İSTANBUL TURLARI ~ Maçka Parkı

Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Gezileri: Gün 10

Bisikletim señorita #pire🚲 ile Türkiye Turları ~ “İstanbul” gezilerimin başlangıcında ısınma dolaşmalarından bir kesit… Bugünkü güzergâhım teleferik sevdasına Maçka Parkı…

İkinci alıştırma turumu “Alışveriş Cenneti” de denilen bol keseden Nişantaşı ile ona komşu yeşillikler abidelerinden Demokrasi ve Maçka Parklarının bulunduğu bölgede gerçekleştirmek üzere yola koyuluyorum. Hedef destinasyonum Maçka Parkı olmakla beraber kafama eserse Beşiktaş’tan karşı kıyıya, söz gelimi benim yakaya, diğer bir ifadeyle sevdalım Kadıköy’e de şöyle bir “ce-eee yapmak” için vapur yolculuğu yapabilirim. Kim bilir; dönüşte de belki waffle yemeye Ortaköy’e, oradan Ihlamur Kasrı’na filan uğrayabilirim.

Tabi, anlatmaya ihtiyaç var mı? Ya da bilmeyen kimse var mıdır? İstanbul’un Nişantaşı semti, bir yandan uluslararası ve ünlü yerel markaların ürünlerinin satıldığı moda butikleriyle bilinen, ama aynı zamanda ekstrem lüks bir yerleşim bölgesi olmakla övünür her daim. Ayrıca Art Nouveau (Yeni Sanat) tarzı binalarda Türkiş ve farklı dünya mutfaklarından yemekler sunan karizmatik restoranların bulunması semte ayrı bir hava katar. Abdi İpekçi Caddesi’nin geniş kaldırımları kafelerle kaplıyken ara sokaklarda mahalle fırınları ve marketler yer alır. Gölgeli Maçka Parkı’nda bisiklet ve yürüyüş parkurları bugün benim de havamı alacak nitelikte güzel bir parktır.

E, öyleyse bisikletin tekerleklerini asfalta değdirme zaman… Hadi bakalım yola koyuluyoruz…

Yola Çıkış

Pire🚲 İstanbul gezilerimde her zamanki köşesinde bagajının yüklenmesini bekliyor.

Her zamanki gibi sabah sabah güzel bir tırmanışla başlıyorum. Şu güzelim yokuşun mesafesi her ne kadar kısa görünse de 1 kilometrelik yamaç tırmanmak bacaklarıma iyi gelmiyor. O yüzden bazen itekleyerek çıkıyorum Mecidiyeköy Meydanı’na. Eskiden bu aşağı kısımlar ıssız kırlar arasında kıvrılan çukur dere, dutluklar ve Roman mahalleleri ile kaplı olduğundan Kervan Geçmez Sokak sakinlerinden Cemile babaannem, bana o bölgeye geçmek hususunda en temel yasağı koymuştu. Gerçi ben 9 – 10 yaşların merakıyla inip gezinmedim desem yalan olur. Bugüne kıyasla hiç de öyle korkuttuğu gibi değilmiş aslında. Şimdilerde çeteler, tinerciler, kapkaççılar vesaire girilmesi son derece riskli mahalleler inşa etmişler adeta.

Her neyse, şimdi esas rotama, Mecidiyeköy-Şişli metrosunun bulunduğu noktadan, (karşımda ABD’li turp adamın AVM’si, solumda eski troleybüs garajının yerine kurulan Cevahir AVM’si ve onun karşı komşuları, Rum Ortodoks, Ermeni ve İtalyan Musevi mezarlıkları), başlıyorum.

Az sonra Şişli Camisi’nin önünden geçtiğimde fark ediyorum ki bu caminin önünde 2018’de yaptığım turlardan sonra hiç fotoğrafını çekmemişim. Zaten bu cami, kısmen betondan, eski camilere benzeme amacıyla yapılmış, herhangi bir estetik değeri olmayan bir binadan ibaret. Bu yüzden tekrar fotoğrafını çekmek için durmadan pedallamaya devam ediyorum.

Bomonti

Bomonti Bira Fabrikası

Daha önce Bomonti bölgesinde turladığım için bu kez orayı es geçtim. Yoksa orada da kimi görülesi eserler var. Şişli camisinden sağa sapınca (Abide-i Hürriyet Caddesi) Bomonti’ye geliniyor. Açıkçası, Bomonti bu çevrede sanayinin ilk başladığı yerlerden birisi ve en önemli imalat merkezi de Silahşor Caddesi’ne açılan birahane sokağı üzerinde yer almış Bomonti Bira Fabrikası. 1893’de kurulmuş. 1976 yılında 37 milyon litre üretime ulaşmış fabrikada 1991 yılında üretim tamamen durdurulmuş ve boşaltılmış. Binayı ve arsasını alan “IC İçtaş İnşaat”, 2010 yılında bu alan üzerinde yeni bir otel projesine başlamış. 2015 yılından itibaren bina eğlence merkezi olarak kullanılmaktadır.

Bir zamanlar buradaki Bomonti bira bahçesi İstanbul’un en önemli eğlence yerlerinden biriydi. Belki de buna atfen eğlence merkezi projesini hayata geçirmiş oldular. Tabi eski doğal güzelliğinden ve canlılığından uzak.

Gürcü Katolik Kilisesi

Fabrika alanının yanında da ilgi çekici bir kilise yer almakta: Gürcü Katolik Kilisesi. Oldukça eski bir Hıristiyan kilisesini oluşturan Gürcüler aslında Ortodoks mezhebindendir, ama Ermeni Gregoryenler gibi onların kilisesi de büyük ölçüde ulusal ve bağımsızdır. Katolik Gürcü ise fazla sık rastlanan bir fenomen değil. Ama, işte, belli ki bazı Katolik misyonerler bazı Gürcüleri saflarına çekmiş. Bina olarak fazla ilginç olmayan bu kilisede İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında bazı Alman Katolik rahiplerin görev yaptığı ve bu göreve biraz da Nazi propagandası karıştığı bilinir. Şu sıra kilise gene Katoliklerin elinde, ancak Gürcü bir cemaat kalmamış.

Ara Güler Müzesi

Burada ayrıca mutlaka ziyaret edilmesi geren bir yer var. O da Ara Güler Müzesi. Tarihi Bomonti Bira Fabrikası yerleşkesinde bulunan dört adet tonozlu yapının yenilenmesi ve dönüştürülmesiyle oluşturulan müze binası, toplamda 971 m²’lik bir inşaat alanı üzerine kuruludur. Ben burayı bir sonraki turlarımda ziyaret etmeyi planladığım listeme ilave ettim.

St. Michel Lisesi

Ayrıca, eğer Bomonti’den Feriköy’e doğru gitseydim, ünlü yabancı okullardan Fransız St. Michel Lisesi’ni de yakından görebilirdim.

