İSTANBUL TURLARI ~ Tarihi Yarımada I (İlk Tepe): 1. Rota

Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Gezileri: Gün 14

Bisikletim señorita #pire🚲 ile Türkiye Turları ~ “İstanbul” gezilerimin bugünkü güzergâhı, Tarihi Yarımada bölgesi, şehrin ilk tepesine olacak…

[Topkapı Sarayı – Soğukçeşme Sokağı – Caferağa Medresesi – Gülhane – Darphane – Arkeoloji Müzeleri]

BİRİNCİ TEPE MACERASI

Aslında çocukluğumdan beri bir Kadıköylü veya Erenköylü olarak İstanbul’un Anadolu Yakası’ndan çok daha fazlasını Avrupa Yakası’nda merak etmişimdir. Nedense bana hep gizemli ve şifreli gelmiştir de ondan. Ayrıca tarihin, kültürün, sanatın ve sosyalleşmenin en çok yoğunlaştığı bölgesi de İstanbul’un Tarihi Yarımadası’dır. Yoksa yıllarca sayfiye bölgesi diye anılan körler ülkesine de gözlerimi kapadım diyemem. Orasının da ayrı bir tarihi var şüphesiz.

Şimdi o yakadan bile uzaklardayım.

Gelgelelim babaannemin uzun yıllar ikamet ettiği Mecidiyeköy’ü mesken tutmamın ayrı bir anlamı var tabii. Biraz zorunluluk, biraz da kolaycılık. Beğendiğimden değil yani. Asla. İstanbul’un son görüntüsünü hiç beğenmiyorum. Neredeyse 70’lerden sonra bu beğeni duygusu gittikçe köreldi bende.

Değişen İstanbul

Okul tatillerimde babaannemin yanında kalmaya geldiğim zamanları artık en uzak anılar, sisler ortasında hatırlıyorum. Çünkü bırakın Büyükdere, Halâskârgazi, Cumhuriyet ve İstiklâl caddelerini, Kervan Geçmez Sokak bile çok değişti. Şişli de değişti, Taksim de değişti.

Benim ve ben yaştakilerin İstanbul macerası, belki de, sürekli ‘değişen’ İstanbul’a tanıklık etmek. Altmış yıla varan tanıklık.

Ziya Osman Saba’nın ölümünden sonra yayınlanmış güzel öykü kitabı, “Değişen İstanbul”. Bu adı, Yaşar Nabi Nayır takmış. 1959 yılında basılmış. Ha, o günlerde değişen neydi diye sorarsanız, ilk bakışta Vatan Caddesi’ydi, Meclis-i Mebusan Caddesi’ydi, şuydu buydu, derken eski imparatorluk başkentindeki akıllara durgunluk verici yıkım gayretleriydi. Büyük bir çılgınlık!

Evet, tarihsel olarak yaşanmış ve sırtını ABD emperyalizmine dayamış işbirlikçi bir partinin başbakanı olarak belki ölümü böyle olmamalıydı diye de hemen herkesi etkileyen Adnan Menderes yaptıklarından geri kalmazken kimseyi dinleyen bir şahsiyet değildi. Sağduyulu kişilerin itirazlarına, hem de çığlık noktasına varmış itirazlarına kulak asmayarak, İstanbul’un altını üstüne getiriyordu.

Basiretsiz Zıtlaşmalar

Bu itirazlar arasında Turgut Cansever, Reşat Ekrem Koçu, Peyami Safa ne kadar önemli şeyler söylemişler. Yazık ki umursanmamış.

Belki de Anadolu’nun bir kırsal kenti olan Aydın’dan çıkıp büyüleyici koca bir şehir olan İstanbul’u görünce şaşkına dönmüş olabilir. Taş üstüne taş, beton üstüne beton koyarak tarihe geçti o başbakan.

İstanbul’un Osmanlı hanedanlığından kalma birçok tarihi yapısı o günlerde, o uğursuz istimlâk hareketinde gözden çıkarılacaktır. Oysa Peyami Safa’nın, âdeta çekinmeden ‘kurtarıcı’ diyebileceğim, bir teklifte bulunduğunu okumuştum. Adam resmen, “Sur içi İstanbul’a dokunulmasın! Şehir, dışa doğru büyüsün!” demiş. Ne kadar da doğru söylemiş.

Çok sevdiğim, Ziya Osman Saba ise öykülerinde içli yurtsamaya, insan ilişkilerinin epey değiştiğine değinmeyi seçmiştir. Zaten öz mimarisi gitgide yoksullaşan şehir, öz insan ilişkilerinden de, besbelli, yoksun kalacaktır.

