İSTANBUL TURLARI ~ Golden Horn IV (Hasköy-Aynalıkavak-Kasımpaşa)

Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Gezileri: Gün 12

Bisikletim señorita #pire🚲 ile Türkiye Turları ~ “İstanbul” gezilerimin başlangıcında ısınma dolaşmalarından bir levent kesit. Bugünkü parkurum HALİÇ’e SELVİ BOYLUM HALİÇ’e…

İstanbul rotalı gezilerimin “başlangıç” dizisinin dördüncü ve sonuncusu olarak gerçekleştirdiğim Golden Horn yani Haliç yolculuğum, III. Kısım’ın sonunda vardığım Kâğıthane & Sadabad bölgesinden itibaren devam ediyor. Bu bölümde bisikletimi Kâğıthane Sünnet Köprüsü’nden Sütlüce, Halıcıoğlu ve Hasköy sahillerine sürecek, Miniatürk ve RMK’da tılsımlı müzeler dünyalarının içlerine girecek, Aynalıkavak Kasrı’nda kahve molası verecek ve akabinde Kasımpaşa’da turlayacak, oradan da Piyalepaşa üstünden Çağlayan’a doğru dönüş yoluna geçeceğim.

Şimdi artık gezimin dördüncü alt bölümünün fotoğraflı anı detaylarına geçebiliriz…

***…***

Kâğıthane’den Sütlüce’ye

Kağıthane Sadabad Viyadüğü’nde çektiğim bu son fotoğraf ile başlayalım.

[📷 Sünnet Köprüsü, Kâğıthane, İstanbul, Nisan 2022.]

Epeyce iyi vakit geçirdiğim, eğlenceli “Lale Devri” imgelerinden çıktım ve gerisin geriye Kâğıthane Deresi’nin Alibeyköy Deresi ile buluştuğu yere döndüm. Yine Sünnet Köprüsü’nün üstündeyim.

Şimdi bu noktadan itibaren İmrahor Caddesi’ni takip edecek sahilden dosdoğru Sütlüce’ye doğru pedallayacağım.

Gulliver gibi hissetmeli insan

Nilüfer Parkı’nı geçer geçmez sağda ünlü Miniatürk var.

[📷 Miniatürk, Örnektepe, Sütlüce, Nisan 2022.]

Haliç kıyısında bulunan eski bir park alanında konumlanmış Minyatür Türkiye Park, Türkiye’deki çeşitli yapıtların maketlerinin sergilendiği bir yer. 60.000 metrekarelik alanda kurulu olan bu park dünyanın en geniş alana kurulu minyatür parkıdır.

Hem İstanbul hem de başka şehirlerdeki anıtsal yapıların 1/25 ölçekli maketleri var. “Büyük ülkenin küçük bir modeli” diye tarif ediliyor.

İçeri girip bayağı bir gezmeyi planlamıştım. Ama hem bir gün ayırıp evdekileri de alır, birlikte geliriz, hem de mesela daha önce girdiğim için tekrar yalnız dolaşıp burada zaman kaybetmeyeyim dedim. Ayrıca birazdan Hasköy’e geçtiğimde daha farklı büyülü bir dünyada çok daha fazla zaman harcayacağımı biliyorum.

Sütlüce

Miniatürk’ten devam edince yolun solunda Haliç Üniversitesi vardı. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin Haliç Kampüsü olmuş.

Yolun sağında ise Sütlüce Parkı ve onunla aynı alanı paylaşan ve benim de 2018’in haziranında kıyıya çizilmiş bisiklet yollarında epeyce vakit geçirdiğim Haliç manzaralı Nuri Killigil Parkı var. Yalnız bu kez es geçiyorum kendisini.

35’inci kilometrede, sütten kesilmiş kadınların şifa bulmak için suyunu içtikleri bir mağara olduğu rivayet edilen Sütlüce’deyim.

Açıkçası fazla ilginç bina kalmayan Halıcıoğlu ve Sütlüce semtlerinde sadece eski mezbaha binası dikkat çekiyor. Evet, buranın en şöhretli yapısı, Eyüp sırtlarında, Piyerloti Tepesi’ne tırmanırken ve hatta oturup kahve içtiğim meşhur Piyerloti Kahvehanesi’nden gördüğüm bu yapı şimdi Haliç Kongre Merkezi.

İmrahor Caddesi burada Karaağaç Caddesi adını alıyor.

[📷 Haliç Kongre Merkezi, Sütlüce, İstanbul, Nisan 2022.]

Üçüncü köprünün (Haliç Köprüsü) dibinde kalan ve Haliç’in her türlü maddeyle kirletilmesine uzun zaman kendi özgül katkısını yapan Mezbaha bugün kültürel etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Diyebilirim ki, eski ismiyle Karağaç Mezbahası veya Sütlüce Mezbahası 1923’ten seksenlerin ortasına kadar kendinden beklenen işlevi görmüş. Tekrar restore edilip kültürel amaçlara hizmet eden bir komplekse dönüştürülmesi de güzel.

İşte sosyal, kültürel etkinliklerden bazıları: düğünler, fuarlar, konferanslar, defileler, ödül toplantıları, davet resepsiyonları, film galaları, tiyatro ve opera shaneleri…

İçeri girecektim fakat herhangi bir etkinliğe davetli olmadığım için bu iddiamdan vazgeçtim. 😊

Maalesef burada sevimsiz bir tünelden geçmek zorundayım. Yalnız uzun yol turcusu olarak her zaman tedbirliyimdir. Muhtelif aydınlatma unsurlarını bisiklet çantamın gözünde muhafaza ederim. Bisiklet far ve arka lambalarından tutun da kafa lambalarına kadar her şey var.

Neyse ki 300 metre sonra yeniden gökyüzüne kavuşuyorum. Kapalı mekânlardan oldum bittim nefret ederim. Yeraltından giden metroları da bu yüzden hiç sevmem. Uçak yolculuğu ne kadar hızlı olsa da o da bulutlardan başka bir şey sunmadığı için epeyce zevksiz bulurum. Tıpkı denizin ortasında dalgaları yara yara giden gemi yolculuğu gibi.

Uzatmayayım. Gök kubbe yeteri kadar aydınlık. Fezayı andıran Karaağaç Caddesi üstünde yola devam…

İşte biraz ileride çok tanıdık bir çift ayak: Haliç Köprüsü… Yanındaki Humbarahane Camisi’ne nasıl tepeden bakıyor. Üstelik ondan 180 yaş küçük olmasına rağmen.

[📷 Humbarahane Camisi, Sütlüce, İstanbul, Nisan 2022.]

Halıcıoğlu Kışlası ile Haliç Köprüsü arasında yer alan iki minareli bu cami aynı zamanda farklı adlarla da anılıyor. III. Selim’in annesi olan Mihrişah Valide Sultan yaptırdığı için bu isimle anılsa da günümüzde daha çok Kumbarhane Camisi ismiyle tanınıyor. Humbaracılar ve Lağımcılar kışlasının ortasına yapıldığı için bir başka ismi de Humbaracılar Kışlası Camisi‘dir.

Hasköy

Karaağaç Caddesi köprünün altından geçtikten sonra Kumbarahane Caddesi adını alıyor. Eski adıyla Hasköy Lisesi, sonradan cumhuriyetçi eğitime indirilen darbeci İslamcı zihniyetin yeni adıyla Güner Akın İmam Hatip Lisesi binasına komşu Tarihi Beyoğlu Şapka Fabrikası’nın yanından geçiyorum.

Halıcıoğlu Parkı’nı da kestirmeden pedalladıktan sonra 38’inci kilometrede Hasköy’ün “Alis Harikalar Diyarı”na geldim. İstanbul’un en zengin, en güzel müzelerinden, Rahmi Koç Müzesi’nin önündeyim.

Aaa… Otopark doluymuş. Netcez şimdi? Halbuki rezervasyonumuz vardı bizim. N’apalım? O halde gidip güvenlik kadrosundan sağlam bir abiyi bulalım ve bisiyi ona teslim edelim.

Bu müze her İstanbullu için bulunmaz borsa kumaşı gibi bir şey. Kıymeti bilinmeli. Hatta diğer illerden gelen yurtseverlerin de mutlaka uğraması gereken yerlerden biri. Emin olun, hiç boşa geçmez zaman.