Bulgar Kilisesi Eksarhlığı

Halâskârgazi Caddesi’nde pedallamaya devam ediyorum. Yolun sağında, Şişli Hamidiye Etfal durağının yanında, Bulgar Kilisesi Eksarhlığı’nın bahçe içindeki binası bulunuyor. Bulgar Eksarhlığı, Osmanlı imparatorluğunda yaşayan Bulgar Ortodoks Hristiyanların din ve eğitim haklarını sağlayan aynı zamanda koruyan bir kurum olarak yaşamını sürdürüyor. Burası diğer taraftan Dünya Kiliseler Birliği olarak da biliniyor.

Gerek bu caddede, gerekse yan sokaklarda, bir zevk ölçüsüne göre yapılmış birçok apartman hâlâ ayakta. Ama zevksiz olanları, özellikle yan sokaklarda egemenlik kurmuşlar gibi sırıtıyorlar. Ben bugün genelinde İstanbul’un, özelinde ise Mecidiyeköy, Şişli, Osmanbey, Nişantaşı, Maçka vesaire kişiliksiz apartmanların bitişik nizam dikildiği monoton, kişiliksiz sokaklarla boğucu bir atmosferin bütün yöreye sindiğini düşünüyorum.

Dahası görüyor ve tiksiniyorum.

Bu arada ana caddede, eski bir apartman çatısının üstünde yeni bir beton apartmanın bir kısmını görmek bile olasılık dahilinde.

Neyse, yüreğimizi fazla kabartmadan devam edelim…

İBB Atatürk Müzesi

Şişli Halâskârgazi Caddesi’nde Atatürk Müzesi

Taksim yönünde ilerleyişimi sürdürürken sol kolda, Mustafa Kemal’in şimdi müze olan evi de Şişli’nin ilginç yapıları arasında. Bir önceki turumda da sözünü etmiştim. Bu kez kapısına kadar fotoğraflayacağım Pire🚲’yi.

[📷 Atatürk Müzesi, Şişli, Nisan 2022.]

Tabi sabahın erken saatleri olduğundan henüz açık değil. Yine içine girip gezmek kısmet olmadı. Bir gün mutlaka. 😊

Atatürk, Mütareke döneminde bu evde oturmuş. 1919’da Anadolu’ya geçmeden önceki siyasi ve diplomatik temaslarını buradan sürdürmüş.

Halâskârgazi Caddesi’nde trafik neredeyse yok denecek kadar az. Hem hafta sonu hem de sabahın erken saatleri olmasından. Sadece yayalarda bir hareketlilik söz konusu.

Tekrar caddenin karşısına geçiyor ve gitmem gereken şeritte yönümü Harbiye’ye çeviriyorum.

Projesini d’Aronco, uygulamasını ise Pellini’nin yaptığı saat kulesi ve mescidi ilginç olan Etfal Hastanesi yakınında, ünlü İtalyan mimarı Giulio Mongeri’nin özel bir konak olarak inşa ettiği bina da oldukça ilginç yapılar arasında yer almakta. Bir zamanlar Ataman Kliniği olan Mongeri Evi bugün Bozlu Holding’in Türk çağdaş sanatı koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. Abdülhamit’in kızlarından Hatice Sultan bir yangında yanmış ve kurtarılamamış, bunun üzerine padişah çocuklar için Eftal Hastanesini yaptırmıştır.

Harbiye

Şişli’yi Nişantaşı tarafına bağlayan Rumeli Caddesi üstündeki Şişli Kaymakamlığı da Ulusal Mimari akımının göze çarpan örneklerinden olduğunu not etmekte fayda var.

Aslında orijinal planım Osmanbey’den bu caddeye bağlanıp Nişantaşı’nın içerilerine kadar sürmekti. Ne var ki birden karşılaşabileceğim manyak trafiğin içinde sıkışıp kalma duygusundan ötürü fikir değiştirdim. Neredeyse hiç emniyet şeridi yok. Ya bisikleti elime alıp tretuvardan yürüyecektim ya da bütün riskleri alıp asfalttan devam edecektim. Ama o zaman da gezilmiş sayılmıyor ki! Sadece pedallamaktan ibaret bir yolculuk yapılmış olunuyor.  

Üstelik sağdan devam edip Pangaltı’ya, sonra da sağa sapıp Kurtuluş’a kadar inebilirdim. Çünkü eskiden ağırlıkla Rum mahalleleri olan bu semtlerde (elbette Ermeniler de vardı) güzel yapılar mevcut. Bir Rum Ortodoks Kilisesi olan Ayii Apostolii, Ayios Dimitros Kilisesi, Ayios Athanasios Rum Kilisesi vd.

Velhasıl Kurtuluş tarafına da hiç sapmayıp devam ettim, az sonra Harbiye Kavşağına geldim.

[📷 Harbiye Askeri Müze, Şişli, Nisan 2022.]

Burada solda Askeri Müze ve Kongre Merkezi binası var. Orduevi’nin arkasında Şehir Tiyatrosu, Açık Hava Tiyatrosu, Cemil Reşit Rey Konser Salonu, şimdi Uluslararası Lütfi Kırdar Kongre Salonu olarak yeniden düzenlenen Spor ve Sergi Sarayı. (Tüm buraları 2018’de yaptığım İstanbul Tarih & Kültür Turlarında gezmiş, ziyaretlerde bulunmuştum.)

Taksim yönünden gelen pek yok gibi. Hayretler içindeyim.

Nişantaşı

Burası her saat aktif Nişantaşı’na devam eden Vali Konağı Caddesi. Sağımda ise az sonra hedefime yerleştirdiğim Maçka Parkı.

“Nişantaşı Semti”, günümüzde hem İstanbul’un yoğun trafikli (hafta içi ya da hafta sonu hiç fark etmiyor), canlı, kalabalık bir bölgesi olmayı, hem de lüks mağazaları, galerileri, lokantaları ve zarif vitrinleriyle seçkin bir semti olmayı sürdürmekte. Birçok kesim tarafından, birden fazla aktivitenin aynı gün içerisinde yapılabildiği, kaliteli ve fakat oldukça pahalı zaman geçirmenin neredeyse garanti olarak görüldüğü sosyetik bir semt olarak biliniyor. Her zaman toplumun üst gelir grubuna hitap eden dünyaca ünlü markaların rekabet içinde yer aldığı Abdi İpekçi olsun, Teşvikiye veya Vali Konağı caddeleri olsun İstanbul’un en yüksek gayrimenkul kira bedellerine sahip caddeleri arasında sayılıyor.