Bugüne baktığımızda fark ne ki diye sorulabilir? Fark, 50’lerin sonunda başlayan, 60’larda, 70’lerde hızlanan, 80’lerde ve 90’larda aralıksız büyüyen ve 2000’lerin sonrasında ise yıkımın, yağmanın, betonlaşmanın artık 1 santimetre kare bir alan bırakmadığı veya bırakmayacağı çılgın bir şeye dönüşmesi. Doymadılar yani.

İşte bugün bu aptal ‘modern’ şehir görüntüsünde eskinin izlerini bulmaya gidiyorum. En azından bütünüyle bitmeden görebilmeyi ve arşivlerimde saklayabileceğim resimleri çekebilmeyi ve notları kayda geçirebilmeyi arzu ediyorum. 

Yola Çıkış

Âdettendir, Pire🚲 her zaman olduğu gibi yine garajının bilindik köşesinde ‘giyinip-kuşanmaya’ hazır bekliyor. Birazdan 3 kat aşağı taşınacak ve Lati Lokum Sokağı’nın o tatlı yokuşunu tırmanacağız. Kâh pedalları çevirerek, kâh itekleyerek… (07:15)

Hedefim Birinci Tepe de denilen Ayasofya Meydanı, yani Topkapı Sarayı’nın giriş kapısının bulunduğu meydan. Zaten o bölgede tarihi gezinin başlangıç noktasını ayırt etmek dünyanın en kolay işi olsa gerek. Bugün tercihim böyle.

III. Ahmet Çeşmesi, benim kendi kendime sorduğum “Nereden başlasam ki?” sualine yanıt vermek için inşa edilmiş. 😊

Gün içerisinde üç ayrı kısımda yapmayı planladığım turumun ana başlangıç noktası ise Taksim. Dolayısıyla bir hızla Mecidiyeköy Meydanı’ndan Şişli’ye, akabinde Osmanbey ve Harbiye’yi geçip Taksim’e kadar aralıksız pedalladım. Aynı diğer zamanlarda olduğu gibi bu güzergâhımda hiç zorlanmadım ve yarım saat içerisinde anıta ulaştım. (07:45)

Taksim

İşte TAKSİM sabahın köründe bomboş. Ne güzel!!!

[📷 Cumhuriyet Anıtı, Taksim, Nisan 2022.]

Açılışı 1928’de otuz bin kişinin katılımıyla gerçekleşen Taksim Cumhuriyet Anıtı, ince tasarımı ile beni her gördüğümde kendine çekiyor. Ona yakından bakınca meydandaki gürültüyü duymuyor ve betonlaşmayı görmüyorum.

Hava biraz serince. İyi ki rüzgârlığımı giymişim. İçimde uzun kollu kıyafetimle birlikte korumaya aldım kendimi. Havalar tam anlamıyla ısındı diyemem. Zaten meteorolojiye bakarsan, yağışların da tamamen gittiğini düşünmek hatalı olur.

Beyoğlu’ndan Karaköy’e Yayan Hattı

Şimdi güne uyanmakta olan İstiklal Caddesi’nde sürecek, akabinde Şişhane’ye, tarihi TÜNEL’e kadar pedal çevireceğim. Ama bu kez F2 Füniküler Hattı’nı kullanmayıp Pire🚲 elimde Yüksek Kaldırım’dan aşağıya yürüyeceğim. Geçen gün arıza çıkarmıştı kapıdaki kontrolör abi. Yok efendim saat 10’dan sonra gelmeliymişim falan da filan da… Zaten sabahın körüydü, benden başka sadece 3 kişi daha vardı. Kalabalık etme gibi bir durum söz konusu değildi. Yine ağız dalaşına girmemek için yürümeyi tercih ettim bu kez.

Zaten tecrübeyle sabittir; yokuş aşağı olunca bir çırpıda iniyorum.

Karaköy

[📷 Galata Köprüsü, İstanbul, Nisan 2022.]

İşte İstanbul’da Haliç üzerine yapılmış, Karaköy ile Eminönü semtlerini birleştiren köprünün başına geldim bile.

GALATA KÖPRÜSÜ pek sakin. Balıkçı takımı bu kez henüz takımlarını alıp inmemişler sahaya. Balıklar yaşadı şimdilik.

Köprüden geçen bir sevdalı Pire🚲. 😊

Eminönü

Galata Köprüsü’nün güney kıyısında bugünkü turumun diğer önemli noktasına, Eminönü Meydanı’na ulaşmış bulunuyorum. (08:05) Zira Tarihi Yarımada’nın bu noktadan itibaren sınırları çizilmiş oluyor. Birinci Tepe heyecanı pus mus dinlemiyor. Seviyorum sisli havaları. Sis farlarım olmasa da her türlü aydınlatma aracına sahibim.