İçeride yok, yok! Birbirinden güzel çeşitli araçlar, klasik otomobiller, denizaltılar, uçaklar, tekneler, tramvaylar, vagonlar… Ve tabi çeşit çeşit bisikletler… Penny-farthingler, bone-shaker’lar, Drazyen’ler, üç tekerlikler vesaire vesaire… Parmaklarınla saymakla bitmez…

[📷 RMK, Hasköy, İstanbul, Nisan 2022.]

Endüstriye mirasın aynası bu müzeyi defalarca gezdim. Ama bir kez daha hızlı bir tur yapmanın zararı yok. Çok heyecanlı. Bisikleti emniyete alıp bir an evvel içeri girmenin telaşı içindeyim.

Rahmi M. Koç Müzesi, İstanbul’un Hasköy semtinde, Haliç kıyısında bir sanayi müzesidir. 1994 yılında iş insanı Rahmi Koç’un desteği ile açılmış müze, Türkiye’de sanayi, ulaşım, endüstri ve iletişim tarihine adanmış ilk önemli müzedir. Müzede sık sık organizasyonlar, konserler ve özel sergiler düzenlenmektedir.

Biblolar dünyası…
Otomobiller rüyası…
Bisikletler hülyası…
Bizim yakanın vapur iskelelerinden bazıları…
Trenler, Tramvaylar, Vagonlar arasında kayıp dünya…
Geçmiş zaman olur ki itfaiyeleri ve yerli model Anadol marka otomobilimiz…

Sevdalım eski tip Londra model otobüsü de çok yakışmış alana. Arka havadar kapısından koşarak nice binmişliğim ve durakta durmadığı, trafikte tıkandığı yerlerde beklemeden sayısız inmişliğim vardır. Şimdikilerde o havadar kapıyı tamamen kapattılar. Her şey zamanında güzel.

Müzeden çıkınca hayali dünyanın sonuna gelinmiyor. Ama burasını gezmeden geçerseniz çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Bunu belirteyim.

Hasköy Tersanesi’nden hanidir çekiç sesleri gelmiyor. Dilleri, türküler, tersane işçileri susmuş.

Sevgili Timur Selçuk da yok artık, bağırsın avaz avaz:

Selam yaratana selam
Selam selam selam selam selam selam
Tohumların tohumuna selam,
Türkiye işçi sınıfına selam,
Selam selam selam selam selam selam
Serpilip gelişene selam!
Selam selam selam selam selam selam
Türkiye işçi sınıfına selam,
Madenden atölyeden tezgâhtan tersaneden
Hakkını almak için yola çıkan devrimci işçiye bin selam

Durağın arkasındaki Şirketi Hayriye’nin taş binası az önce gezmeye doyamadığım bugünün Koç Müzesi. Evrensel Leonardo’nun sergisine de ev sahipliği yapmış.

Hemen karşısındaki Lengerhane, bir asır önce çapaların, uzun, ağır zincirlerin, havan toplarının döküldüğü yer. O da müze şimdi.

Hadi bakalım oraya gidelim…

[📷 RMK, Hasköy, İstanbul, Nisan 2022.]

Hasköy Caddesinin üstünde eski Lengerhane, Koç Grubu tarafından restore edilmiş ve işlevine uygun olarak bir “Sanayi Müzesi” olarak komplekse dahil edilmiş. Burasının ayrıca Rahmi Koç’un sabah sporu yaparken kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden oğlu Mustafa Koç’a adanmış olduğu görülüyor.

Lenger, 19’uncu yüzyıla kadar gemilerde çapa yerine kullanılan gemi demiridir. Müzede denizcilik ağırlıklı olmak üzere endüstriden ilginç eşyalar ve malzemeler itinayla sergilenmiş.

[📷 RMK – Mustafa Koç Binası, Hasköy, İstanbul, Nisan 2022.]

III. Selim döneminde (18’inci yüzyıl sonu) onarım gördüğü bilinen yapı, Cumhuriyet döneminde uzun yıllar Cibali Tütün Fabrikası tarafından tütün deposu olarak kullanılır. 1984’te büyük bir yangın geçirdikten sonra kaderine terk edilir ve bahçesi Tekel tarafından ispirto deposu olarak kullanılmaya başlanır. Tarihi Lengerhane binası, yanındaki ahşap çatılı küçük yapı ve taş duvarların çevrelediği iç avludan oluşan mekân, 1991 yılında Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından satın alınır ve iki buçuk yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından Aralık 1994’te müze olarak ziyarete açılır.

[📷 RMK Keşif Küresi – Planetaryum, Hasköy, İstanbul, Nisan 2022.]

Binanın dışında inşa edilmiş ilgi çekici bir küre var. 2009 yılında müzenin eğitim projelerine katılan Planetaryum, evrenin oluşum sürecini, 65 milyon yıl önceki dünyanın durumunu, Einstein’ın uzay asansörü ile diğer galaksilere doğru yolculuğa çıkıp, Cassini-Huygens uzay aracıyla da Güneş Sistemi’ni ve Satürn’ün halkalarının gizemini keşfediyor, sanal ortamda birebir yaşayarak, öğrenerek, eğitici ve eğlenceli bir deneyim sunuyor.

Avrupa’da buna benzer interaktif müzeler görmüştüm.

40 kişi kapasiteli Keşif Küresi gök bilimden sanata, iklim değişikliklerine, eğitimden teknolojiye kadar çok geniş bir çerçevede gösteriler sunuyor. Katılımcılar bölüm sorumlusu ile birlikte günümüzün en büyük tehdidi olan Küresel Isınma ile ilgili filmi izledikten sonra ‘İklim Değişikliği Farkındalık Atölyesi’ çalışmasına katılabiliyorlar.

Müzenin sağladığı kaynak bilgiler doğrultusunda:

“Yenilenemez enerji kaynaklarına yönelim ve nüfusun hızla artışı beraberinde sorunlara yol açmakta ve iklim değişikliklerine sebep olmaktadır. Gözlenebilir bu etkileri ortadan kaldırmak için üzerimize düşen birçok görev vardır. Atölyemiz süresince bilinçlendirme çalışması adına öncelikle film gösterimi ardından sihirli küre üzerinde iklim olayları incelenerek sunumlara geçilmektedir.

  1. İklim ve hava olayları,
  2. Sera gazlarının önemi (Karbondioksit, ozon ve metan)
  3. Besin döngüsü
  4. Karbon döngüsü
  5. Yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynaklarının önemi
  6. Karbon ayak izi
  7. Bireysel ve ülkesel karbon salınımında sanayi devriminin önemi
  8. Denizlerin ve ormanların karbon salınımındaki yeri ve önemi, sunumlarımızda işlediğimiz konulardır.”
Müzenin hoş bir kafeteryası da bulunuyor. Bahçesinde oturma yerleri mevcut.

Müzenin bahçesindeki Suzy’s Café du Levant şık mekân. Efendim, Leonardo da Vinci’den yorulanlar biraz dinlensinler o hoş atmosferde. Tabi fiyatlar da tam atmosfere göre. Roketle yolculuk etmek istemiyorsan boş ver gitsin. Bak geç sende.

Müzeye bekçilik yapan sevimli bir arkadaş…

Senin ne işin var burada? Haliç’ten gelen esinti nedeniyle püfür püfür eser buraları. Sen iyisi mi Hasköy’ün içlerine doğru patikle, sokaklara karış, miyav miyuv yap.

[📷 Haliç (Golden Horn/Altın Boynuz), İstanbul, Nisan 2022.]

Pire🚲’yi bıraktığım yerden teslim almak için tekrar RMK’nın ana binasına yöneliyorum. Aynen bıraktığım gibi. Güvenlikçi abiler, ablalar çok iyi ilgilenmişler kendisiyle. Haliyle beni gördüğüne çok seviniyor. Elemanlara teşekkür ediyor, ayrılıyorum yanlarından.

Son bir defa olsun kıyısına kadar gidip Haliç’i görüntülemek istiyorum.

Bak, teee şu karşı sahili turlayıp öyle geldim buralara. Kolay iş değil. Hele bir güne sığdırılacak iş hiç değil. Ama madem düştüm bir kere bu sevdanın peşine gün bitene kadar devam edeceğim. Kaçarı yok.

Bayılıyorum bu İstanbul’un ve İstanbulluların haline. 😊

Tersanecilik sektöründe de faaliyet gösteren Koç ailesi, bir ara bizim Antalya Serbest Bölge’deki Cyrus Yachts’ın tersanesine de sulanmıştı ama her nedense apansız dönmüşlerdi bu fikirlerinden. Herhalde bizim İsrailli patron ve onun Hollandalı ortakları ile ters düştüler. Hiç unutmam o gün 15-20 kişilik bir ordu ile gelmişler, onu bunu inceleyip, arsızca talep ettiklerine kısaca göz gezdirdikten sonra jet gibi çark etmişlerdi.