İki binli yıllara kadar büyük ölçüde alışveriş bölgesi olarak bilinen Nişantaşı son zamanlarda açılan eğlence mekanlarıyla da anılmaya başlanmış, 2002’den beri İstanbul’daki yılbaşı kutlamalarının merkezlerinden biri haline gelmiştir. Yılbaşı zamanları, sokaklara yapılan ışıklandırmalarla ayrı bir boyut kazanan Nişantaşı’nda, sadece yılbaşı zamanı değil, elbette, dört mevsim boyunca bir hareketlilik söz konusudur. Özellikle yaz ve bahar aylarında pek çok sokak aktivitesinin, defilelerin, moda ve alışveriş festivallerinin de gerçekleştiği Nişantaşı’nın İstanbul sosyetesi için çok önemli ve değerli bir semt olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Enteresan Yapılar Diyarı

Nişantaşı-Maçka ekseni üstünde birbirinden ilginç binalar görülebilir. Örneğin Vali Konağı Caddesi’ne paralel Güzelbahçe Sokağı’nda yukarıda bahsini ettiğim mekân, Mongeri’nin özel bir konak olarak yaptığı bir binadır. Eski İngiliz Lisesi / High School (erkekler için) şimdi Nişantaşı Anadolu Lisesi haline getirilmiş. Gene aynı caddeyle Süleyman Nazif Sokağı’nın köşesinde, Ulusal Mimari akımının önde gelen temsilcilerinden Vedat Tek’in kendine yaptığı ev bulunmaktadır. Portakaloğlu ailesinden kalma Vali Konağı da bu civardadır.

Teşvikiye Caddesi üstünde de 19’uncu yüzyıl sonu ya da 20’nci yüzyıl başından çeşitli güzel binaların varlığı söz konusu. Teşvikiye Camisi, adından da anlaşılacağı gibi bölgede yerleşimi teşvik etmek için, 1854’te Abdülmecit tarafından yaptırılmıştı. Avlusunda III. Selim ve II. Mahmut için konmuş iki menzil taşı vardır. “Nişantaşı” adı da zaten bu taşlardan gelir. Teşvikiye Karakolu da aynı dönemdendir.

Belleğimde kalan izler…

Cemile babaannemin ve Huri halamın da komşuluk gözdesi olan bu bölgeye 70’li yıllarda yaptığımız misafirlik ziyaretlerinde aklımda çok enteresan fotografik bilgilerin kaldığını anımsıyor, belleğimde canlandırmaya çalışıyorum bir taraftan. Kimi yerleşik sakinleri vardı ki resmen babaannemin oturduğu Kervan Geçmez Sokağı’nın altında kalan mahalleleri andırıyordu. Vali Konağı Caddesi’ne paralel uzanan kimi sokaklar çok farklıydı. Örneğin Şair Nigar, Hacı Mansur, Kodaman, Madalyon adları verilen yukarıdaki yoldaşları gibi seçkin değildi, ama ayrıksıydı. Kodaman’ın altındaki en yakın komşusu Madalyon’a biraz benzese de güdük tepeciğinde Abdülhamit’in yaptırdığı Hamidiye Meşrutiyet Camisi bulunan, ince uzun, inişli çıkışlı; kimi zaman şen şakrak, kimi zaman ürkütücü; çok renkli, alacalı bulacalı, ebruli bir yerdi.

Ama gelin görün ki, daha aşağıdakilere tepeden bakacak kadar kurumluydu sanki. Belki de bunun nedeni Teşvikiye ile Şişli arasında başka bir caminin bulunmamasıydı. Belki de daha aşağılarda hayatın renksiz (ne renksizi, basbayağı karanlıktı) ve yoksul olmasıydı. Hatta Eftal Hastanesi’nin atıklarını da taşıyan dereden dolayı ölümcül ve hırpani olmasıydı. Bu boktan farklılığı aşıp seçkin sokaklara varıncaya değin çalakaşık ter basardı. Ama nihayetinde Baytar Ahmet’ten Rumeli Caddesi’ne ulaşılırdı. Tıpkı bugün olduğu gibi…

Ve tabi daha aşağılara doğru yürünürse, adına ve dokusuna artık gelişmemiş taşra kentlerinin varoşlarında rastlanabilecek Teneke Mahallesi Çukuru’na, oradan Ihlamur’a inilirdi…

İstanbul bir garip memleket…

Benzeri durumlar İstanbul’un hemen hemen her bölgesinde görülebilirdi. (Sanki bugün faklıymış gibi söyledim!) Misal, bizim yakada, Bağdat Caddesi’nden Kozyatağı’na, oradan da İçerenköy ve Küçük Bakkalköy’e çıktıkça benzeş görüntülerle karşılaşmak fazlasıyla mümkündü.

[📷 Uğur Mumcu Anıtı, Harbiye Kavşağı, Şişli, Nisan 2022.]

Kavşakta Halâskârgazi Caddesi’ne son bir bakış. Simitçi abi tezgâhını açmış, simitlerini satmaya çalışıyor. Konumlandığı yer de çok iyi. 1993 yılında katledilen Cumhuriyet gazetesi yazarı sevgili Uğur Mumcu’nun yoldaşlığı insana yeter de artar bile.

[📷 Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, Şişli, Nisan 2022.]

İstanbul Trakya… Trakya İstanbul… Gündüzü farklı, gecesi farklı… Değişik bir coğrafyada gezinti düşlerine abanıyorum…

Maçka Parkı

Maçka Parkı’nın ağaçları yağmur yağsaydı, yağmurdan sonra ışıl ışıl olurdu. Yüreğimde ise pır pır atan mavi denizin coşkusu. Vapurlar kayarcasına suyun üstünde. Hazır Nişantaşı’ndayım, şuradan afili bir gömlek alsa mıydım? Ya da spor takım. Gündüz için ayrı, gece için ayrı. Silindir yaka, V yaka, artık nasıl rast gelirse. Bir sonraki turumun planı da belli. Haliç boyunca süreceğim. Fener, Balat ve Ayvansaray’dan Eyüp’e; Pierre Loti Tepesi’nden Kâğıthane’ye; Sütlüce’den Kasımpaşa’ya… Islak dalgakıranları da özledim… Tamam öyleyse bir Kadıköy yolculuğuna ne dersin? Şu abiden birkaç simit alıp martılara atarım. O deniz tatlı bir masaj gibi gelir sonra…

İyi ki Londra’nın Whitechaple semtini andıran konfeksiyoncular kalmadı Nişantaşı’nda. Neydi o günler, tanrım. Tam bir kuşatılmışlık sahnesiydi. Hem de tarihi apartmanları atölyelere çevirerek. Dikiş makinelerinin insan yoran gır-gır sesleri, arabesk şarkılar (Londra’da da konfeksiyon fabrikalarında çalışanlarının çoğunluğunu oluşturduğundan Pakistanlı ya da Hintli şarkılara karışan homoseksüel sefil Büloşun ve inşaat amelesi gıcık sesli İbo’nun çığırtkan kasetleri…) overlokçuların avaz avaz bağırtıları…

Uzatmayalım efendim. Şimdi Maçka Parkı’ndayım.

Girer girmez ilk gözüme kestirdiğim Atatürk büstü ve heykeli oldu.

[📷 Atatürk Heykeli, Maçka Parkı, Nisan 2022.]

Devam edince karşıma çıkan şu anıt heykeli merak ediyorum gerçekten. Yunan mitolojisinin emsalsiz tanrı karakterlerine benziyor.

