olan çeşmenin restore edilmiş hali görülüyor.

Şu talihime bakın ki Nur çeşmesini göreyim, bir fotoğrafını alayım derken kimler çıktı karşıma, be ya?
Tabi ki, arka fonda latifeci sırıtan yapılar kompleksi T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı ile Osmanlı Arşivi Uygulama ve Araştırma Merkezi binalarından başkası değil…
Bak yine çıktın karşıma. Yani sen istediğin kadar kaç benden. Ben bir şekilde yakalarım seni. He-he-he.

Yönümü bir de benim soluma, çeşmenin sağına çevireyim. Amanın o korkunç çirkinlik abidesi binalar da yeniden karşıma çıktı. Adına “Premier Kampüs Kağıthane” demişler. Nedir, ne değildir, hiç ilgilenmedim desem yeridir. Alaka dahi göstermem bu adına modern dedikleri zavallı iç parçalayıcı yapılara. Geçelim gitsin.

Ben yine yüzümü güzel aydınlık çeşmeye döneyim. Nasıl da yakışıyor akarsuya. Bütünleşiyorlar adeta.
“Çeşme-i Nevpeyda” ve “Çeşme-i Pâkize” de denilen bu çeşmeye III. Ahmet Çeşmesi de denmektedir. İki yüzlü bir çeşmedir. Ön yüzünde ortada sivri, süslemeli bir kemer mevcuttur. Nişindeki ayna taşının üzerinde zemine çizilerek yapılmış bir kâse ve iki hurma ağacı figürü bulunmaktadır. Üst yanında da dendân süslemeler vardır. İki selsebili bulunmaktadır. Selsebillerin nişleri balık sırtı şeklinde yapılmış, üstleri istiridye kabuğu gibi süslenmiştir. Üzerinde ayrıca desen çalışılmıştır. Fâilâtün fâilâtün Fâilâtün Fâilün vezniyle yazılmış kitabesi dönemin meşhur şairlerinden Seyyit Vehbi tarafından yazılmıştır. [Kaynak: Kâğıthane Belediyesi]
Ne var ki bu derede yüzen ördekler, kazlar, pelikanlar, balıkçıllar eksik. Görsellik açısından hoş olurdu…
Gümüş Dere

Haliç’in sonundaki Kâğıthane deresinin yatağı değiştirilerek mermer kaplı bir kanal içine alınır ve kanala Cetvel-i Sim (Gümüş yol) adı verilir.
Kağıthane’de 1722’de kurulan Sadabad Sarayı (bugünkü geriye kalan kısmıyla Kağıthane Belediye binası) ve önündeki Çadır Köşkü, derede yapılan değişiklikler ile kurulan havuzlar ve çağlayanlar, (Cetvel-i Sim / Gümüş dere, Gümüş Cetvel) 1730’a kadar bütün görkemiyle yaşamıştır.

Değişik dönem mezar ve yapı örneklerini içeren bu mini Açık Hava Müzesi yanında Kağıthane deresi içinde yer alan eskiden çağlayan kasırlarının önünde bulunan su mermer teraslarını da yerinde inceleyebilme fırsatım oldu. Bence küçük filan ama şahane bir ortam. Şansıma kalabalık da değildi. Kesinlikle dinlendirici ve sakinleştirici bir ortamda müze gezintimi tamamladım.
[📷 Açık Hava Müzesi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Müzenin en çarpıcı malzemelerinden biri, yerde duran küçük demiryolu (dekovil) hattı ve kilometre taşları olsa gerek. DEKOVİL HATTI’nı yeniden keşfetmek muhteşem bir duygu…

1916 yılında Karadeniz kıyısındaki Ağaçlı ve Çiftalan kömürlerini İstanbul’a getirmek için inşa edilen Haliç-Karadeniz Sahra Hattı’ndan kalan parçalar…
Birinci Emperyalist Dünya Savaşı çıkınca şimdi Bilgi Üniversitesi’nin olduğu Silahtarağa Termik Santrali ile şehirdeki fabrika ve gemilerin kömür ihtiyacı için bu demiryolu hattı inşa ediliyor. 1952’de tamamen yerinden sökülen hat, 1999’da bir grup İstanbul aşığı tarafından yeniden keşfediliyor.
[📷 Kâğıthane Belediyesi Toplantı & Sergi Salonu, İstanbul, Nisan 2022.]