İşte o gün notumu vermiştim: Türk burjuvazisinin böbür böbür herkese yukarıdan bakan, burnu havada, kibirli karakterler olduğuna.

Yıllardır uluslararası firmalarda çalıştım. Kendilerinden kat kat zengin, variyetli patronlar ile bir arada oldum. Bırakın önlerinde düğme iliklemeyi filan, arkadaşça, dostça yanlarında oturur, kahveli, çaylı, içkili, yemekli toplantılarda esprili sohbetlere eşlik ederdim.

Gelgelelim Türk burjuvazisinden bir iki patronla da çalışma fırsatım oldu. Ama hiçbir zaman onlarla uyuşamadım. Kibirlerini sevmedim.

Sanırım kültür farkı böyle bir şey.

Karşısı Ayvansaray köyü. Yükseklerde benim de bu İstanbul turlarıma başlarken ilk gittiğim yer olan altıncı tepenin güzidesi Edirnekapı ve şehir surları bölgesi.

Karşıda Haliç Köprüsü, nam-ı diğer Ayvansaray Köprüsü. Ne acayip! Sanki az önce oradan geçmemiş gibi bir ruh halindeyim. Oysa saatler saatleri kovalamış ve ben sabahın o erken saatlerinde orada neler neler yapmamıştım ki!

[📷 Hasköy Caddesi, Hasköy, İstanbul, Nisan 2022.]

RMK müzesini Haliç’le baş başa arkamda bırakıp Pire🚲’yi koluma taktığım gibi caddeye çıkıyorum. Bu da en son gezdiğim diğer müzenin son fotoğrafı olsun.

Artık yola çıkabilirim.

Hasköy Caddesi üstünde 200 m daha sürdükten sonra niyetim deniz kıyısından ilerlemek. Geldiğim Hasköy Parkı’nın iç yollarında pedal çevirip Haliç’i bir de bu güzel parkın çevresinden fotoğraflamak istiyorum.

[📷 Hasköy Parkı, Halıcıoğlu, İstanbul, Nisan 2022.]

Rumlardan, Yahudilerden eser var mı Hasköy’de? Bak istersen benim gibi yapabilirsin. Kıyıya yüz süren dalgaları dinleyebilirsin.

Hasköy, ta Bizans zamanında, Karaim kolundan Yahudilerin oturduğu bir semttir. Eminönü’nde Yeni Cami yapılırken oradaki Yahudiler de buraya gönderilir. Semtin eski haritalarında gördüğüm sokak adları, artık hemen hemen hiç izi kalmayan bu Yahudi mazisinin hatıralarını yaşatır. Örneğin basmacı Avram Sokağı, Basmacı Ruşen Sokağı olmuştur. Terzi Hayim, Terzi Kasım Sokağı’na dönüşmüştür. Sinagog sokakları, sinagog çıkmazları ortadan kalkmıştır. Değindikleri sinagogların kendileriyle birlikte.

Belki de Karai geleneğine uyarınca yeraltında inşa edilen sinagoglardan sadece Kal Ha Kadoş Be Kuşta Bene Mikra Sinagogu ayakta kalmış olabilir. Davut peygamberin “Yer altının engin derinliklerinde sana sesleniyorum,” sözünden yola çıkılarak yer altına inşa edilmiş bir sinagogdur. Hasköy’ün Mahluk Sokağı’na çıkarsam bir gün bakarım kendisine. Tabi sokağın ismini de değiştirmişler, galiba Mahlül Sokak yapmışlar. Burada ayrıca Abudara (Parmakkapı) Sinagogu var diye biliyorum.

İstanbul’un en büyük ve en eski Yahudi mezarlıklarından biri de Hasköy’dedir.

[📷 Hasköy Parkı, Halıcıoğlu, İstanbul, Nisan 2022.]

Hasköy’de Yahudilerden başka Rumlar da yaşıyordu. Onlardan kalan başlıca kilise Haliç İskelesi’nden az ilerideki Bactar Sokak’taki Ayia Paraskevi (Biserica Sfânta Mc. Paraschevi) kilisesidir.

Hasköy’ün içlerinde ve tepede, Rum, Yahudi ve Müslüman mezarlıkları arasında gene Ayia Paraskevi adına bir ayazma bulunuyor. Foti isminden devşirme, yeni adıyla Futacı Sokağı ile Ayazma Sokağı’nın buluştuğu yerde.

[📷 Handan Ağa Camisi, Hasköy Parkı, Halıcıoğlu, İstanbul, Nisan 2022.]

Parkın bittiği noktada gösterişsiz bir camiye geliyorum. Diğer adıyla Kuşkonmaz Camisi olan bu yapı Handan Ağa Camisinden Başkası değil.

Haliç kıyısında yer alan bu cami, Fatih dönemi ağalarından, Handan Ağa tarafından yaptırılmış. Caminin içine girmedim ama dışarıdaki bilgiye göre 1500’lü yıllarda İznik çinileriyle süslenmiş; 1800’lü yıllarda ise mayolika çinileri eklenmiş. İlk yapıldığında alt katı kayıkhane olarak kullanılsa da Haliç kıyılarının ıslahı sırasında, kıyının askeriye tarafından toprakla doldurulması nedeniyle kıyıdan bayağı uzaklaşmış. Kayıkhane daha sonra ibadet mekânı olarak yapıya eklenmiş.

Haliç’ten Uzaklaşan Yollar Kasra Çıkıyor

Parktan çıktıktan sonra Ayanlı Kavak Caddesi’nden tam sol yapıyor ve tırmanmaya başlıyorum. Eğimin bir ara %10’a çıktığı bir yokuş bu. Sağ taraftaki duvar Aynalıkavak Kasrı’na ait. Takip edip Donanma Caddesi’ndeki giriş kapısına varacağım…

Daha ne çıktım ki alla’sen?! Şurada kasrın bahçe kapılarından biri önünde soluklanayım diyorum. Keşke kapıyı açsalar da buracıktan içeri girebilsem. He-he-he.

Yoksa baksana şu yokuşun haline. Çık çık bitmeyecek gibi uzayıp gidiyor.

Aynalıkavak Kasrı

O kadar yokuş tırmandım. Bir kahveyi hak ettim, değil mi? Ama sadece köpüklü kahve olmaz. Gelmişken hem etrafta dolaşmak hem de müzeyi ziyaret etmek niyetindeyim. Bu fırsat kaçmaz.

[Not: Pire🚲’nin üzerindeki taşıma bagajının (önceden heybe) değiştiğini fark etmişsinizdir. Cep telefonum Aynalıkavak Kasrı’na çıkarken arıza yaptı. Resmen off oldu yani. Bu yüzden 9 Nisan Cumartesi günü bu rotanın kalan kısmını yeniden yaptım. Ama siz takılmayın buna. Önemli olan gezinin bütünlüğü. Olur böyle arızalar. Başıma gelmedik şeyler değil. 😊]

Önce Pire🚲’yi güvenliğin orada emanete bırakıyorum. Zira bahçede bisikletle dolaşmak yasak.

Müze kartımla girişimi yaptırıyorum.

[Uyarı: Turistik gezilerde saray, köşk ve kasırların iç mekanlarında fotoğraf, film çekmek ve dijital görüntü almak yasaktır. Dış mekanlarında (bahçelerinde) ise statif (sehpa ayak) kullanmadan izne bağlı olmaksızın ücretsiz çekim yapılabilir.]

Bu saray 17’inci yüzyıl başında yapılır. Ama bugün benim ziyaretine gelip de gördüğüm yapının şeklini 19’uncu yüzyıl başında, III. Selim döneminde alır.

İçeri girmeyi bekliyorum. Az sonra görevli gelip kapıları açacak benim için. İki sevgili de peşime takıldı. Onlar da gezecekmiş. Benim sevgilim yukarıda, güvenlikçi abiye takılıyor. Kader!

[📷 Aynalıkavak Kasrı & Nişan Taşı, Donanma Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

Keyfi beklemeleri ve bekletmeleri sevmiyorum ama yapacak bir şey yok. Bekliyoruz bakalım. Bu arada sizlere ön bahçeyi göstereyim. Bu sütun Nişan Taşı imiş.