Metabolik Cerrahi Anıtı

Eser şeker hastalığının ameliyat ile tedavisini tasvir etmek için hazırlanmıştır. Dünyaca ünlü Endokrinolog Ralph de Franzo tarafından 2009 yılında kaleme alınan “From the Triumvirate to the Ominous Octet” başlıklı makalede tip 2 diyabet hastalığının seyrini kontrol eden 8 mekanizma üzerinde durulmuş ve bunlar “sekizli meşum” olarak adlandırılmıştır… Diyor kaynağında…

[📷 Metabolik Cerrahi Anıtı, Maçka Parkı, Nisan 2022.]

Az ötede ise “İnsan Hakları Evrenseli Bildirgesi” anıtı yer alıyor.

Madde 19 şöyle söylüyor: “Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını kapsar.” [Birleşmiş Milletler ~ 10 Aralık 1948]

Bizim ülkemizi 70 küsur senedir yönetenlerin sanırım bu madde ile geleneksel problemi var. Hele ki 1980 darbesinden itibaren bugüne sektirmeksizin insan hakları bildirgesine uymayan sağ geleneğin azılı temsilcileri var oldukça biz ‘normal’ vatandaşlar daha çok acılar çeker, şikayetimizi dile getirmeye, alanlarda demokrasi mücadelesi vermeye devam ederiz.

Gözü dönmüşlere inat hep bir umut, hep bir umut…

Yolun devamında Zübeyde Ana’nın büstü var. Resimlemeden olmaz.

[📷 Zübeyde Hanım Büstü, Maçka Parkı, Nisan 2022.]

Maçka Demokrasi Parkı

Maçka ve Elmadağ arasında Kadırgalar Caddesi tarafından ikiye bölünen geçitte yer alan sırt sırta vermiş Demokrasi ve Maçka Parkları; küçük teleferiklerle ziyaretçilerinin bir taraftan diğerine kolayca ulaşmasını sağlıyor. Az sonra teleferiğin bulunduğu yere de ulaşacağım.

Demokrasi Parkı tarafındaki Maçka’da vadinin kenarında, Beşiktaş Stadyumu üzerinden Boğaz manzarasını seyretmeyi sağlayan çok sayıda kafe var. Ancak benim bugün kafelerde vakit geçirmek gibi bir niyetim yok. Zira vapurla Kadıköy’e geçmeye karar verdim. Sonrasında dönüp Ortaköy’de kumpir ya da waffle yiyeceğim.

Bisiklet turları benim için fevkalade bir eğlence. Şeytanvari düşüncelerin peşinden koşturuyorum hep. E, ne de olsa yüzümde şeytan tüyü var! He-he-he…

Şimdi bu kemerlerden içeri girip cumhuriyetin kuruluş yıllarından beri (özellikle Atatürk’ün hayatını kaybettiği günlerden itibaren) adam gibi bir türlü kurulamayan, geliştirilemeyen ve her şeyi sandıktan ibaret sanan zavallı sağcı politikacılara inat siyasal demokrasiyi taçlandırmaya çalışacağım. Kendi çapımda tabi.

Pire’nin muzır halleri

Pire🚲 çok yoruldu. Çimleri görünce havuza karşı bacaklarını açtı, utanmadan yan gelip yattı. “Kız ayıp!” desem de ne gam!!!

Gazhane Binası

Dolmabahçe Gazhanesi, Dolmabahçe Sarayı’nın ve İstanbul’un bazı semtlerinin aydınlatılması ve ısıtılması için kullanılmış yapı. İnönü Stadyumu’nun bugünkü bulunduğu yerde Gazhane, Dolmabahçe Sarayı’nın aydınlatma ve ısıtılması için kullanılmıştır.

TF1 (İstanbul Teleferiği)

Buraya kadar indikten sonra tekrar teleferik sahasına çıkmayı gözüm yemedi. Vazgeçtim. Zaten havada görünen herhangi bir hareket yoktu. Sanırım ya hafta sonu olduğundan, ya da bakımda olabileceğinden çalışmıyordu. Eğer çalışsaydı binerdim belki. İçimde kaldı.

[Fotoğraf Vikipedi’den alıntıdır.]

TF1 (Maçka–Taşkışla) Teleferik Hattı, İstanbul’un Şişli ilçesi Harbiye Mahallesi’nde yer alan gondol tipi bir havaî taşımacılık sistemidir. Yolculuk süresi: 3,5 dakika. İşletme saatleri: 08.00 / 20.00

Ancak park içi yolu çok düzgün. Aman tekerime taş değmesin. 🧿

Beşiktaş futbol takımının yenilenmiş modern stadyumu buradan çok güzel görünüyor.

Bu da aşağı salınarak indiğim yol.

Eğer parkı ortasından devam etmeyip Abdi İpekçi Caddesi’ne yakın aşağıya doğru paralel uzanan park içi yolundan gitmeyi tercih etseydim yalnız Maçka – Taşkışla arasında işleyen teleferiğin çalışıp çalışmadığına tanıklık etmeyecek, aynı zamanda iki sanat eserine daha yakından bakma fırsatına kavuşacaktım…

[📷] Sultan II. Abdülhamit Çeşmesi

Parkın Abdi İpekçi Caddesi ile birleştiği köşedeki büyük çeşme, II. Abdülhamit için İtalyan mimar Raimondo d’Aronco tarafından 1901 yılında yapılmış. Tophane’deki Nusretiye Camisi’nin önünde Osmanlı barok ve Art Nouveau üsluplarından örnekler taşıyan bir çeşme bulunur. Çeşme, 1957 yılında sahil yolu genişletme çalışmaları sırasında buraya taşınmış.

[📷] Dimitri Cantemir Büstü

Demokrasi Parkı’nın kuzey ucunda ise Dimitri Cantemir’in büstü bulunuyor.

Dimitri Kantemiroğlu ya da Dimitri Kantemir, Osmanlı Devleti’ne bağlı Boğdan eyaletinin beyi, Rumen asıllı tarihçi ve yazar, İstanbul’da yaşadığı süre boyunca Klasik Türk müziğine büyük katkılarda bulunmuş müzik uzmanı.

Dolmabahçe

Şimdi Maçka Demokrasi Parkı’ndan dışarı fırlıyor, Kadırgalar Caddesi’nde ters yönde ilerleyişimi sürdürüyorum. Burası Beşiktaş Stadyumu. Çok geçmeden ana caddeye, Dolmabahçe Caddesi’ne bağlanacağım.

…Derken şappadak kavuştum bile. Trafik lambalarının olduğu kavşaktan karşı kaldırıma geçiyorum. Buradan bir resmini alayım diyorum şu efsanevi stadın.

[📷 Beşiktaş Vodafone Arena, Dolmabahçe, Nisan 2022.]