1860’lı yılların başında Sultan Abdülaziz tarafından saraydaki kişilerin kıyafetlerinin temizlenmesi amacıyla yapılan Sadabad Kasrı Çamaşırhanesi, yıllar sonra restore edilmiş, bugün Kâğıthane Belediyesi’nin toplantı ve sergi salonu olarak açılmış.
Kağıthane Belediyesi Sadabad Toplantı ve Sergi Salonu’nda 41 eser sergileniyor. Girişte TEKÂMÜL (Evrim) – Sürdürülebilir Sanat / Spirtiual Evolution / Sustainable Art panosunda yazan “Eğer Kâğıt Olmasaydı Biz Ne Yapardık” metni ilgimi çektiği için gezmek ihtiyacını duydum.
Atölyede üretilen kağıtların atıklardan oluşturulduğunu, “Çöp olabilecek malzemelerden kâğıt üretiliyor. ‘Biz onları bir şekilde kendi sanatımızla birleştirip bir koleksiyon oluşturabilir miyiz?’ diye yola çıktıklarını anlattılar içeride.
Elbette kâğıt çok önemli. Eğer kâğıt olmasaydı insanoğlu ne yapardı? Soru çok doğru. Ama içerdeki metafizik havanın beni bunalttığını ifade etmeliyim. Daraldım yani. Sorry.
Has Bahçe’den Sadabad Mesire II Parkı’na

Belediye binasını geçtikten sonra Has Bahçe bitiyor. Burada kemerli kapıları olan bir duvar var.

Sahiden ilgi çekici bir duvar örmüşler buraya. Belki de geçmiş orijinalinden esinlenmiş olabilirler. Var mıydı, yok muydu, çok da önemli değil. Önemli olan bir sınır çizgisinin surları gibi duruyor olması. Kemerli kapıları da oldukça renkli. Hoş.
Üstünde durduğumuz köprü çevre düzenlemeleri esnasında Kâğıthane Deresi’nin üstüne inşa edilmiş. İnsanın bilfiil kendisini otantik bir ortamda hissettiği bir prodüksiyona tanıklık ediyoruz.

Bir uçtan diğer bir uca uzanan bu sur benzeri örgülü duvarın taş yapısı ve tasarımı da eskiye öykünülmüş. Ama çağdaş bir yaratıcı eser olduğu açık.
Kemerli kapılardan birinin yanında diğer tarafa geçmeyi bekleyen Pire🚲’de bir heyecan, bir heyecan. Ne ile karşılaşacak olmanın marjinal geometrik merakı.

Burayı dört mevsimde ayrı ayrı izlemek lazım. Düşünün bir kere. Kar yağmış. Beyaz örtü kapatmış toprağı. Ağaçlarda o tabiat bilgisi ders kitaplarındaki gibi bir tablo. Sonra bahar gelmiş, etrafı rengârenk çiçeklenmiş bir coğrafya. Derken yaz gelmiş, kavurucu bir sıcak var. Gölgeye sığınmak istiyor insan. Şu ağaç bol yapraklı dallarıyla sarabilir insan bedenini. Ya da kapı kemerinin serin gölgesi de epeyce fayda sağlayabilir. Ah, bir de güz mevsimi gelmiş. Ağaçlar sarı yapraklarını dökmüş. Ortalık hazan tablosuna bürünmüş. Şahane.

Kapıdan geçince bambaşka bir derya ile karşılaşıyorum. Hiç kuşkusuz varlığını sürdüren sürprizler bekliyor.
Kâğıthane tepeleri de bizi izliyor. İşte bu kadar.

Bir de kapının bu tarafında çekilelim diyoruz. Yeter ki Pire🚲’ye poz vermek olsun; hakkıyla yerine getiriyor modelliğini. Ben onu bir gün “süper star” manken yapacağım zaten.
[📷 Sadabad Camisi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Kapılardan dışarı çıkınca, mesire alanına ve asıl adı “AZİZİYE” olan ama halkın “Sadabad Camisi” dediği cami kadrajıma giriyor…
Tabi pek tanıdık bir yüzle karşılaşmanın sevinci içindeyim. Kâğıthane’ye geldiğimizde, İETT Garajından hemen sonra konakladığımız mesire alanının karşı kıyısından çekmiştik fotoğrafını. O zaman arka yüzünü görmüştük. Şimdi de bu yüzün karesini alıyoruz. Her cepheden insana haykıran ayrı bir özelliği var sanki.