Şu banka otur, minik havuz başında kitabını oku…

Görevli kardeş nihayet teşrif ettiler. Aslında kendisi rehberimiz olacakmış. N’aber!

Bir saat içerisinde kasrın içini, odalarını bir kâşif gözlemcisi gibi etraflıca gezdik. Müzelik nesneleri teker teker inceledik. Rehberimiz bize nispeten aydınlatıcı bilgiler verdi. Burada hemen not ettim belleğime. Bir gün de sadece İstanbul’un sarayları ve kasırları turu yapacağım. Çok hoş şeylerle karşılaşıyorum her defasında.

Kasır, kara tarafındaki cephesi tek, deniz tarafındaki cephesi iki katlı düzenlenmiş olarak eğimli zemine uygun bir yerleşim gösteriyor. Çifte dîvanhâne çevresinde gelişen üç sofalı planıyla, 18’inci yüzyıl Osmanlı saraylarının geleneksel mimari özelliklerini taşımakta. Sofaların bir tarafında sultanın önemli konuklarını kabul ettiği Dîvanhâne ile üç oda, diğer tarafında giriş sofası ile iki oda bulunuyor.

Dış cephede dilimli bir kubbeyle örtülü olduğu görülen Arz Odası’nın tavan eteğinde Sultan III. Selim’in altın yaldızlı tuğrası, pencereler üzerinde Yesârîzâde Efendi’nin ta’lîk hat ile yazdığı, Enderûnî Fâzıl Efendi’nin Aynalıkavak Kasrı’nı öven 54 beyitlik şiiri dikkati çekmektedir. [Kaynak: T.C. Milli Saraylar Başkanlığı web-sitesi]

Musikişinas padişahlardan III. Selim’in de burayı tercih ettiği söylenir. Kasrın alt katında küçük bir musiki müzesi de var. İlginç Türk çalgıları, besteler vesaire…

Zira III. Selim’in lirik ve akıcı bestelerini yaptığı sanılan Hasoda’nın pencereleri üzerinde, yine Yesârîzâde’nin ta’lîk hatla yazdığı, Şeyh Galib’in III. Selim’i öven 36 beyitlik şiiri yer alıyor. Tavanda, Hasoda ile benzer biçimde, geometrik düzen içinde bitkisel ve stilize motiflerle zenginleştirilmiş zarif bir bezeme göze çarpıyor.

Müzeyi gezdikten sonra bahçeye çıkıyor ve kasrın çevresindeki heyecanlı yürüyüş turuma başlıyorum.

Yeme-içme yerleri de aşağıda. Önce gezip dolaşma, sonra Türk kahvesine fal baktırmaca…

[📷 Aynalıkavak Kasrı & Nişan Taşı, Donanma Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

Haliç’in güney ve kuzey kıyılarına çeşitli dönemlerde saraylar yapılmıştı. Aynalıkavak bunların en büyüğüdür. Ve günümüzde kalan tek Haliç sarayıdır. O dönemde adı “Tersane Sarayı”dır. Kıyıdan Okmeydanı’na doğru genişleyen ve “Hasbahçe” adıyla anılan büyük bir korunun kıyısındaydı. Çoğu Osmanlı sarayı gibi bu da, padişahların eklediği yeni binalar ve köşklerle genişlemiş, büyümüş, sonra da, Osmanlı’nın genel talih çizgisine uyarak, yavaş yavaş harap olmuş, küçülmüştür.

Böylece, bugün müze haline getirilmiş bu yapı, III. Selim’den kalma Hasbahçe Köşkü’nden ibaret kalmış son parçadır.

Aynalıkavak Kasrı’nın bahçesi tam bir huzur vahası. Yeşillikler içinde gamsız, kedersiz bir atmosfer.

Buradan müdüriyet ve/veya hizmetlilerin binası gibi görünen yapıya çıkıyor.

Binanın ucundaki kapı çok tanıdık geldi. Aynalıkavak Caddesi’nde tırmanırken önünde durduğum kapı bu. Ben demiştim. Açsalardı bu lenduha girişi bana ya. Şöyle yokuşu çıkmaktan kurtulur saltanatlı biçimde teşrif ederdim saray yavrusu köşk bahçesine. 😊

İnsan gerçekten burada yürümekten zevk alır.

Bu da kasrın Haliç’e bakan arka cephesi.

Keyfim acayip yerine geldi. Yürürken dinlendim, dinlenirken oksijeni çektim ciğerlerime. Kağıthâne Sadabad mesire alanı ve hasbahçesinden sonra burada da huzuru buldum.

Harbiden çok keyifli.

İşte eskiden tersanelere açılan Haliç Kapısı. Hangar gibi kapı ama pek güzelmiş doğrusu.

Emekçi abiler, ablalar harıl harıl çalışıyor, bahçe temizliği yapıyorlar. Ziyarete gelen misafirlere düzenli ve tertipli bir ortam sunmanın derdindeler.

Kafeterya ve yeme-içme tesisleri burada. Artık havuz başında yüzü gülen bir masaya kurulmanın zamanı.

[📷 Aynalıkavak Kasrı, Donanma Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

Sarayın setler hâlinde yükselen geniş bahçesinde, Haliç’e bakan yeni kasırlardan biri de Sultan III. Ahmet’in (1703-1730) şehzadeleri için düzenlenen sünnet düğününe sahne olan Aynalıkavak Kasrı’dır.

Zira Kasır, Lale Devri’nin gözde mekânlarından biridir. III. Ahmet’in dört oğlu için yaptırdığı sünnet düğününün bir kısmı burada kutlanır. 15 gün 15 gece süren şenlikleri, bugüne yansıyan Surname-i Vehbi’den günbegün izleme şansına sahibiz. Şair Seyyid Vehbi’yi kutlarım böyle bir eseri miras bıraktığı için. Yoksa nasıl öğrenirdik İstanbul’un o günkü vaziyetini, insanlarının hal ve tavırlarını, yine o devrin örf ve adetlerini; ve hatta şehzadelerin görkemli eğlencesini?

Artık pusulamın doğrultusu kafenin sözünü ettiğim güler yüzlü masalarından birini işaret ediyor.

Kafede…

Çöktüm buraya. Debdebeli köşkü de görebileceğim şekilde oturdum. Havuz başında yemeğe gelmiş sevgili öbekler yerlerini almış. Sırtım havuza dayanıyor olsa da ben de balıklı sudan kısmetimi alıp bu köşeyi beğendim. Böylesi daha iyi.

Hemen yanı başımda da tantanalı Lale Devri’nin gözde kırmızı çiçeği.

Siparişimi verdim. Bir fincan Türk kahvesi ve yanında soda. Kahvem gelene kadar açtım minik not defterimi, Evliya Çelebi tarzında başladım bir takım şeyler karalamaya.

Kasrın ilk yerleşimine dair tevatür bol keseden. Evliya Çelebi başka şey anlatıyor, Nâima başka bir şey. Yerin adına dair çok yaygın söylentiler de öyle. 

Mademki havaya tevatürler hâkim. Ben de 7’nci yüzyıl ile 18’inci yüzyıl arasında İtalya yarımadasında hüküm sürmüş Venedik Cumhuriyeti’nden hediye gelmiş kavaklar kadar uzun aynaları kabul edebilirim.

Aman, neyse ne!

Kahve falı ne derse o!

Şöyle arkamı dayadığım lalezar havuzu da göstereyim size.

Şu güzelliğe bakar mısınız? Çiçekler renk getirmiş havuzlu bahçeye…

Aynalıkavak’ta ayna gibi parıldayan bisiklet gezgini!

Yüzüme hafiften yorgunluk çökmüş. Şikayetçi değilim. Sadece koca Haliç’i bir güne sığdırmakla iyi mi yaptım, kötü mü yaptım akşam acısı çıkınca anlayacağım. Popomda hafiften sinir bozucu bilindik sızılar nüksetmeye başladı. Halbuki selede geçmedi günüm. Bolca yürüdüm de.

Kahvem de geldi. Şöyle kelli felli köpüğünü höpürdeterek içeyim bari. Hiç kuşkum yok, yorgunluğumu söküp atacaktır.

[📷 Aynalıkavak Kasrı, Donanma Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

Tevatür demiştim ama kimileri bayağı bayağı inanıyor bu söylenceye. Ama doğru ama yalan. Çok da önemli değil bugün.