Fakat ben oldum bittim bu yeni takma isimlere, lakaplara hiç mi hiç ısınamadım. Kardeşim sen illa sponsorsun diye zırt pırt bu spor kulüplerinin, spor tesislerinin, stadyumların adları değişmek zorunda mı? Ne acayip bir dünya oldu. Benim marjinal kafam pek basmıyor bu saçma markavari heveslere. Halbuki buranın ne güzel adı vardı. Semtten alıyordu ismini: “Dolmabahçe Stadı”… Tıpkı “Ali Sami Yen Stadı”, “Fenerbahçe Stadı” gibi gibi…

[📷 Dolmabahçe Saat Kulesi, Dolmabahçe, Nisan 2022.]

Dolmabahçe Sarayı’nın hemen dışında, meydanda bulunan, 19’uncu yüzyıl sonlarında Neo-Barok tarzda inşa edilmiş dört katlı saat kulesidir. Dolmabahçe Camisi (veya asıl adıyla Bezmi Alem Valide Sultan Camisi) ile Dolmabahçe Sarayı’nın Saltanat Kapısı arasında yer alır.

[📷 Dolmabahçe Sarayı, Dolmabahçe, Nisan 2022.]

19’uncu yüzyıl ortasında, Dolmabahçe Sarayı’nın yapılması süreci hızlandırılır. Ama şimdi başka teşvik edici etmenler de vardır. En başta, ulaşım sorununu çözen buharlı gemilerin gelmesi. Ayrıca, yabancı ülke elçiliklerinin de Boğaz’ın keyfini çıkarmaya karar vermeleri bir moda ve özendirici bir olay olur. 18’inci yüzyılda Boğaz’a taşınan siyasi nüfuzluların yanı sıra, bu yüzyılın ekonomik iktidar sahibi olan sınıf da Beyoğlu’nda kışlık konaklarına ek, Boğazda yazlık sahibi olur.

19’uncu Osmanlı mimarisi bir Ermeni ailesi olan Balyan ailesinin egemenliği altındaydı. Bu aile, Hassa mimarları olarak, yedi kuşak boyunca İstanbul’daki ilginç sayılabilecek bütün binaları, özellikle de kamu binalarını yaptı. Babası Garabet’le birlikte çalışan Nikoğos, Dolmabahçe Sarayı’nın, caminin ve saat kulesinin inşasını 1853’te tamamladı. Bu dönem sadece mimaride değil, daha birçok alanda eklektik Batı etkilerinin egemen olduğu bir dönemdi. Dolmabahçe Sarayı da bu kötü tarzın iyi bir örneğidir.

Saray şimdi kamuya açık müze ve içindeki eşyalar ile Osmanlı’nın “fin de siécle”ı (yüzyılın sonu) nasıl yaşadığını anlatıyor.

Şu bilgileri de eklemekte fayda görüyorum:

Sarayda, 1856 yılından itibaren sırasıyla; Sultan Abdülmecit (1839-1861), Sultan Abdülaziz (1861-1876), Sultan V. Murat (1876), Sultan II. Abdülhamit (1876-1909), Sultan V. Mehmet Reşat (1909-1918) ve Sultan VI. Mehmet Vahdettin (1918-1922) olmak üzere 6 padişah ile son Halife Abdülmecit (1922-1924) yaşamıştır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk, 1927-1938 yılları arasında sarayda aralıklarla 4 yıl kalmış, çalışmalarını buradan yürütmüş ve burada vefat etmiştir. İsmet İnönü döneminde 1949’a kadar Cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılan saray, 1984’te Osmanlı döneminde kullanıldığı gibi özgün tefrişiyle müze-saray olarak geziye açılmıştır.

Dolmabahçe Sarayı, kıyı boyunca denize paralel uzanan ana yapıdan başka, camhane, dökümhane, kuşluk, ahır gibi çeşitli amaçlara ayrılmış bölümlerden oluşmaktadır. Bu yapılar arasında, Veliaht Dairesi ile Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde eklenen Saat Kulesi ve Veliaht Dairesi’nin arka bahçesindeki Hareket Köşkleri de yer almaktadır.

İki normal kat ile bodrum ve musandıra katlarından oluşan ana yapı, fonksiyonel olarak üç bölüme ayrılmıştır. Bunlar; devletin yönetim işlerinin yürütüldüğü “Mabeyn-i Hümâyûn” (Selamlık), padişah ve ailesinin özel yaşamına ait “Harem-i Hümâyûn” (Harem), her iki bölüm arasında padişahın devlet ileri gelenleriyle bayramlaşması ve önemli devlet törenleri için ayrılan “Muayede Salonu”dur. 285 odası, 44 salonu, 68 tuvaleti ve 6 hamamı bulunan saray, 14.595 m²lik bir alan üzerine kurulmuş monoblok bina olarak Türkiye’deki en büyük saray durumundadır.

Fonksiyon ve mimari kuruluş açısından Osmanlı saray geleneğine ve orta sofa ile köşe odalı Türk evi özelliklerine bağlı kalan sarayın yapımında Barok, Rokoko, Neo-klasik gibi Batı kökenli mimari formlardan yararlanılmış; Osmanlı geleneksel sanat ve kültür ögeleri Batılı bir anlayışla yoğrularak yeni bir yoruma ulaşılmıştır.

Sarayın duvar süslemeleri ve dekorasyonunda Hereke halılar, Baccarat kristaller, Sèvres ve Yıldız porselenler, çeşitli devlet yöneticileri tarafından gönderilen armağanlar ve Batılı ressamların yaptığı tablolar kullanılmıştır.

[Kaynak: Milli Saraylar Başkanlığı web- sitesi]

Beşiktaş

Dolmabahçe’den sonra Dolmabahçe Caddesi üstünde Beşiktaş’a doğru pedallıyorum. Beşiktaş’a geldiğimde Deniz Müzesi Sanat Galerisi’nin yanından sağa dönüp iskele meydanına kıvrılıyorum. Hedefim Kadıköy İskelesi’ne varıp vapurla karşı kıyıya geçmek.

Beşiktaş’tan Anadolu Yakasının Gözdesi Kadıköy’e

[📷 Şehir hatları Vapuru, İstanbul, Nisan 2022.]

İşte vapurdayım.

Güverte veya balkon biraz serin geldi sanki. Bu yüzden geminin iç mekânının sıcacık ortamına yerleştim. Zaten neredeyse tek başıma yolculuk yapacağım. Salonda tek tük insan dışında kimsecikler yok. Eh, ben de ne yapayım, sere serpe kuruldum koltuğun birine. Maskemi de çektim. Ne olur ne olmaz. COVID-19 virüsünün etkileri hâlâ sürüyor. Neme lazım. Kapalı ve kalabalık ortamlarda tedbirli olmalıyım. Yoksa bir de evdekilere taşımak var bulaşıcı hastalığı. Neyse ki bugüne kadar aldığımız tedbirlerle virüse hiç yakalanmadık ve şanslı bir şekilde sıyırdık. Bunda Babaeski ve Saros gibi milletten uzak yaşamanın sırrı var tabi. Yalnız yurt dışı seyahatlerimiz için ısrarla talep edilen BioNTech aşılarını olduktan sonra sıkıntılar yaşamadım değil. Kollarda, eklem yerlerinde, kalp ve ciğerlerde… Ama bir daha böyle bir olay yaşansın, asla aşı maşı olmam, dostum. Yine kendimce alırım önlemimi. Ya herrü ya merrü.