Bu da bir diğer kemerli kapı.

Buradan göründüğü kadarıyla Kâğıthane Belediyesi’nin binası. Şu tepeye kondurulmuş saçma yapılar amma sırıtıyor. Hiç yakışmıyor bu tabloya. Ressamın fırçası bile çarpılır burayı resmederken.
Duvarın dibine önce güvenlik kulübesi sandığım bir ahşap bungalov yerleştirmişler. Ama daha çok bahçe elemanlarını, ekipmanını barındıran alet-edevat deposu gibi duruyor. Gidip bakmadım içine. Bana ne, canım.
Kâğıthane Sandal Rıhtımı

Aaa, buraya bir de iskele yapmışlar. Herhalde o geçmişin tarihi kayıkları gibi akarsuda sandal sefası yapmak isteyenler kullanıyor. Gerçi ben ortalıkta pek sandal filan göremedim. Herhalde ilerleyen zamanlarda koyarlar. Malum şimdi Ramazan’ın başlangıç günleri. İn cin top oynuyor mesire alanında.
Sadece gezinti yerleri mi? Hayır geldiğim rotada sanki insanların hepsi yutulmuş. Yoktular. Tabi bir de hafta başı, Pazartesi mesai günü olması buna neden olabilir. Demek ki İstanbul’u sadece hafta içi günlerinde değil ayrıca bir Ramazan ayı içerisinde bir de herkesin oraya buraya kaçtığı bayram günlerinde turlayıp gezmek lazım. Çok dahice bir fikir.
Ancak bu Kâğıthane Deresi’nde kayıkla gezinti yapmak da tatlı bir anı olarak kalabilir. Araştıracağım.

Diğer bir adı “Çağlayan” olan 3’üncü Sadabad Sarayı ile aynı zamanda yapılmış caminin kapısına varınca burada biraz oyalanıp keşif yapmak istiyorum. Üstelik her camide olduğu gibi burada da ihtiyaç molası verebilirim.
[📷 Sadabad Camisi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Bu alana ilk cami 1722’de Sadabad Sarayı ile birlikte yaptırılmıştır. Hicri 27 Şevval 1134’te yapılan açılış töreninde ise Sultan III. Ahmet namazını bu yeni camide kılar. İlk caminin üzerinde herhangi bir kitabesinin bulunup bulunmadığı ve mimari tarzı ile ilgili elde bilgi yoktur.
Patrona Halil Hareketi’nde yıkılan camiyi Sultan III. Selim 1206’da başlattığı çalışma sonucu H. 1207’de ibadete hazır hale getirir. H. 1224’te ise Sultan II. Mahmut, Sadabad Sarayı ile birlikte camiyi de yeni baştan inşa ettirir. Zamanın tahribatına uğrayan saray ve camiyi, bu defa Sultan Abdülaziz yeniden yaptırır.
Günümüzde Aziziye Camisi adıyla halen ayakta olan bu cami 1863’te saray baş mimarları Sarkis ve Agop Balyan Biraderlerin inşa ettiği camiidir. Caminin kapısının üstünde Sultan Abdülaziz’in 1863 tarihli tuğrası bulunmaktadır. Tuğranın altında Ser Kenan Abdülfettah Efendi’nin hattı ile şair Kamil’in on mısralık tarih manzumesinin son mısralarında: “Eyledi bünyan Sadabad da.. Cami zivayi han Abdülaziz” yazısı mevcuttur… Cami dönemin batı mimari etkileriyle yapılmıştır. Çift sıra pencereli ve muntazam kesme taştan duvarlar üzerinde ahşap bir kubbe bulunur. Üstü kurşun kaplı kubbenin içi çiçek desenleri ile süslüdür. Mihrap ve duvarlarındaki süslemelerden günümüzde sadece mihraptakiler kalmıştır… [Kaynak: Kâğıthane Belediyesi web-sitesi]

Caminin hemen yanında 2012’de kurulan Kâğıt Yapım Atölyesi bulunuyor. Burada atık kumaşlardan el yapımı kâğıt üretiliyor… Onun hemen yanında ise yeniden inşa edilen At Ahırı bulunuyor…
[📷 Kâğıt Yapım Atölyesi & eski At Ahırı, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Şu köprü de bayağı bir tanıdık geldi.