İçerisindeki kavak ağaçları ve Pasarofça Anlaşması’nın ardından Mora’yı Osmanlılara bırakan Venediklilerin hediye ettiği aynalardan ismini aldığı iddia edilen Aynalıkavak Kasrı’nın bahçesi çeşit çeşit ağaçlarla süslü. Gezerken nice görmüşlüğüm oldu. Oldukça büyüleyiciydi.

Lale Devrinde dönemin eğlence ve kültür hayatının merkezlerinden biri sayılması kadar önemli bir olay daha vardır. 1784 yılında I. Abdülhamit’in padişahlığı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan “Aynalıkavak Antlaşması” da burada gerçekleştirilmiştir.

Sosyal Mesafe

Bahçe de önemli bir uyarı: “Sosyal mesafeyi koruyalım!

Bakalım şu Corona’dan tam manasıyla ne zaman kurtulacağız?

Ancak biliyorum ki, vahşi kapitalist hegemonyanın hüküm sürdüğü dünyada ama kasıtlı ama bilinçsiz virüs salgınlarının sonu olmayacaktır. Çünkü insanoğlunun başat düşmanı yine insandır. Dünyayı bir türlü paylaşamayan tuhaf yaratık.

Artık havuz başı da boşalmaya başladı. Ben de epeyce vakit harcadım burada. Üstelik kahveden sonra bir de karışık tost + çay yaptım. Üstüne de bir tepeleme tabak dolusu zengin lezzetli profiterolden yedim. Enerjim tazelendi. Sıfır kilometre gibi hissediyorum şu an.

Yaa, bak ne dedim ben? Gitti o yüzdeki yorgunluk emareleri. Şimdi nasıl tırmanırım o Kasımpaşa, Piyalepaşa yokuşlarını, bir bilsen…

Ufak ufak güvenlik ve resepsiyonun da bulunduğu ana kapıya doğru ilerliyorum… Birazdan sevgilim Pire🚲’yle kavuşacağız birbirimize. Kendisini ektiğimi düşünmesin yoksa dönüş yolu boyunca vıdı vıdı yaparak başımın etini yer, acısını çıkartır.

[📷 Aynalıkavak Kasrı & Nişan Taşı, Donanma Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

Kasrın ön bahçesinde başladığım noktada, Nişan Taşı sütununun dikili olduğu yerde bitiriyorum kasır turumu.

Nişan taşı veya menzil taşı, vaktiyle Türk okçuluğunda uzun mesafe atışlarında rekor kıran okçunun hatırasını yaşatmak için okun düştüğü yere dikilen taş olarak biliniyor. Nişan/Menzil taşları çoğu kez yekpare mermerden sütun biçiminde yaptırılırmış.

Bir zamanlar Aynalıkavak Kasrı’nın giriş kapısının sağında bulunan bu burmalı nişan taşı daha sonra kasrın avlusuna taşınmış.

Şimdi Aynalıkavak’tan çıkıyor ve Kasımpaşa’ya doğru hareket etmek üzere son hazırlığımı yapıyorum. Deniz Hastanesi durağına kadar Donanma Caddesi üstünde pedallayacağım. Süper bir iniş bekliyor beni.

[📷 Donanma Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

İnmeye başladım. Emniyet şeridi çok dar. Kontrollü gidiyorum. Tabi öyle salmıyorum kendimi. Hızlı iniş yapmaktansa ayesli ayesli etrafı seyrederek inmeyi tercih ediyorum. Bu arada balatalardan ses gelmeye başlayınca, dedim, artık servise uğramanın vakti gelmiş, yolumu en uygun fırsatta Sirkeci’ye çevireceğim. Önümüzdeki hafta olabilir.

Hasbahçe Sokağı’nın köşesindeki Dilnihat Özyeğin Anadolu Lisesi Spor Salonu’nun yanından geçiyorum. Aşağı inerken sağım solum mezarlık. Yol ikiye ayırıyor koca çayırlık alanları. Uzun selvi ağaçları da mezarlara gölge yapıyor.

Bu ıssızlıkta gecenin karanlığında buradan geçemezdim. Maazallah Jason ile karşılaşabilirim filan. 😊

Deniz kıyısında Camialtı ve Taşkızak tersanelerinin fantastik vinçlerini görüyorum.

Yolun karşısında mezarlık alanının dışına taşmış kabirler ve lahitler var. İlginç bir görüntü.

Önce tırmanmıştım şimdi ise keskin virajlarla inişimi yapıyorum.

[📷 Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa Çeşmesi, Donanma Cad., Kasımpaşa, Nisan 2022.]

Zindan Arkası Meydanı’nın karşısındaki bu çeşme 1993 yılında Beyoğlu Belediye Başkanlığı tarafından toprak altından çıkarılmış ve onarılarak eski bulunduğu yerin tam karşısına taşınarak şehir suyu bağlanmış.

Ama ben akan bir musluğunu göremedim. Suyu aksaydı da bir yudum su içseydim. Hatta mataralarımı tazeleyebilseydim. Belki daha güzel, daha faydalı bir çeşme olacaktı.

[📷 Seferikoz Camisi, Donanma Cad., Kasımpaşa, Nisan 2022.]

Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa Çeşmesi’nin arkasındaki cami 17’nci yüzyılda Sivrikoz Mehmet Efendi tarafından yarım ahşap üstte bir ibadethane olarak yaptırılmış. 19’uncu yüzyılda çeşitli onarımlar görmüş.

Günümüzde Cibali Mescidi olarak da biliniyor.

KASIMPAŞA

Bir zamanların Bahriye Nezareti’nin yanından geçiyor ve Turabi Caddesi’ne bağlanıyorum… Caddeye adını veren Turabi Baba’nın türbesi ve kütüphanesi karşı kıyıda duruyor. Şimdi oraya doğru ilerleyeceğim.

[📷 Turabi Baba Türbesi & Kütüphanesi, Kasımpaşa, Nisan 2022.]

Kütüphanenin içine girmedim. Ortam nasıldır, raflar dolu mudur, kitap çeşitliliği, tür zenginliği var mıdır, bilemiyorum. Onun için yorum yapamayacağım. Ancak yine de dışarıdan göründüğü kadarıyla semte kazandırılmış bir zenginlik olarak değerlendirmek isterim.

Turabi Baba’nın asıl adı Mehmet Turabi Efendi’dir. Hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmayan Turabi Baba’nın Tersane-i Âmire’de çalışan Osmanlı gemicilerinden olduğu ve aynı zamanda Kadiri tarikatının da şeyhi olduğu bilinmektedir. Turabi Baba 1812 yılında vefat etmiştir. Kasımpaşa’da tarikatına ait bir tekke yaptırmış ve tekkesinin yanında yer alan türbesine defnedilmiştir. [Kaynak: Türbe enformasyon sütununda yazan bilgi.]

Şimdi buradan şunu çıkarabilirim: Kütüphanesi de muhtemelen ağırlıklı olarak Kadiri tarikatına yönelik dinsel, ruhani, tasavvuf ve mistik kitaplardan oluşuyordur. Benim pek ilgimi çekmez. Devam.

Burada biraz soluklanacağım… Sıvı kaybına takviye yaparken kendime aykırı bir rota çiziyorum. Biraz şu Kasımpaşa’yı sokak sokak, meydan meydan dolaşayım diyorum. Zira gördüğüm kadarıyla Kasımpaşa’nın içlerine girersem etkileyici tarihi eserler yakalama şansım çok fazla.

Hatta öyle bir şey yapmaya karar verdim ki!

Neyse sürpriz olsun. Birazdan…

Türbenin kompleksinde bir de Turabi Baba sebili bulunuyor. Musluğunun olmamasına şaşırmıyorum tabi. Kötü zamanlarda yaşıyoruz. Muslukları söküp satanlardan tut, sırf zevk için kıranlara bile çokça rastladım yolculuklarım esnasında.

Turabi Kütüphanesi buraya kadar devam ediyor. Galiba eskiden burası komple tekkeydi demişti bilgilendirme yazısı.

[📷 Bahriye Nezareti Binası, Kasımpaşa, Nisan 2022.]

Öncelikle yeniden sahile doğru gitmek düşüncesindeyim. Pire🚲 elimde, kütüphanenin bulunduğu kaldırımın üstünden devam ediyorum yoluma. Karşıdaki restore edilmekte olan yapı gelirken yanından geçtiğim Bahriye Nezareti (Deniz Bakanlığı) binası. 1869’da yapılmış. 1953’ten bu yana Kuzey Deniz Saha Komutanlığı.