Tenhalık son derece keyifli. Tıpkı tenha kıyılarda, koylarda mavi denizle buluşmaya benziyor.

Pire🚲 de halinden son derece memnun, şekerleme moduna geçti bile. Yoruldu yavrucak; birazcık dinlensin bari.

Pire🚲 usul usul horlaya dursun ben de fırsat bu fırsat termosumdaki kahve eşliğinde dışarıyı seyretmekle vakit geçiriyorum.

[📷 Selimiye Kışlası, Beşiktaş-Kadıköy Şehir Hatları Vapuru, Nisan 2022.]

[📷 Haydarpaşa Limanı, Beşiktaş-Kadıköy Şehir Hatları Vapuru, Nisan 2022.]

Üsküdar ilçe sınırları içerisinde bulunan, yük aktarma limanıdır. Limanda 250.000 ton taşıma kapasitesine sahip bir yüzer vinç, 3 demiryolu feribotu, 3 adet 2500 HP gücünde römorkör ve 2 adet palamar botu mevcuttur. Geçmişte Haydarpaşa Garı ile tren yolu bağlantısı mevcuttu; şimdi nasıldır bilemiyorum.

Bir Turyol motoru geçer son sürat…

Martılar uçuşur maviliklerde…

Uzakta görünen mazideki Haydarpaşa Lisesi, bugünkü Sağlık Bilimleri Üniversitesi

Bu da eskinin “Toprak Mahsulleri Ofisi Haydarpaşa Silosu”… Hâlen çalışır vaziyette mi, bilemiyorum.

[📷 Haydarpaşa Garı ve İskelesi, Beşiktaş-Kadıköy Şehir Hatları Vapuru, Nisan 2022.]

Burasının akıbeti ne olacak, merakla beklemedeyim.

Haydarpaşa Garı’nda proje tamir-tadilat-inşa-restorasyon-yapım çalışmaları sürüyor…

Benim Sevdam Kadıköy

Birazdan, Beşiktaş’tan
Bir vapur gelir Kadıköy’e
Sen de olsan içinde
İçimdeki tuhaf bir telaş gibi

Birazdan iskeleye yanaşmış olacağız… Görüntüdeki, Kadıköy-Karaköy ve Eminönü ŞH iskelesi…

İşte sağ salimen vardık bile… Şöyle dışardan geldiğimiz vapurun yakışıklı bir fotoğrafını çekeyim…

Şöyle boşluktan istifade ederek Haydarpaşa’yı bir de Kadıköy rıhtımından kare kare yakalayıp çekeyim…

Ne kadar güzel değil mi?

Yolculuk vapurum, Kadıköy-Beşiktaş ŞH İskelesi ve Pire🚲 aynı karede…

[📷 Kadıköy Rıhtımı, Nisan 2022.]

Kadıköy Meydanı Cumartesi olmasına rağmen olukça tenha. Tabi sabah saatleri böyle… Sen bir de öğleden sonra gör… İğne atsan düşmez, öyle yani. Kendini bile kaybedebilirsin o kalabalığın içinde.

[📷 Umuda Yolculuk Anıtı, Kadıköy, Nisan 2022.]

Anadolu’nun farklı şehirlerinden binlerce erkek 1960’lı yıllarda Avrupa’nın çeşitli ülkelerine çalışmak için gittiler. En fazla iki yıl sonra memleketlerine dönme hayali ile birçoğu eşlerini ve yeni doğmuş çocuklarını arkalarında bıraktılar. Bu umuda yolculuktu. Biraz para biriktirip, geri döneceklerdi. Ama yıllar geçtikçe önce dönme planları ertelendi sonra eşlerini ve çocuklarını yanlarına aldılar. Sonunda Avrupa’da sayısı 4 milyon kişiye ulaşan yerleşik bir topluluk oldular. Bilinmezliğe doğru atılan bu adımlar ve çekilen büyük sıkıntılarla hem Türkiye ekonomisine hem de birçok Avrupa ülke ekonomisinin savaş sonrası yeniden güçlenmesine katkıda bulundular. Bugün, bu işçilerimizin yetiştirdiği yeni kuşaklar; sanat, kültür, düşünce, bilim, teknoloji, hukuk, ekonomi, iş dünyası, siyaset ve diplomasi alanlarındaki çalışmalarıyla, Avrupa’da yaşamın her alanına katkıda bulunmaya devam ediyorlar. Bu kuşaklar aynı zamanda Avrupa ile Türkiye’yi arasında köprü görevi yürütüyor.

Umuda Yolculuk anıtı, Türkiye’den Avrupa’ya bu büyük toplu göçün unutulmaması ve göçün yükünü çeken birinci kuşağa saygı amacıyla, daha iyi bir yaşam umudu ile yüreklerini sevdiklerinin yanında bırakarak bilinmezlerle dolu gurbet ellere çalışmaya giden Anadolu’nun cesur evlatları anısına; Gazeteci Ömer Hünkar Ilık’ın düşüncesi ve danışmanlığında, (DSDF) Hollanda Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu’nun girişimiyle, Doçent Nevzat Cingöz’ün öncülüğünde, Zeki Baran’ın Proje Başkanlığında, heykel sanatçıları Zafer Dağdeviren, Ali Yaldır ve Derya Ersoy tarafından yapılmıştır.

[Kaynak: İBB Yeşil İstanbul web-sitesi]

Biz de umuda el sallayıp geldiğimiz yere döneceğiz birazdan… 😊

Velespit Bulvarı

Buradan itibaren Caddebostan’a, benim memleketim Suadiye-Erenköy’den Kartal’a hatta Pendik’e kadar uzayıp giden çok nefis bir bisiklet yolu mevcut. Ne zaman Kadıköy’e gelsem, ben o saçma sapan canavarımsı minibüs yolunun trafiğine çıkmam, oksijeni bol sahilden böyle havadar, denizin iyot kokusunu içime çeke çeke sürer giderim.

Bugün de biraz eğlenmek babıyla 1-2 km kadar pedalladım mavi renkli beton zeminde. Sonra tekrar gerisin geriye iskele meydanına. Zira çok yakında bu yolu da kat edeceğim keyifli saatlerde.

Motorlu aletler ve onlara şaşkın şaşkın bakakalmış Pire🚲

Karşıda eski Kadıköy Kaymakamlığı… 6 yaşımda koluma yediğim sancılı aşının hatırat binası…

Kadıköy’den Beşiktaş’a

Artık dönüş vakti geldi çattı. Vapurumun saatini beklemeye koyuldum.

[📷 Kadıköy İskelesi, Nisan 2022.]