EMİNÖNÜ hep bildiğim gibi. İnsanlar işlerine güçlerine gidiyorlar. Aylaklar henüz sahneye çıkmamış. Ben gibi tur yapan bisikletli ise hiç görmedim desem yeridir. Bu sefer de Rüstem Paşa Camisi’ne doğru çekilelim.

Sisten Haliç ve Galata Köprüsü görünmediği gibi her fırsatta turşu suyu ikramlı ekmek arası ızgara balık yediğim mekânlar da görünmüyor.

[📷 Mısır Çarşısı, Eminönü, İstanbul, Nisan 2022.]

Yeni Cami’nin arkasında ve Çiçek Pazarı’nın yanında bulunan İstanbul’un en eski kapalı çarşısının kapısındayım. Çocukluk yıllarımda çiçek pazarı Mehmet dedemin favori yerlerinden biriyken, “Mısır Çarşısı” annemin asal mekânıydı. Baharatları buradan almaya bayılırdı. Zaten kapıdan içeri girer girmez çeşitli dükkânlardan yayılan o nefis kokular doldurur ciğerleri. Gerçi şimdilerde daha çok yerliden ziyade turiste çalışır olmuşlar. Görebildiğim kadarıyla esnaf ufaktan dükkanlarını açıyor. Zira bisikletin içeri girmesi “yassah”!

Yeni Cami çok uzun zamandır restorasyonda. Etrafı çevrili. Eminönü Meydanı’nın simgesi güvercinler ise buranın asıl sahipleri. Yemci abi de dükkânı erken saatlerde açanlardan.

Gülhane

Ufak ufak tenha alanı terk etmeye başlıyorum. Caminin yanından Hamidiye Caddesi’ne doğru pedallıyor, oradan da Sirkeci’ye çıkıyorum. Bu önemli caddeyi de daha sonra gezerken detaylı anlatacağım. Tren garının yanından Muradiye Caddesi’ne sapıyor, Gülhane istikametinde tramvay hattını izleyerek yoluma devam ediyorum. Yol zaten çok dar. Tramvaylara dikkat ederek rayların arasından gitmekten başka çarem yok.

[📷 Gülhane Parkı, İstanbul, Nisan 2022.]

Muradiye Caddesi önce Hüdavendigar Caddesi, sonra da Alemdar Caddesi adını alıyor. Bu yol sadece tramvaylara açık. Arada sırada diğer araçlar da çıkıyor ara sokaklardan ve benim yaptığım gibi eğer herhangi bir tramvay geçmiyorsa ana yolu kullanarak ilerliyor.

Aslında çocukluğumda bu yol araçlara açıktı. Ama nostaljinin en hoş akılda kalan tarafı, o devirde tramvayların yerine troleybüslerin işliyor olmasıydı. Boynuzlardan biri çıkan otobüsler bu eğimli yolda epeyce zorlanırlardı. Daha fazla annemin akrabalarını ziyaret etmeye giderken Eminönü’nden otobüse biner bu rotayı belleğimize kazırdık. Güzel günlerdi.

Şimdi parkın Soğuk Çeşme kapısının önündeyim. Bu turun devamında Gülhane Parkı’na ineceğim. Ona bambaşka, özel bir sayfa ayırdım.

Kapıdan ayrıldım. Puslu havada tramvay caddesinden parka giriş meydanı bu şekilde görünüyor.

Raylar vibrasyondan ötürü ötmeye başlayınca bir tramvayın yaklaşmaktan olduğu anlaşılıyor. Zaten kafam 180 derece bir sağda bir solda. Bazen bedenim de bir daire çiziyor, tam bir tur atıp arkada olup biteni görmek için. Tramvay vagonları yanıma kadar gelince kaldırıma çıkıyoruz. Aslında tereddüt etmeden kaldırımdan da gidebilirim. Sakıncası yok. Yalnız kaldırımın zemin taşları bazı yerlerde oynak. Son derece dikkatli olmak gerekir, yoksa bir anda kendini yerde bulabilirsin.

Şimdi istikamet TOPKAPI SARAYI

Sultanahmet

[📷 III. Ahmet Çeşmesi, Ayasofya Meydanı, (Nisan 2022).]