Yolumun üstünde bir Marmaris yangınında hayatını kaybeden bir yurttaşın adına yapılmış süslü püslü bir çeşme var. Üstelik suyu akıyor. Hemen tazeledim mataralarımı. Teşekkür ettim. Değdi. Keşke yurdumun bütün çeşmeleri eskiden olduğu gibi böyle gürül gürül aksa. Tekelleşen kapitalist sucuları isyan ettirsek… Bana kalırsa sokak çeşmelerinin musluklarını sabote edenler bunlar…

Haliç

İstanbul’un Koynunda Laledan Gibisin

Bir kez daha Haliç sahilinde…

[📷 Bahriye Nezareti Binası, Kasımpaşa, Nisan 2022.]

Kıyıda az önce Turabi Baba Caddesi’nden çektiğim Divanhane yani Kasımpaşa Bahriye Nezareti Binası.

Yapı, 1865 – 1869 yılları arasında, mimar Sarkis Balyan tarafından inşa edilir. Kasımpaşa’da Haliç kıyısında yer alan divanhanelerin ilki, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılır. Bugüne dek aynı yerde yaptırılan beş divanhaneden dördü, zaman içinde kullanılmaz hale gelerek yıkılır. Günümüze uluşan bina, Sultan Abdülaziz döneminde yapımına karar verilen divanhanedir.

Binada padişahı ziyarete gelen elçiler ağırlanır, Bahriye nazırları çalışmalarını hünkar dairesinde yürütürler.

Tarihte Şark Meselesinin konuşulduğu 1876 Tersane Konferansı ve Musul Meselesi de bu binada görüşülür.

Denize çakılan yedi bin kazık üzerine inşa edilen bina, dikdörtgen planlıdır ve merkezindeki kare sofa ile sofanın çevresindeki mekanlardan müteşekkildir. İki katlı, kademeli cephe düzenlemesi, simetrik ve aksiyal bir yapıdadır. Cephede ve sofanın alt katında görülen at nalı biçimli kemerler ve Moresk (Kuzey Afrika’ya özgü) sütun başlıkları ile yapı Oryantalist bir havaya sahiptir. Bina, 1953 yılından sonra T.C. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binası olarak hizmet vermeye başlamıştır.

[📷 Kasımpaşa Haliç Hattı İskelesi, İstanbul, Nisan 2022.]

Cezayirli Hasan Paşa Parkı’nın ucunda yer alan iskelenin yanına gidip bir hatıra fotoğrafı çekmeden yapamam.

Öyle ahım şahım bir iskele değil fakat tarifelere göz gezdirmek çabasıyla bir uğramak istedim. Kendime söz verdim. Bir gün sırf bu Haliç hattında vapur yolculukları yapacağım.

Parkın içinde Cezayirli Hasan Paşa’nın bir heykeli var. Yanındaki aslan da, o da yüzlerini denize dönmüş. Niye mi? Çünkü 2016 yılında, yolun öbür tarafında bulunan ve paşanın adını taşıyan kışlayı yıktı bazı aklı-evveller. 18’inci yüzyılın ikinci yarısında Kaptan-ı derya ve sadrazam olarak görev yapan Palabıyık lakaplı Osmanlı devlet adamı Cezayirli de küsmüş olabilir onlara.

Tapınaklara hürriyet, heykellere ölüm!

E, şimdi, Pire🚲 de ikiliye katılmasında ne yapsın? (Bize değil ama bu sivri akıllılara küstüğü muhakkak.)

Şimdi Geldik Sürpriz Kısma

Bu da bana teselli ikramiyesi… Orijinal programımda olmamasına rağmen bir deneyim olarak ilave etmek istedim. Yani bir Taksim yapıp döneceğim buraya.

İşte İstanbul böyledir. Tam canımızı sıkacak bir şey olurken, birden bire parlak bir fikir sokar kafanıza.

Parktan çıkıp Kasımpaşa İskelesi’nin önünden geçiyorum. Şişhane Caddesi’nin adı da Evliya Çelebi’ye dönüyor. Sert bir yokuş. Eğim bir an %18 oluyor. Ama 300 m sonra zirvedeyim.

Şişhane

Tepedeki parktayım.

Pire🚲 cadde manzaralı odasında banyo yapıyor. 😊

Tepedeki lüks oteller gıptayla seyrediyor Pire🚲’yi…

Haydi Taksim’e…

Beyoğlu yolcusu kalmasın…

Kasımpaşa’ya Dönüş

Bahriye Caddesi’ne kadar sıkı bir pedal çeviriyorum. Trafik yoğun ama sürücüler saygılı. Pek sorun yaşadığımı söyleyemem.

[📷 Güzelce Kasım Paşa Camisi, Kasımpaşa, Nisan 2022.]

Caddeyi takip edince semte adını veren Güzelce Kasım Paşa Camisi’ne varıyorum. Ne yazık ki cami restorasyonda. İçini görmem mümkün olmadı.

İki kez yangın geçiren cami ve külliye son haline 19’uncu yüzyılda Abdülaziz döneminde ulaşmış.

Caminin avlusunda Feyzullah Efendi Çeşmesi yer almakta imiş. (Yakından görmek kısmet olmadı!).

Caminin avlusu dışında ise Büyük Hamam var.

Çevre yeterince kirli ama önemli olan fotoğraf arşive koyabileceğim birkaç örneği aldım sayılır.

Karşıdan mı devam etsem acaba? Bu yol daha çok içerilere giren Başhane Sokağı.

Hayır, karar verdim Kasımpaşa Cami Sokak’tan Arıkay Sokağı’na çıkacağım.

İyi ki de öyle yapmışım. Nitekim bir çeşme göremezsem diğerini mutlaka görüyorum.

Daha önce Haliç’in kıyısındaki parkın içinde heykelini gördüğüm Kaptanı Derya Cezayirli Hasan Paşa adına yaptırılmış bir çeşmeyi buldum.

[📷 Kapudanı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa Çeşmesi, Kasımpaşa, Nisan 2022.]

Üstelik çeşme akıyor. Ne bahtı açık bir adamım! Hadi bakalım sularımızı tazeleyelim.

Ve çeşme başında yıkanıp paklanalım, enerjimize çeki düzen verip dönüş yolumuza koyulalım.

Piyalepaşa

Bahriye Caddesini takip ederek soldaki sapaktan dönüyorum. Bu sokağın adı Bayram Yeri. Biraz gittikten sonra beni Fişekhane Deresi Caddesine bağlıyor. Daha sonra da bu caddeden Piyale Paşa Bulvarına çıktığımı fark ediyorum. Trafik akıcı ama sıkıntılı değil. Yeniden yokuşlardayım. Çıka çıka güzel bir düzlüğe, düzlükte de ufak bir dinlenme alanına rast geliyorum.

[📷 Gülbaba Parkı, Piyalepaşa Bulvarı, İstanbul, Nisan 2022.]

Parkın ortasına heykelini dikmişler Gül Baba’nın.

16’ncı yüzyılda yaşamış bir Bektaşi dervişiymiş. 13’üncü yüzyılda Hünkâr Hacı Bektaşi Veli ile temellenen Horasan tasavvuf düşün-inanç geleneğinin ne önemli temsilcilerinden biri olmuş.

Gül Baba, Kanuni’nin daveti üzerine Budin’e gönderilmiş, hoşgörüsü ile kısa zamanda Budapeşte (Budin) halkının sevgisini kazanmış.

Kavuğunda taşıdığı kırmızı güllerinden dolayı her daim Gül Baba diye anılır olmuş. 1541 yılında vefat edince Macaristan’ın Budapeşte kentinde adıyla anılan Gül Baba Türbesi’ne gömülmüş.

[📷 Kasımpaşa Büyük Piyale Paşa Camisi, İstanbul, Nisan 2022.]

Turun 43’üncü kilometresinde Kadınlar Çeşmesi adında bir durağa geliyorum. Vardığım noktada çok farklı bir Sinan eseri yolun karşısında bana “gel gel” yapıyor: Piyale Paşa Camisi.

İlber Ortaylı, vakti zamanında Haliç’ten camiye giden bir kanalın olduğunu söylüyor.

Ben o kanalı aradım durdum ama bulamadım bir türlü. 😊 O yüzden durağın dibindeki üst geçidi kullanıp karşıya geçecek ve camiyle yakından tanışacağım.

Piyalepaşa Bulvarı üstündeki köprünün tepesindeyim. Hedefime sadece birkaç yüz metre mesafedeyim.