15 dakika sonra kalkacak vapurum. Son bir hatıra fotoğrafı Kadıköy’den.

Yine tek tük insan kitlesi var bekleyen… Desene yine 10 numara lüks gemide yolculuk ediyormuş gibi seyahat edeceğim…

Şehir hatları iskeleye yanaştı. Birazdan gelen yolcular inecek, biz bineceğiz… Beşiktaş’ta görüşmek üzere!!!

Vapurda…

SON NOTLAR

Açıkçası İstanbul Boğazı’na paralel Beşiktaş’tan Sarıyer yönüne doğru istisnai bir Boğaziçi gezisi yapacağımdan şimdilik bu güzergâhta çektiğim fotoğrafları koymak ve anlatım yazılarını döşemek fikrinin gereğini duymadım. Yoksa o turun havası kaçar, değil mi ama?! Her neyse; basit ve hızlı anlatımla devam edeyim yolculuğuma…

Ortaköy

Beşiktaş’a vardıktan sonra Çırağan Caddesi’nden Ortaköy’e geçtim. Orada bir güzel meyve dopingli waffle siparişimi verdim. Sağ olsun, var olsun esnaf abi bana kıyak geçti, tek fiyata iki waffle hazırlayıp sundu. Üstelik eli cömert kardeşim iç malzemesini de bol kepçeden verdi. Bazıları bisikletçilerin hallerinden çok iyi anlıyorlar. Tekrar tekrar teşekkür ederim canım kardeşim. Çok makbule geçti valla. Enerjimi %100 topladım, sanki yeniden tura çıkıyormuş havasına büründüm.

E, yalan da değil hani. Birazdan beygir öttüren yokuşlar tırmanacağım. Zor, çok zor. Hiç kolay değil yani.

Ortaköy’den ayrıldıktan sonra yine aynı caddeyi kullanarak Çitlembik Sokak sapağına kadar pedalladım. Az gittim uz gittim, az eğimli sokaktan yukarıya çıktım. Önüme bir kavşak geldi. Dört yol ağzı. Sol tarafım Beşiktaş’a iniyor. Ben Serencebey Yokuşunu atlayıp düz devam ettim. Mehmet Ali Bey Sokağı’ndan Barbaros Bulvarına kavuşunca rampanın tadı da, lezzeti de bir başka oldu. Waffle gücü!

Ana caddeden karşıya atlayıp, önümdeki ilk sokağa daldım: Ressam Hamdi Bey Sokağı. Kısa mesafede Abbasağa Parkı’na ulaştım. Burada biraz dinlendikten sonra tekrar atladım Pire🚲’nin üstüne. Jandarma Mektebi Sokak’tan Ihlamur’a doğru usul usul tırmanmaya başladım.

Ihlamur

İşte en sevdiğim an. Ihlamur ağaçlarının kokuları arasında Dünya Barış Parkı’nda park ettim. Burada kendime biraz enerji tazelemesi ve kahve molası ödülünü öngördüğümden epeyce oyalanabileceğimi gözüme kestirip uzandım yeşil çimlerin üstüne.  

Sırada tezgâhı kurup kahve seansına geçmek var…

Oh mis gibi geldi. Havada yağış olmayışı da turuma ayrı bir renklilik kattı.

Ama yüzüm biraz solgun mu ne? Yok canım, önümde ısrarla devam edecek yokuşların düşüncesindendir o.

Galiba harbiden yorulmuş gibi bir görüntüm var.

Ama keyfim son derece yerinde. İyi ki bugün planı değiştirip biraz daha uzatmışım rotamı… Kadıköy benim için ayrı bir dünya. Yoksa ayrıksı bir rüya mı demeliydim? Ortaköy de öyle. Hep bir nostaljisi vardır bu semtlerin bende. Az yürüyüşler yapmazdım Ortaköy’den Arnavutköy’e, Bebek’ten Rumeli Hisarı’na… Kadıköy ise zaten benim diyarım. Üstelik Cemile babaannemin en orijinal semti. Yani bizim kökler o kadar geniş ki, İstanbul’un her köşesinde bir yer turmuşlar maşallah.

[📷 Ihlamur Kasrı, Şişli, Nisan 2022.]

Caddeyi karşıdan karşıya geçiyor, güzel köşkün gösterişli kapısına gelince frenlere asılıyorum. Balatalar ötüyor sanki. Zınk diye duruyor Pire🚲.

Burası olağanüstü güzellikte, mutlaka ziyaret edilmesi geren bir yer. Güvenlikteki kardeşin izniyle biraz olsun köşkün çiçeklerle donatılmış bahçesine girdim ve dışarıdan fotoğrafladım bolca. Ancak içini de görmem şart. Zaten güvenliğe de öyle söyledim. Uzun saatler süren detaylı bir tur yaptığımı, yorulduğumu, fakat bir dahaki sefere geleceğimi beyan ettim. Bekleniyorum yani. Kısmet!

Bilgi dağarcığı…

Beşiktaş, Yıldız ve Nişantaşı yamaçları arasında kalan Ihlamur Vadisi, tarihî kaynaklardan anlaşıldığına göre 18. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar içinden Fulya deresinin aktığı, ıhlamur ve çınar ağaçlarının gölgelediği, yeşillikler içinde bir mesire idi.

Bugün kasırların yer aldığı vadinin ilk bölümü, Sultan III. Ahmet (1703-1730) döneminde tersane eminlerinden Hacı Hüseyin Ağa’ya ait bağ iken, devlet hazinesine katılarak padişaha ait bir hasbahçeye dönüştürülmüştür. Yıldız’a doğru yükselen ikinci bölümünde, Sultan III. Selim (1789-1807) ile Sultan II. Mahmut’un (1808-1839) kemankeşlerle birlikte atış yarışmaları yaptıkları, günümüze ulaşan bazı nişan taşlarından anlaşılmaktadır. Bu nişan taşlarının üzerlerinde, sultanların su dolu testilere yaptıkları atışların mesafeleri, dereceleri ve tarihleri yazılıdır. Sultan Abdülmecit (1839-1861) döneminde, vadinin “Muhabbet Bahçesi” denilen üçüncü bölümü de eklenerek ağaçlandırma ve setli düzenleme çalışmaları yapılmıştır.

Alphonse De Lamartine’den İnciler

Fransız şair Lamartine, 1846’da Sultan’ın konuğu olarak ağırlandığı Ihlamur ve çevresini anılarında şöyle tasvir etmiştir: “…Binanın karşısındaki bahçede güzel yemiş ağaçları ile bu vadiye ismini veren büyük ıhlamurlar vardı. Köşke çıkan üç basamaklı merdivenin önünde yasemin dallarını aşamayan küçük bir fıskiye, tatlı bir şırıltı ile mermer havuza dökülüyordu. Ihlamur, Padişah’ın en sevdiği köşktür; burada dinlenir ve mütalaa eder.”