Alemdar Caddesi’nden tırmandıktan sonra Ayasofya Meydanı’nı geçip Kabasakal Caddesi’ne döndüm. Ve karşımda “Bâb-ı Hümayûn”. Topkapı Sarayı’nın en dış kapısı. Önündeki “III. Ahmet Çeşmesi” 1728 yılından beri ahaliye su ve şerbet dağıtıyormuş. Günümüzde en fazla fotoğraflık; çek çekebildiğin kadar, koy albümüne.

Etraf o kadar sakin ki!

Bir de kendimin yakışıklı bir fotoğrafını çekeyim Pire🚲’yi, çeşmeyi 🚰 ve Bobi🐶’yi arkama alarak.

Bobi hiç istifini bozmadan sarayın duvarlarını bekliyor. Aferin ona. Süper gözcü. Buradan da Cankurtaran’a inen İshak Paşa Caddesi görülüyor. Az aşağıda İshak Paşa Camisi var. Planımda yok ama belki yanına uğrarım daha sonra.

[📷 Bâb-ı Hümâyûn, Topkapı Sarayı, (Nisan 2022).]

Maalesef Saltanat Kapısı’ndan Birinci Avlu’ya, diğer adıyla Alay Meydanı’na bisiklet ile girmeye vize yok. Bunu bildiğim için geçen hafta ailemi de koluma takarak gelmiş, yürüyerek gezmiştik sarayı.

Topkapı Müzesi gezi detayları için 👉 [Topkapı Sarayı Masalları]    

Tarihi Yarımada, birinci tepede, Saray-ı Cedit/Yeni Saray Müzesi ile gezime başlamak için bu yöntemi seçmiştim. Yoksa, bisikleti güvenli bir yerlere park ederek veya emanete bırakarak saray ziyareti gerçekleştirilebilir.

Ama burası İstanbul. Kime güveneceksin? Hele bu zamanda…

Abilerin iznini alarak Sarayın birinci avluya giriş kapısının önünde resmini çektim Pire🚲’nin.

Dünyanın en ilginç ve en etkileyici saray/müzelerinden birisidir. TOPKAPI SARAYI – Saraydan çok, kendi iç düzenekleri ile küçük bir şehirdir adeta. Fatih Sultan Mehmet, Topkapı Sarayı’nı Bizans’ın akropol alanı üzerine yaptırmış, Fatih sonrasında, değişen padişahlarla birlikte dönemin ihtiyacına göre yeni binaların eklenmesiyle birlikte saray sürekli genişlemiş, tadilatlar görmüş ve değişime uğramış. Dolmabahçe Sarayı’nın yapımına kadar da, aralıksız 380 yıl imparatorluk sarayı olarak kullanılmış.

TOPKAPI SARAYI’na Ayasofya ve III. Ahmet Çeşmesi’nin bulunduğu taraftan, “Bâb-ı Hümayûn” (Saltanat Kapısı)’ndan giriliyor.

Bundan böyle İstanbul sabaha uyandı sayılır. (09:00) Sarayın ilk ziyaretçileri de damlıyor yavaş yavaş. O az önceki sükunetin yerini ayak sesleri ve kuru gürültü alıyor.

[📷 Bâb-ı Hümâyûn, Topkapı Sarayı, (Nisan 2022).]

Saltanat Kapısı’ndan BİRİNCİ AVLU’ya giriliyor. Bu avluya “Alay Meydanı” da deniliyor. Geniş bir bahçeye ve saraya uzanan ağaçlıklı yol, ihtişamlı geçitlere sahne olmuş.

Şimdi buradan ayrılıp tekrar Gülhane’ye, aşağıya ineceğim. Ama gitmeden önce Ayasofya’nın şu kapısına da bir göz atayım diyorum. Çok hoş. Debdebeli kapının ardında türbeler yer alıyor. Ayasofya’yı gezerken bunlara da tanıklık etmiş olacağız.

Kestane kebap yapan abi de tezgâhını hazırlamakla meşgul. Kısa bir selamlaşmadan sonra o işine ben resimlemeye…

[📷 Kabasakal Caddesi, Ayasofya Meydanı, (Nisan 2022).]

Görüntü şahane, değil mi? Sağımda Ayasofya, dibindeki kubbeli yapı Sultan III. Mehmet ve şehzadeler türbesi, ileride en uçta Sultanahmet Camisi…

Soğuk Çeşme Sokağı

Yönlendirme levhaları her şeyi açık açık belirtmiş. Benim gideceğim istikamette Halı Müzesi, Caferağa Medresesi ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri yer alıyor. Ki Gülhane’den önce medrese öncelikli hedefim.