Bu taraf oflaya poflaya çıktığım yokuşlara gebe geldiğim Kasımpaşa yönü. Solda inşaatı sürmekte olan Piyalepaşa Premium Konutları ve AVM, berisinde İbrahim Polat Holding’in binası görülüyor. İstanbul’u derdest etmekten bıkmayan bu anlayışı kınıyorum.

Bu taraf da yine kan ter içinde üfleye püfleye tırmanacağım Okmeydanı, Çağlayan istikameti.

Hele şu köprüyü sağ salim geçeyim bak kendime nasıl bir ödül vereceğim. Karşıda ki durak da Kadınlar Çeşmesi. Ama ortalıkta ne çeşme var ne de su taşımaya, çeşme başı muhabbeti etmeye gelmiş kadınlar. Belki de geçmiş zamanlarda öyle bir çeşme vardı buralarda.

(Sonradan Google’da ararken buldum. Meğerse biraz daha yukarılarda Büyük Atak Sokağının Kadınlar Çeşmesi Sokağı ile kesiştiği yol ağzındaymış. Tüh kaçırmışım. Üzüldüm şimdi.)

Yolun diğer ucuna vardım sayılır. Gören de sanır ki kilometrelerce uzunlukta bir köprüden geçiyorum. Yoo, adım adım fotoğraflayarak ilerliyorum. Maksat rampalardan dolayı tıkanan nefesimi yerine nakletmek.

Burası daha karşı taraftayken gördüğüm Piyalepaşa Spor Kulübü’nün Tesisleri. Gençler çim sahada futbol maçı yapıyorlar. Ben onları locadaki tribünden izlerken, içlerinde bazı kaytaranlar da beni izliyorlardı. Birlikte izleştik böylecene. Böyle sahalarda maç seyretme keyfi bir başka oluyor. Gerçek futbol, roket piyasacı futbol evreninden uzak yerlerde oynanıyor. Biz de gençliğimizde sokak ortasında minyatür kale maçlar yapmayı, toprak, çamurlu sahalarda topun peşinden koşturmayı çok severdik. Günde dokuz maç yaptığımız olurdu. Güzel günlerdi.

Şimdi buradan yan yola inecek, Alt Baruthane Caddesi’nden Kaptan-ı Derya Sokağı’na sapacağım. Sonra ver elini Piyale Paşa külliyesi.

[📷 Kasımpaşa Büyük Piyale Paşa Camisi, İstanbul, Nisan 2022.]

Sonunda ulaştım camiye. Muhteşem görünüyor. Sinan gerçekten çok iyi iş çıkarmış. Bahçe avlusunda türbesi de var.

Bence bu çevredeki en önemli Osmanlı yapısı epey içerilerde kalan ve şimdi önünden (seyahat etmekte olduğum) Çevre Yolu geçen Piyale Paşa Camisi’dir.

Mimar Sinan’ın ilginç eserlerinden birine daha ziyaret etmenin mutluğu içindeyim. Altı kubbesiyle bu cami Anadolu’daki Osmanlı öncesinden beri devam eden ‘ulu cami’ kategorisine girer, ama o tipin son derece geliştirilmiş ve inceltilmiş bir örneği olarak karşımda duruyor.

Bu modelin ortaya çıkması, mimari teknolojiye bağlıydı. Belirli büyüklükte bir binanın üstünü örtmek için birçok direk dikiliyor, bunların üstüne konan kirişler de düz çatıyı taşıyordu. Zamanla direkler dörtlü gruplar haline getirildi. Ahşap direk yerine sütun kullanıldı. Ve sütunlar tonozlarla bağlandı. Daha sonra da her dörtlü sütun grubunun üstüne bir küçük kubbe konduruldu. Böylece, büyüklüğüne göre üzerindeki kubbe sayısı da artan bir cami tipi ortaya çıktı. Ancak mimari gelişme, karşıt yönde oldu. İç mekânda ayak sayısı gitgide azaltılarak, tek büyük kubbeye geçildi.

Sinan zamanında, teknoloji, ulu cami modelini çoktan gerilerde bırakmıştı. Dolayısıyla Sinan bu eserinde, eski bir mimari türe dönüyor ve onu kendi çağının estetiği içinde yeniden yorumluyor.

Benim kariyerim finans ve muhasebe alanında doğdu, büyüdü, gelişti ve emekliye ayrıldı. Mimariden pek çakmasam da özel ilgi duymuşluğum vardır. Okurum, öğrenmeye, bilgilenmeye çalışırım. Çok fazla teknik detaylara takılmadan. Her estetik güzellik benim için değerlidir.

İşte burada tarih, sosyoloji, psikoloji ve mimarlık öğrencisi bendeniz yorumlarken…

Caminin ana giriş kapısı.

Az önce karşılaştığım herhalde caminin imamıydı. Beni fotoğraflar çekerken gördü. Baktı. Ama bir şey demedi. Ben kendisine sadece kafa selamı vermekle yetindim. O da karşılık verdi ve vazifesine döndü.

Hülasa ben de ödevime geri döndüm ve çekimlerime devam ettim.

[📷 Piyale Paşa Camisi, Kasımpaşa, İstanbul, Nisan 2022.]

Sinan’ın bütün sanatsal jestleri gibi bu cami de son derece ilginç. Kubbeleri, kemerleri, giriş revakıyla değişik, hemen gözü yakalayan, güzel bir yapı.

İç görünümü de ayrıca güzeldi. Ama içeride namaz kılanlar vardı. Kendilerini pek rahatsız etmemek adına fazla oyalanmadan birkaç görüntü alabildim sadece.

Külliyenin birçok parçasının bugüne kalmadığı söyleniyor. Doğru. Oldukça harap ve sanırım bir başka amaçla kullanılan hamamın yanı sıra bir de Piyale Paşa’nı türbesi ayakta.

Bahçesi derli toplu. Etraf epeyce temiz. Hoşuma gitti. Şadırvanın çeşmelerinde elimi, yüzümü yıkama fırsatım oldu. Serinledim.

Piyale Paşa’nın kendisi Hırvat asıllı bir devşirmedir. Enderun’dan yetişerek devlet hizmetine girmiş, özellikle denizcilik alanında çalışmış ve II. Selim’in bir kızıyla evlenerek saraya damat olmuştur. Mağrip seferlerinin çoğunda yer almış, Turgut Reis’in Malta kuşatmasında, Cerbe deniz muharebesinde bulunmuştur. Sakız fatihidir. Kıbrıs’ın alınmasında önemli görevler yapmıştır.

Okmeydanı-Çağlayan-Şişli

Piyale Paşa Camisi’nden ayrıldıktan sonra tekrar üst geçitten bulvarın karşı tarafın geçip yoluma devam ettim.

Kasımpaşa’dan Okmeydanı’na ve hatta Çağlayan’a ve dahi Şişli ile Mecidiyeköy’e kadar oldukça sevimsiz bir tabloya tuval olmuş durumda kalır insan. Nedeni bu yöne doğru ilerlediğinde, geçmişten kalan çok şey göremezsiniz. Buraları, 1960’ların sonuna ve 1970’lerin ortalarına kadar açıklık ve yeşillik alanlarken, sonraki hızlı şehirleşme süreci içinde hızla apartmanlaşmış bölgelerdir. Derme çatma binaların varlığı her tarafa yayılmış, bakımsız sokaklar ise organize sanayiyi aratmayan küçük atölyeler ile rasgele doldurulmuştur.

İşte karşıda bir zamanlar çalıştığı firmanın Karaköy Perşembe Pazarı semtinden kalkıp buraya taşınması sebebiyle eşimin de gelip gittiği Perpa Ticaret Merkezi’nin devasa kompleks binaları.

[📷 Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Şişli, İstanbul, Nisan 2022.]

Az ileride solumda görünen binalar Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ait poliklinikler.

Artık hastaneyi geçtikten sonra Çağlayan üzerinden Şişli’ye doğru durmaksızın pedallamak niyetindeyim. Eğer olur da yorulursam soluklanmak için kısa süreli molalar verebilirim tabi.

Piyalepaşa Bulvarı, Darülaceze Caddesi’ne çıkana kadar devam ediyor. Sonra ver elini İstanbul Adalet Sarayı. Biraz ihtiyacı olanlara adalet dağıttıktan sonra evin yolunu tutarım diyorum.