Lamartine’in sözünü ettiği bu mütevazı bağ köşkünün yerine, Sultan Abdülmecit 1849-1855 yıllarında iki kasır yaptırmış ve buraya “ferahlık, tazelik, neşe, sevinç” anlamlarına gelen “Nüzhetiye” adını vermiştir. 

Hasbahçe Masalları

Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde, hasbahçede zaman zaman çeşitli eğlenceler ve pehlivan güreşleri düzenlenmiştir. Sonraki yıllarda padişah ve ailesinin gezileri için uğrak yeri olmaya devam eden Ihlamur Kasırları, Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 1951’de İstanbul Belediyesi’nin kullanımına verilmiş ve “Tanzimat Müzesi” olarak düzenlenmiştir.

1966’da Millî Saraylara devredilen yapılar, özgün eşyaları ve tamamlanan bahçe düzenlemesiyle birlikte 1985’te müze-saray olarak ziyarete açılmıştır. Ihlamur Kasırları bünyesindeki Merasim Köşkü, Sultan Abdülmecit’in resmî kullanımına ve törenlere; Maiyet Köşkü ise Sultan’ın maiyeti ve haremine ayrılmıştır. Birer biniş kasrı, yani Sultan’ın günübirlik dinlenme mekânı olan kasırlar, aynı zamanda diplomatik misafirlerin ağırlandığı yer olarak da önem taşımıştır.

Merasim Köşkü, giriş salonu ile salonun iki yanındaki birer odası, ön cephesindeki dönemin beğenisine uygun Barok çizgiler taşıyan merdiveni, ilginç ve hareketli kabartmalarıyla çarpıcı bir mimarlığa sahiptir.

Kasrın iç süslemelerinde Osmanlı saraylarında 19. yüzyılda tercih edilen Batılı dekorasyon anlayışına uygun bir süsleme programı uygulanmış, Avrupa’nın çeşitli üsluplarındaki mobilyalar ve döşeme ögeleriyle belirli bir bütünlük sağlanmıştır.

Maiyet Köşkü ise, orta sofaya açılan köşe odalarından oluşan mekân düzenlemesiyle geleneksel bir şema sergilemektedir. Odaların duvarlarında farklı renklerde, mermer görünümü veren stuko tekniği uygulanmıştır.

[Kaynak: Milli Saraylar Başkanlığı web- sitesi]

Stuko tekniği: Alçı, sönmüş kireç, tebeşir, beyaz mermer tozu, yumurta akı, tutkal ve su karıştırılarak yapılan bir çeşit sıva. Yüzeye düz ya da bezeli olarak uygulanır, çoğunlukla perdahlanırdı. 

Ben yukarıda kestirmeden sözünü ettiğim gibi Ihlamur Kasrı’na bugün herhangi bir ziyarette bulunmadım. Tabi ki özenle listeme aldım. Bir gün mutlaka öngörüsüyle.

Eve Dönüş

Mecidiyeköy’deki eve vardığımda (15:30) nereden bakarsan bak bisiklet üstünde çok uzunmuş gibi gelen ve fakat sadece 20 km pedal çevirdiğim, dahası programa sürpriz bir kararla iki yaka arasında gidip geldiğim vapur seyahatini de ekleyince 8 saate varan günlük bir turdan söz ediyorum.

Evde az biraz dinlendikten sonra (duş, internet, bu yazının notlarının taslağı vs) her zamanki gibi ailece yemeğe oturma ve TV’de dizi/film izleme halleri. Bu akşamın mönüsü en sevdiğim kuru fasulye, pirinç pilavı, piyaz ve ayranlama durumları. 

Yarın bakalım hangi gezimle devam edeceğim?

TUR ile İLGİLİ DETAYLAR

Tur Tarihi: 02.04.2022; Cumartesi

ROTA: Mecidiyeköy >> Şişli >> Nişantaşı >> Maçka >> Maçka Parkı >> Beşiktaş >> Ortaköy >> Ihlamur >> Fulya >> Mecidiyeköy (D)

Güzergâh Seyri: Mecidiyeköy >> Mecidiyeköy Meydanı >> Büyükdere Cad. >> Şişli >> Halaskargazi Cad. >>  Şişli Hamidiye Etfal >> Atatürk Müzesi >> Osmanbey >> Rumeli Cad. >> Nişantaşı >> Süleyman Nazif Sok. >> Maçka Demokrasi Parkı >> Maçka Teleferik >> Süleyman Seba Cad. >>  Dolmabahçe Cad. >>  Cezayir Cad. >>  Hayrettin İskelesi Sok. >>  Beşiktaş >> {Beşiktaş İskelesi ~ Kadıköy İskelesi ŞH Vapur} >> Kadıköy >> { Kadıköy İskelesi ~ Beşiktaş İskelesi ŞH Vapur} >> Beşiktaş (D) >> Çırağan Cad. >> Ortaköy >> Beşiktaş (D) >> Çitlembik Sok. >> Mehmet Alibey Sok. >> Barbaros Blv. >> Ressam Hamdi Bey Sok. >> Abbasağa Parkı >> Jandarma Mektebi Sok. >> Ihlamur >> Ihlamur Parkı >> Ihlamur Yıldız Cad. >> Dünya Barış Parkı >> Ihlamur Kasrı >> Hakkı Yeten Cad. >> Mehmetçik Cad. >> Fulya >> Aytekin Kotil Cad. >> MECİDİYEKÖY (V)

Turun Niteliği: Bisikletim Pire🚲 ile Stanpoli Gezileri

Toplam Kat Edilen Tur Mesafesi: 54 km

Bisiklete Binme Mesafesi: 20 km (Genel: 17 km) & (Ekstra Kadıköy Bisiklet Yolu: 3 km)

Toplam Araç Mesafesi: 34 km (1. Beşiktaş >> Kadıköy: 17 km) & (2. Kadıköy >> Beşiktaş: 17 km)

Kullanılan Ulaşım Aracı: Şehir Hatları Vapurları

Toplam Tur Zamanı: 8 saat (07:30~15:30)

Toplam Bisiklete Binme Zamanı: 3 saat (07:30~15:30) Yürüyüş, Molalar & Ziyaretler: 5 saat

Hava Sıcaklığı: 20°C (Parçalı, yer yer çok bulutlu)

Referans Kitaplar: Murat Belge, “İstanbul Gezi Kitapları”, İletişim Yayınevi, 10. Baskı, İstanbul, 2018; İbrahim Yıldırım, “Nişantaşı Suare”, Doğan Kitap, 1. Baskı, İstanbul, 2012; Jale Sancak, “Tanrı Kent ve Yitik Şarkılar”, Turkuvaz Kitap, Birinci Baskı, İstanbul, 2009.

***…***

(*) Önceki Makale: İSTANBUL TURLARI ~ Edirnekapı

(*) Sonraki Makale: Bu Bahar İstanbul’un İlk ve Son Baharı Olacak

Bir sonraki “İstanbul Gezileri” ajandasında görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Şeref

**GBT~2022/068**

>>> [iÇERİKdİZİNİ]

error: Content is protected !!