Görkemli kapı eskiden “HALI MÜZESİ” için kullanılıyordu. Şimdi kapanmış sanki. Ayasofya Müzesinin içinden mi giriliyor, yoksa yine eski yeri olan Sultanahmet Camisi’nin avlusuna mı taşındı, bilemiyorum. Ama yönlendirme levhasında adı geçtiğine göre burada olmalı.

Sultan Ahmet Camisi Hünkâr Kasrı’nın mekân olarak halı sergisine uygun olmaması nedeniyle mekân değişikliğine gidilerek Ayasofya İmaret binasında açılan Halı Müzesi, Türkiye’nin tek Halı Müzesi olma özelliğini taşıyor.

Dünyanın en zengin halı koleksiyonlarından birine sahip olan Vakıflar Halı Müzesi Koleksiyonu, Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nde eski bir İslam geleneği ile camilere, türbe ve külliyelere bağışlanan tarihi ve sanatsal değere sahip halılardan oluşuyor.

[📷 Soğuk Çeşme Sokağı, İstanbul, (Nisan 2022).]

Bu sokak, Çelik Gürsoy’un restore ettirdiği onlarca yerlerden sadece birdir. Sokağın başında bilgilendirici sütun var. Turistlerin de ortak dili haline gelmiş İngilizce tercümesi de çok açıklayıcı bir şekilde yer almış.

Soğuk Çeşme Sokağı’na girdiğimde soldaki duvar Ayasofya Müzesi’ne ait, ileride sağ tarafımda ise Topkapı Sarayı’nın duvar boyunca onarım görmüş renkli evler var. Bu sokak trafiğe kapalı.

Pire🚲’nin yanı başında, sokağın güney girişinde bulunan mermer sokak işaretiyle solda Ayasofya duvarında asılı sokağın tabelası ve tanıtıcı bilgileri. 

Eski, Ahşap İstanbul evlerinin yan yana sıralandığı bu küçük sokak ve yapılar çelik Gürsoy önderliğinde Turing Otomobil Kurumu tarafından restore edilmiş. Sevimli dekoratif bir görüntü veriyorlar.

Kendimi de kadraja alayım dedim.

Kendimi sokağın dinginliğine bırakıp, belge değerinde olan otantik, içten ve samimi atmosferi iyice sindirerek ağır ağır aşağı ilerliyorum.

Türkiye’de eski eserlerin restorasyonu sık sık sorun ve tartışma konusu olur. Eski bir eser, bazen yapılan restorasyonla değerini yitirir, bir dekor haline getirilir. Restorasyonda hem eserin tarihi değerinin korunması hem de halkı kullanımına açılması önemli. İşte bir dönem Soğuk Çeşme Sokak restorasyonu bu anlamda tartışılmıştı. Eleştiriler, çevreyi insansızlaştırdığı, elitist bir tarzla halktan uzaklaştırdığı yolundaydı.

Kuşkusuz restorasyonun, mekânları seyirlik bir dekor haline getirmeden yapılması önemli. Ancak Çelik Gürsoy’un yapıları “restore etmek”, “kurtarmak”tan hiç söz edilmeyen yıllarda bu işlere girişmiş olması oldukça önemliydi.

Bu evlerden birisi eski cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk’ün doğduğu ev, birisi de İstanbul Kitaplığı olarak düzenlenmiş.

Burada muhtemelen geçmişten günümüze yansıyan bir sarnıç olabilir. Şurada afili bir sebil yer alıyor.

Ayasofya Konaklarının yanı başında daha büyükçe bir çeşme var.

Sokaktan bir görünüm. Bu geldiğim Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümayûn yönü.

Ayasofya’nın özürlü ziyaretçilerine hizmet veren kapı olarak düşünülmüş.

[📷 Caferiye Sokak, Sultanahmet, İstanbul, (Nisan 2022).]

Bir yol ayrımına geldim. Sapağa sapmadan önce sağda “İstanbul Kitaplığı” binası.

Kütüphane, İstanbul âşığı Çelik Gülersoy’un restorasyonundan sorumlu olduğu Soğuk Çeşme Sokağı’nda yer alan konaklardan birinde Ocak 1990’da açılmış. İçinde Çelik Gülersoy’un ömrü boyunca topladığı İstanbul kentiyle ilgili kitaplar yer alıyor. 14 binden fazla kitap bulunan bu kütüphanede Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet devrinden İstanbul’u konu alan kitaplar raflardaki yerini almış. Hatta içinde nadir kitapları da barındıran kitaplığın en eski eseri 1541 tarihli.