Kendimi de çekmeden yapamam. Nedim’in hoş şiiri de belleğimin zillerini çalıyor.

“Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde / Gidelim servi revanım yürü Sadabâd’e…”

Sadabad Camisi’ne turistik bir bakış.
[📷 Sadabad Camisi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Kare bir yapıya sahip caminin neo-gotik üsluba sahip minaresinin içinde her biri 96 taş basamaktan oluşan iki ayrı merdiven bulunmaktadır. Birine caminin içinden diğerine ise bahçeden girilir. İki kişi aynı anda birbirini görmeden şerefeye çıkabilir. Şerefesinde zarif sütunlar ve sütun başları ile yapılmış gölgeliği 1940 tamiratında sökülmüş, bir daha da yerine takılmamıştır… 1904’te bir tamirat geçirmiş, 1939 depreminde ise minare alemi düşüp kubbeyi delmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında kandilleri, kapı ve pencere kanatları yağmalanmış, camları kırılmış, kristal avizesi, kubbe ve kurşunları parça parça sökülmüştür…
Bir vakitler gül ve lalelerle bezeli, içinde bir de namazgâhı bulunan bahçesinde mermer süs havuzu ise 1974’lerde yok edilmiştir. Şerefe ve havuzdan geriye kalan parçalar 1997’de Kağıthane Belediyesi tarafından korumaya alınır. Kubbe alemi çalınmış, pencere pervazlarının bazıları düşmüş, kubbesi içten parçalanmış, içerde güvercinler yuva yapmış, duvarları örümcek bağlamış, zemininde altın bulma ümidiyle kazılar yapılmış ve her yağmurda su baskınına uğrar bir durumdayken 1997 Aralık ayında Sadabad Projesi çerçevesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyon başlatılmış, çalışma 1998 Kasım’ında bitirilmiştir.
Caminin biri Hünkâr İskelesi, diğeri Vezir İskelesi olmak üzere iki iskelesi bulunmaktadır. İskeleler derenin cami önünde kıvrım yaptığı yerdedir. 1940 sonrası keyfi kaldırılan iskeleler ve 1987’de derede yapılan keyfi yatak değiştirmeler ile tamamen yok edilmiştir. Fakat 1998 restorasyonu ile iskeleler yeniden kurulmuştur. [Kaynak: Kâğıthane Belediyesi web-sitesi]
Demek ki neymiş? Kayık sefası yapılabiliyormuş. Güzel.
[📷 Restore edilmiş At Ahırı, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Şimdilerde sedef sanatı faaliyetlerini sürdüren “Sedef Atölyesi” olmuş.
Sedef kakma, ayrıca sedefçilik ya da sedef işleme olarak bilinen teknikte sedef, ahşap üzerine açılan çukur veya oymalara yerleştirilir ve tahtaya temas eden yüzeyden düşmelerini önleyecek yapıştırıcılar sürülür ya da sedeflerin etrafı madeni tellerle çevrilir. Sedef kakmacılık işine sedefkâri, sedef kakma yapan ustaya sedefkâr denilmektedir. Bağa, fildişi, kemik, çeşitli filetolar ve altın, gümüş gibi kıymetli madenler de sedefkârlıkta kullanılan malzemelerdir. [Kaynak: Vikipedi]
[📷 Sadabad Viyadüğü, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Artık yavaş yavaş buradan ayrılıyorum.
Kâğıthane, İstanbul’da bugüne kadar gezdiğim yerler içinde hayal gücümü en fazla zorlayan bölüm oldu. Zira bisikletle hiç gelmemiştim bu bölgeye. Ve hiç bu kadar teferruatlı gezmemiştim.
Bir de şu var. Miş’li geçmiş zamandaki haliyle, bugünkü hali arasında derin bir uçurum söz konusu. Ne yalan söyleyeyim, 1970’lerin, 1980’lerin ve hatta 1990’ların dönemine göre çok iyi bir durumda olduğunu belirtmeliyim. Beni tek üzen İstanbul’un her köşesinde olduğu gibi ucube, çirkin, biçimsiz apartmanlaşmaya müsaade edilmesi. Keşke uzun yıllar yaşadığım Londra’nın bahçeli evleri gibi yapılarla donatılmış olsaydı etraf çok, ama çok farklı bir dünya olurdu. Üstelik masalları bile çatlatacak cinsten.