Bu bölge üzerinde hiç durmayacağım. Aslınca koca İstanbul’un her köşe bucağında ilginç şeyler var. Buluyorum ben onları. Ama ne yazık ki İstanbul günden güne dağılıyor. Eriyor adeta. Çirkin yapılaşmalar sayesinde tarihini de, kültürünü de kaybediyor. Henüz bitmeden bari enikonu dolaşıp arşivlik hatıralarıma bir nebze bir şeyler bırakma derdiyle gezeyim diyorum. Yarın ne olur bilinmez.

Pire🚲’yle bu muazzam turun sonuna geldik… Yeniden çıkış noktasına sağ salim dönmenin gururuyla…

Yeni bir turda görüşmek üzere… (12’nci gün sonu toplam bisiklet mesafesi: 249,0 km)

Yarın bakalım popomu mu dinlendireceğim; yoksa hangi gezimle devam edeceğim?

***…***

Bisikletle toplam 50 kilometre ve 427 arşivlik fotoğraf dosyasından oluşan “Golden Horn” gezimin dördüncü ve nihai alt bölümü burada sona eriyor. Okuduğunuz için teşekkürler.

TUR ile İLGİLİ DETAYLAR

Tur Tarihi: 04.04.2022; Pazartesi

ROTA: Mecidiyeköy >> Şişli >> Taksim >> Beyoğlu >> Karaköy >> Eminönü >> Cibali >> Fener >> Balat >> Ayvansaray >> Feshane >> Eyüp >> Pierre Loti >> Pierre Loti >> Silahtarağa >> Sadabad >> Kâğıthane >> Sütlüce >> Hasköy >> Kasımpaşa >> Çağlayan >> Mecidiyeköy (D)

1. Kısım: Şişli-Eminönü-Ayvansaray 

Güzergâh Seyri: Mecidiyeköy >> Lati Lokum Sok. >> Mecidiyeköy Meydanı >> Büyükdere Cad. >> Şişli >> Halaskargazi Cad. >> Şişli Hamidiye Etfal >> Atatürk Müzesi >> Osmanbey >>  Harbiye >> Cumhuriyet Cad. >> Taksim >> Taksim Anıtı >> İstiklal Cad. >> Beyoğlu >> {Beyoğlu Tünel ~ Karaköy M2 Füniküler Hattı} >> Karaköy >> Tersane Cad. >> Galata Köprüsü >> Eminönü >> Ragıp Gümüşpala Cad. >> Zindan Han >> Baba Cafer Kulesi & Türbesi >> Ahi Çelebi Camisi >> Haliç Metro İstasyonu >> Süleyman Subaşı Camisi >> (Unkapanı) Atatürk Köprüsü >> Abdülezel Paşa Cad.  >> Balat Parkı >> Cibali >> Kadir Has Üniversitesi >> Özlem Parkı >> Fener >> Şair Nedim Parkı >> Mürselpaşa Cad. >> Kadın Eserleri Kütüphanesi >> Ayvansaray Cad. >> Sveti Stefan Bulgar Kilisesi >> Balat >> Ionnes Prodromos Metokhion Kilisesi >> Or-Ahayim Balat Hastanesi >> Ayvansaray

2. Kısım: Defterdar-Eyüp-Pierre Loti

Ayvansaray >> Haliç Köprüsü >> Yavedut Cad. >> Ya Vedüd Camisi >> Defterdar Mahmut Efendi Camisi >> FESHANE >> Feshane Cad. >> Şah Sultan Külliyesi & Türbesi >> Zal Paşa Cad. >> Zal Mahmut Paşa Külliyesi & Türbesi >> Selahi Mehmet Efendi Camisi >> Hz. Halid Blv. >> EYÜP >> Eyüp Sultan Blv. >> Kalenderhane Cad. >> Eyüp Sultan Camisi >> Feshane Cad. >> Çeribaşı Camisi >> Cami Kebir Sok. >> Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi & Türbesi >> Beybaba Sok. >> Abdurrahman Paşa Türbesi >> Tarihi Karakol Binası >> Feridun Paşa Türbesi >> Sultan Reşat Park İçi Yolu >> Sultan Mehmet Reşat Türbesi >> Adile Sultan Türbesi >> Cülus Yolu >> Mihrişah Sultan Türbesi >> Sultan Reşat Cad. >> Balaban Yolu Sok. >> Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi >> İdris Köşkü Cad. >> PİERRE LOTİ >> Pierre Loti Kahvehanesi >> Ballı Baba Sok. >> Karyağdı Sok. >> Bahariye Cad.

3. Kısım: Silahtarağa-Kâğıthane-Sadabad

Eyüp >> Şah Sultan Camisi & Mevlevi Tekke >> Silahtarağa Cad. >> Silahtarağa >> Fil Köprüsü >> Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü >> İgdaş Parkı >> Kazım Karabekir Cad. >> Alibeyköy & Kâğıthane derelerinin birleştiği yer >> Kâğıthane Deresi Köprüsü >> İmrahor Cad. >> Sünnet Köprüsü >> İETT Kâğıthane Garajı (eski Poligon) >> Osmanlı Arşiv Binası >> Cendere Cad. >> KÂĞITHANE >> Kâğıthane Kaymakamlığı >> Eyüp Sultan Cad. >> Sadabad Cad. >> Daye Hatun Sıbyan Mektebi & Camisi >> Eyüp Sultan Cad. >> Hasbahçe Mesire Alanı >> Hasbahçe Park İçi Yolu >> Lalezar Sok. >> Kâğıthane Belediye Başkanlığı >> Açık Hava Müzesi >> SADABAD >> Çeşme-i Nur >> Sadabad Camisi >> Kağıthane El Yapımı Kağıt Atölyesi Binası >> Saray Ahırı >> Halit Bin Velid Cad. >> Kâğıthane Deresi Sünnet Köprüsü >> İmrahor Cad.

4. Kısım: Hasköy-Aynalıkavak-Kasımpaşa

Kâğıthane >> Miniatürk >> Haliç Parkı >> Karaağaç Cad. >> Haliç Kongre Merkezi >> Tünel >> SÜTLÜCE >> Sütlüce Parkı >> Kumbarahane Cad. >> Halıcıoğlu Parkı >> RMK Müzesi >> Hasköy Cad. >> HASKÖY >> Hasköy Parkı >> Handan Ağa Kuşkonmaz Camisi >> Aynalıkavak Cad. >> Donanma Cad. >> Aynalıkavak Kasrı >> Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa Çeşmesi >> Melek Sok. >> KASIMPAŞA >> Turabi Baba Cad. >> Turabi Baba Türbesi & Kütüphanesi >> Kasımpaşa Cami Sok. >> Güzelce Kasımpaşa Camisi >> Bahriye Cad. >> Bayram Yeri Sok. >> Fişekhane Deresi Cad. >> Piyalepaşa Blv. >> Piyale Paşa Camisi >> Piyalepaşa Blv. >> ÇAĞLAYAN >> İstanbul Adalet Sarayı >> Yeniyol Cad. >> MECİDİYEKÖY (V)

Turun Niteliği: Bisikletim Pire🚲 ile Stanpoli Gezileri

Toplam Kat Edilen Tur Mesafesi: 51 km

Bisiklete Binme Mesafesi: 50 km

Toplam Araç Mesafesi: 1 km (Beyoğlu Tünel >> Karaköy)

Kullanılan Ulaşım Aracı: M2 Füniküler Hattı

Toplam Tur Zamanı: 11 saat (07:15~18:15)

Toplam Bisiklete Binme Zamanı: 5 saat (07:15~18:15) Yürüyüş, Molalar & Ziyaretler: 6 saat

Hava Sıcaklığı: 20°C (Parçalı, yer yer çok bulutlu)

Referans Kitaplar: Aydan Çelik, “İstanbul Bisiklet Rehberi”, Hil Yayın, 1. Baskı, İstanbul, 2017; Ayşegül Kaya, “İstanbul Bitmeden”, İnkılap Kitabevi, İlk Baskı, İstanbul, 2018; Jale Sancak, “Tanrı Kent ve Yitik Şarkılar”, Turkuvaz Yayıncılık, Önceki Baskı, İstanbul, 2009; Murat Belge, “İstanbul Gezi Kitapları”, İletişim Yayınevi, 10. Baskı, İstanbul, 2018.

***…***

(*) Önceki Makale: İSTANBUL TURLARI ~ Golden Horn III (Silahtarağa-Kâğıthane-Sadabad)

(*) Sonraki Makale: Miskinler İstanbul’undan Altın Sayfalar

Bir sonraki “İstanbul Gezileri” ajandasında görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Şeref

**GBT~2022/070d**

>>> [iÇERİKdİZİNİ]

error: Content is protected !!