2015 yılında otele dönüşme tehlikesi geçirmiş olsa da bu akla ziyan riski cesurca atlatmıştır. Pek de sevmediğim bir şahsiyet olsa da Murat Bardakçı bu tehlike hakkında bir makale yazmıştı. İlber Ortaylı’nın da bu konu hakkında yazdığı bir makalesini anımsıyorum. Önünde Ayasofya, arkasında Topkapı Sarayı’nın surları ve bahçesi yer alan kitaplığın konumu, içindeki o kocaman dünyayı, zengin bilgi hazinesi ile dünyayı tamamladığını not düşebilirim. Üst katının pencerelerinden Ayasofya bütün ihtişamıyla kitap severleri selamlıyor.

Şimdi Soğuk Çeşme Sokağı’ndan sola, Caferiye Sokak’a dönüp CAFERAĞA MEDRESESİ’ne doğru ilerleyeceğim.

Chalcedony – Kalsedon Maden Galerisi…

[📷 Caferağa Medresesi, Caferiye Sokak, Sultanahmet, (Nisan 2022).]

Galeriyi geçer geçmez sağda gezi listemin bir sonraki hedefi olan medreseye geliyorum. Burası çok küçük, dar bir çıkmaz sokak. Adı da Soğukkuyu Çıkmazı.

Şimdi, küçük basamaklı bir merdivenden aşağı iniyoruz. Otantik kemerli kapının yanında içerideki faaliyetler hakkında bilgi veren bir tanıtım panosu var. Geleneksel Türk Sanatları Eğitim Merkezi’nin atölye çalışmaları arasında ahşap boyamadan cam boyamaya, çini, ebru, hat, seramik, mozaik, porselen v.b. sanatlardan kumaş boyama, kuyumculuk, minyatür, resim, ney, gitar gibi faaliyetlere yer veriliyor.

CAFERAĞA MEDRESESİ, Kanuni Sultan Süleyman’ın Bâb-üs-sa’âde ağalarından Cafer Ağa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış (1559). Bugün, geleneksel el sanatlarının öğretildiği bir merkez.

Yıllar sonra “Ben de Oradaydım” demek için çektiğim bir anı fotoğrafı.

[📷 Caferağa Medresesi, Caferiye Sokak, Sultanahmet, (Nisan 2022).]

Medresenin hemen girişinde bahçede bir Mimar Sinan büstü var.

Avlu kapısından içeri girince geniş bir avlu ile karşılaştım. Kubbeli ve revaklı odaların (atölyelerin) tamamı avluya açılıyor. Avluda dinlenmek ve çay yudumlamak üzere masalar yer alıyor.

Caferağa Medresesi’nin çay kahve içebilecek, yemek yiyebilecek mütevazı bu kafe-lokantasında ben de mola verebilirim. Çok yoruldum ya! 😊

Aynen! Ücretini biraz astronomik bulsam da bu harika bahçede bir fincan köpüklü Türk kahvesi yudumlamak neşeme neşe kattı. Maksat arada sırada bir yeşillik olsun. Hiç çekinmeden turistik kazanç niyetine böyle şeyler yapabiliyorum. Kahvesi de bayağı iyiymiş. Sahtekârlık yok yani. Yanında bir de soda. Yılışık enerjimi tazelemiş oldum.

Avlunun ana girişe yakın olan cephesinde revaklardan ayrı bir parça olarak daha büyük kubbeli, bir yapı dikkatimi çekiyor. Kapısı üzerinde koyu mavi zemin üzerinde üç satırlık bir kitabe, kapının sağında yedi satır, iki sütunluk, solunda ise tek sütun, on iki satırlık uzunca bir kitabe yer alıyor. Sağdaki kitabenin altında 1263/1846 -1847, sol tarafta yer alan tek satırlık kitabede ise 1261/1845 tarihi bulunuyor.

Bir de dikey olarak tam boy alayım istedim.

Burası diğer atölyelere göre daha büyük ve seminer v.b. küçük çaplı toplantılar için kullanılıyor. Kubbesi oldukça sade.

[📷 Caferağa Medresesi, Caferiye Sokak, Sultanahmet, (Nisan 2022).]

Şimdi de buradan ayrılmadan hemen önce atölyeleri tek tek dolaşıyorum. İncelemek adedimdir. Aksi halde hep bir eksikliğini hissederim.

Avlunun çevresinde müzik (music), kuyumculuk (jewellery), takı tasarım (ornaments), seramik (pottery making), minyatür (miniature) ve katı (paper cut) gibi atölyeler sıralanıyor.

Ayrıca medresede özgün iki dua “Vakıf Duası” ve “Vakıf Bedduası” çerçeveleterek asılmış. Safi resim sanatı gibi imgelediğim çerçeveli dualarla pek işim olmadığından hızlıca fotoğrafladıktan sonra medreseden ayrılmak üzere kapıya doğru yöneldim.