Şimdi kulaklıklarıma tınısı akan Nedim’in dizeleri eşlik ediyor sevgili Nur Yoldaş’ın sesinden. Kâğıthane beni ve Pire🚲’yi uğurlarken böyle bir sese kulak vermek geçmiş zamanın ruhunu anlamak için birebir. Besteci Ergüder Yoldaş’a da bir selam yollayalım.
[📷 İmrahor Caddesi, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Lale Devri imgelerinden çıktım ve başladığım yere döndüm. Yine Sünnet Köprüsü’nün üstündeyim. (Mecidiyeköy’den bu yana toplam 33 km bisiklet sürmüşüm.) Bu kez sağa dönecek ve dosdoğru Sütlüce’ye doğru pedallayacağım.
***…***
Bisikletle “Golden Horn” gezimin üçüncü alt bölümü burada sona eriyor. Dördüncü ve son alt bölüm Kâğıthane’nin bittiği yerden Sütlüce, Hasköy, Kasımpaşa ve Piyalepaşa ile devam edecek.
TUR ile İLGİLİ DETAYLAR
Tur Tarihi: 04.04.2022; Pazartesi
ROTA: Mecidiyeköy >> Şişli >> Taksim >> Beyoğlu >> Karaköy >> Eminönü >> Cibali >> Fener >> Balat >> Ayvansaray >> Feshane >> Eyüp >> Pierre Loti >> Pierre Loti >> Silahtarağa >> Sadabad >> Kâğıthane >> Sütlüce >> Hasköy >> Kasımpaşa >> Çağlayan >> Mecidiyeköy (D)
1. Kısım: Şişli-Eminönü-Ayvansaray
Güzergâh Seyri: Mecidiyeköy >> Lati Lokum Sok. >> Mecidiyeköy Meydanı >> Büyükdere Cad. >> Şişli >> Halaskargazi Cad. >> Şişli Hamidiye Etfal >> Atatürk Müzesi >> Osmanbey >> Harbiye >> Cumhuriyet Cad. >> Taksim >> Taksim Anıtı >> İstiklal Cad. >> Beyoğlu >> {Beyoğlu Tünel ~ Karaköy M2 Füniküler Hattı} >> Karaköy >> Tersane Cad. >> Galata Köprüsü >> Eminönü >> Ragıp Gümüşpala Cad. >> Zindan Han >> Baba Cafer Kulesi & Türbesi >> Ahi Çelebi Camisi >> Haliç Metro İstasyonu >> Süleyman Subaşı Camisi >> (Unkapanı) Atatürk Köprüsü >> Abdülezel Paşa Cad. >> Balat Parkı >> Cibali >> Kadir Has Üniversitesi >> Özlem Parkı >> Fener >> Şair Nedim Parkı >> Mürselpaşa Cad. >> Kadın Eserleri Kütüphanesi >> Ayvansaray Cad. >> Sveti Stefan Bulgar Kilisesi >> Balat >> Ionnes Prodromos Metokhion Kilisesi >> Or-Ahayim Balat Hastanesi >> Ayvansaray
2. Kısım: Defterdar-Eyüp-Pierre Loti
Ayvansaray >> Haliç Köprüsü >> Yavedut Cad. >> Ya Vedüd Camisi >> Defterdar Mahmut Efendi Camisi >> FESHANE >> Feshane Cad. >> Şah Sultan Külliyesi & Türbesi >> Zal Paşa Cad. >> Zal Mahmut Paşa Külliyesi & Türbesi >> Selahi Mehmet Efendi Camisi >> Hz. Halid Blv. >> EYÜP >> Eyüp Sultan Blv. >> Kalenderhane Cad. >> Eyüp Sultan Camisi >> Feshane Cad. >> Çeribaşı Camisi >> Cami Kebir Sok. >> Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi & Türbesi >> Beybaba Sok. >> Abdurrahman Paşa Türbesi >> Tarihi Karakol Binası >> Feridun Paşa Türbesi >> Sultan Reşat Park İçi Yolu >> Sultan Mehmet Reşat Türbesi >> Adile Sultan Türbesi >> Cülus Yolu >> Mihrişah Sultan Türbesi >> Sultan Reşat Cad. >> Balaban Yolu Sok. >> Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi >> İdris Köşkü Cad. >> PİERRE LOTİ >> Pierre Loti Kahvehanesi >> Ballı Baba Sok. >> Karyağdı Sok. >> Bahariye Cad.