Çıkmadan önce usta ile vedalaşmamak olmaz. Gerçi İstanbul gezilerim kapsamında Süleymaniye’yi ziyaret ettiğimde hemen caminin karşısındaki üçgen alanda yer alan Mimar Sinan’ın mütevazı türbesine de bir ziyarette bulunacağım. Büyük usta ile karşılıklı sohbet etmek her zaman hoşuma gitmiştir. Bana her seferinde Da Vinci’yi anımsatır.

Üstelik o turlamamda bana referans olacak Ahmet Ümit’i de yad etmeliyim. Onun en beğendiğim romanı “İstanbul Hatırası” müthiştir. Hâlâ kitabı okumamış olanınız varsa çok şey kaçırıyorsunuz derim. Okuyun. Hatta NTV, “Arkası Yarın” programında, başkomiser Nevzat’ın maceralarına yönelik bir seri yapmıştı. Oradan da dinleyebilirsiniz.

[📷 Ayasofya, Sultanahmet, İstanbul, (Nisan 2022).]

Medreseden çıkıp, sağa döner dönmez sokağa ulu heybetiyle sahip çıkan Ayasofya ile buluşuyoruz. Yolun tamamı Arnavut kaldırım taşları ile döşenmiş Caferiye Sokak’ta zor güç, fakat ağır ağır ilerleyerek, Alemdar Caddesi, nam-ı diğer Tramvay Caddesi’yle kavuşana kadar pedallamaya devam ediyorum.

Soğuksu Kapısı

[📷 Gülhane Parkı, İstanbul, Nisan 2022.]

Alemdar Caddesi’nden aşağıya sağa doğru iniyorum. Yokuşu bitirdiğimde, bir kez daha Gülhane Parkı’nın Tramvay Caddesi’ne bakan “Soğuksu” kapısına geliyorum.

Şaşılası şey ama Alemdar Caddesi pek kalabalık değildi. Bu yüzden Gülhane Parkı’na çarçabuk geldim. Saat 10:15 olmasına rağmen etraf hâlâ lüzumundan fazla sakin görünüyor. Park havası almaya gelen tek tük insan görebildim.

Gülhane’nin surlarında yer alan şu çeşmelere bayılıyorum. Onları her seferinde fotoğraflamak geliyor içimden.

Kemerlerin altından Alemdar Caddesi, karşı kaldırımda I. Abdülhamit Sebili (şimdilerde büfeye çevrilmiş durumda) ve hemen arkasında, yanı başında bahçe içinde, Zeynep Sultan Camisi görünüyor. Bu yapıları da 6’ncı rotayı gezerken anlatacağım.

İşte 4’üncü rotamın başında kendisini ziyaret edeceğim Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi… En sevdiğim İstanbul kütüphanelerinden biridir. Kitapların arasında kaybolacağım bu mekânda yine hoşça vakit geçireceğimi şimdiden iddia edebilirim.

Size çeşmeleri biraz daha yakından göstereyim. Üstelik beyaz badanalı tramvay da kadraja burnunu uzatmışken.

[📷 Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane, İstanbul, Nisan 2022.]

Gülhane Parkı’nın süslü püslü, demir parmaklıklı giriş kapısının önündeyiz. Şimdi de bisikletimi alıp Osman Hamdi Bey Yokuşu’nu tırmanmaya başlıyorum.

Böyle taşlı bir yokuşta bisiklete binmek akıl kârı değil. Zaten imkânsızlık ötesi gibi bir şey . Ayrıca hiç gereği de yok. İtekle gitsin. Bu nedenle yavaşçacık yürüyerek çıkıyorum.

İleride Topkapı Sarayı Müzesi’nin bahçesine, Aya İrini Kilisesi’nin yanına çıkan kapı var. Ben bu kapıyı hiç kullanmadım. Bir gün denemeliyim diye sırıttım kendi kendime.

Sağda Osmanlı’da para basımı, altın ve gümüş eşya, sikke ve mücevher imalathanesi olan DARPHANE-İ ÂMİRE. Restorasyonu sürüyor.

[📷 Darphane-i Âmire, Gülhane, İstanbul, Nisan 2022.]

Darphane-i Âmire, 1727’den 1967’ye kadar devletin para ve kıymetli madenlerin işlendiği bir yer olarak hizmet verdi. 1996’da Habitat 2 zirvesinde ev sahipliği yaptı. Çok sayıda kıymetli sergi ve benzeri etkinlik düzenlendi. Şimdi restorasyonda akıbeti ne olacak bilmiyorum.