3. Kısım: Silahtarağa-Kâğıthane-Sadabad
Eyüp >> Şah Sultan Camisi & Mevlevi Tekke >> Silahtarağa Cad. >> Silahtarağa >> Fil Köprüsü >> Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü >> İgdaş Parkı >> Kazım Karabekir Cad. >> Alibeyköy & Kâğıthane derelerinin birleştiği yer >> Kâğıthane Deresi Köprüsü >> İmrahor Cad. >> Sünnet Köprüsü >> İETT Kâğıthane Garajı (eski Poligon) >> Osmanlı Arşiv Binası >> Cendere Cad. >> KÂĞITHANE >> Kâğıthane Kaymakamlığı >> Eyüp Sultan Cad. >> Sadabad Cad. >> Daye Hatun Sıbyan Mektebi & Camisi >> Eyüp Sultan Cad. >> Hasbahçe Mesire Alanı >> Hasbahçe Park İçi Yolu >> Lalezar Sok. >> Kâğıthane Belediye Başkanlığı >> Açık Hava Müzesi >> SADABAD >> Çeşme-i Nur >> Sadabad Camisi >> Kağıthane El Yapımı Kağıt Atölyesi Binası >> Saray Ahırı >> Halit Bin Velid Cad. >> Kâğıthane Deresi Sünnet Köprüsü >> İmrahor Cad.
4. Kısım: Hasköy-Aynalı Kavak-Kasımpaşa
Kâğıthane >> Miniatürk >> Haliç Parkı >> Karaağaç Cad. >> Haliç Kongre Merkezi >> Tünel >> SÜTLÜCE >> Sütlüce Parkı >> Kumbarahane Cad. >> Halıcıoğlu Parkı >> RMK Müzesi >> Hasköy Cad. >> HASKÖY >> Hasköy Parkı >> Handan Ağa Kuşkonmaz Camisi >> Aynalı Kavak Cad. >> Donanma Cad. >> Aynalı Kavak Kasrı >> Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa Çeşmesi >> Melek Sok. >> KASIMPAŞA >> Turabi Baba Cad. >> Turabi Baba Türbesi & Kütüphanesi >> Kasımpaşa Cami Sok. >> Güzelce Kasımpaşa Camisi >> Bahriye Cad. >> Bayram Yeri Sok. >> Fişekhane Deresi Cad. >> Piyalepaşa Blv. >> Piyale Paşa Camisi >> Piyalepaşa Blv. >> ÇAĞLAYAN >> İstanbul Adalet Sarayı >> Yeniyol Cad. >> MECİDİYEKÖY (V)
Turun Niteliği: Bisikletim Pire🚲 ile Stanpoli Gezileri
Toplam Kat Edilen Tur Mesafesi: 51 km
Bisiklete Binme Mesafesi: 50 km
Toplam Araç Mesafesi: 1 km (Beyoğlu Tünel >> Karaköy)
Kullanılan Ulaşım Aracı: M2 Füniküler Hattı
Toplam Tur Zamanı: 11 saat (07:15~18:15)
Toplam Bisiklete Binme Zamanı: 5 saat (07:15~18:15) Yürüyüş, Molalar & Ziyaretler: 6 saat
Hava Sıcaklığı: 20°C (Parçalı, yer yer çok bulutlu)
Referans Kitaplar: Aydan Çelik, “İstanbul Bisiklet Rehberi”, Hil Yayın, 1. Baskı, İstanbul, 2017; Ayşegül Kaya, “İstanbul Bitmeden”, İnkılap Kitabevi, İlk Baskı, İstanbul, 2018; Murat Belge, “İstanbul Gezi Kitapları”, İletişim Yayınevi, 10. Baskı, İstanbul, 2018;.
***…***
(*) Önceki Makale: İSTANBUL TURLARI ~ Golden Horn II (Defterdar-Eyüp-Pierre Loti)
(*) Sonraki Makale: İSTANBUL TURLARI ~ Golden Horn IV (Hasköy-Aynalıkavak-Kasımpaşa)
Bir sonraki “Golden Horn IV” ajandasında görüşmek üzere; sevgiyle kalın,
Gezenti Şeref