Ana, o ne!

Aşağı bıyıklı kendine robocop tarzını yakıştırmış haspanın biri üstüme saldırdı. Belli ki işgüzar itlerden biri. Hiç sevmem böyle tipleri. Meğer fotoğraflamak yasakmış. Ulan koyun o zaman fotoğraf çekilemez resimli uyarıları. Biz de uyarız, çekmeyiz. Çok da meraklısı değiliz yani. Yok anam yok. Bu devrin adamları böyle. Konuşmak yerine şiddetli eylemi seçiyorlar. Ona da diğer üç beş tanesi de katılınca meseleyi daha fazla uzatmadım.

Velhasıl, Darphane-i Amire restorasyon bekçileri fotoğraf çekmemi engelledi. La Casa de Papel’den sonra millet bayağı paranoyak olmuş.

Ama yaşadığım olaylı hadiseden sonra bu çaktırmadan kopardığım fotoğraf. He-he-he…

[Aklıma Haliç turumu yaparken “Osmanlı Arşiv Binası”nı koruyan güvenlikçiler geldi. Aynı tas aynı hamam. Hık demiş burnundan düşmüş zavallılar. Valla, bu memleket çok yanlış yerlere gidiyor. İnsan ilişkileri çok gergin, çoook.]

[📷 İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Cankurtaran, İstanbul, Nisan 2022.]

Yokuşun solunda, Darphane’nin tam karşısında şimdiki durağım Arkeoloji Müzesi’nin giriş kapısı var. Bu ülkenin yüz akı kurumlarından biri demekte bir abartma görmüyorum. (Buraya daha sonra, 4’üncü rota turumda geleceğim.)

Ancak kapıdaki güvenlikçi abiden izin kopararak biraz ön fotoğraflar çekimini yerine getirdim. Sağ olsun çok iyi, misafirperver, konuksever davrandı. Pire🚲’yi de kendisine emanet ettim. Darphanenin uyuz, faşist kılıklı güvenlikçileri biraz ders alsınlar kendisinden.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri üç ana birimden oluşan bir müzeler kompleksi. Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi.

ESKİ ŞARK ESERLERİ MÜZESİ

İçeri girer girmez, soldaki yapı, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk güzel sanatlar akademisi olarak inşa edilen, sonradan Eski Şark Eserleri Müzesi yapılan bina.

Osman Hamdi Bey tarafından 1883 yılında “Sanayi-i Nefise Mektebi” (Güzel Sanatlar Akademisi) olarak yaptırılmış. Müzede dünyadaki ilk yazılı uluslararası antlaşma olan “Kadeş Antlaşması” (İÖ 13’üncü yy) gibi çok değerli eserler sergileniyor…

Eski Şark Eserleri Müzesi gezi detayları için 👉 [Eski Şark Eserleri Müzesi Ziyareti]

ÇİNİLİ KÖŞK

İstanbul Arkeoloji Müzeleri kompleksi içerisindeki en eski bina olan Çinili Köşk, şu anda çini ve seramik örneklerinin sergilendiği bir müze.

Bir iddiaya göre Fatih Sultan Mehmet sadece Çinili Köşk’ü değil, bu alana tam üç köşk yaptırmış. Birisi, İran tarzında, ikincisi Türk, diğeri ise Bizans tarzında inşa edilmiş köşklermiş. Belki de üç dünyanın da hükümdarı olduğunu vurgulamak istemiş…

Çinili Köşk gerçekten hakkını veriyor. Çinileri şahane. Hem yapının kendisi hem süslemeleri son derece etkileyici.

Çinili Köşk Müzesi gezi detayları için 👉 [Çinili Köşk Müzesi Ziyareti]

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Osmanlı hanedanlığından Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kalan İstanbul Arkeoloji Müzesi, 1869 yılında “Müze-i Hümayûn”, yani “İmparatorluk Müzesi” olarak kurulmuş…

Bu yapı, Ressam Osman Hamdi Bey’in çabası ile Çinili Köşk’ün karşısına, dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallury’e yaptırılmış. İhtişamlı dış cephesi antik bir tapınak görünümünde…

İstanbul Arkeoloji Müzesi gezi detayları için 👉 [Arkeoloji Müzesi Ziyareti]

📷 Üç Yüzlü Çeşme, Alemdar Cad., İstanbul, Nisan 2022.]

Kısa bir süre sonra, Arkeoloji Müzesi’nden çıkıp Osman Hamdi Bey Yokuşu’ndan aşağıya, sağa doğru yürüyorum. Yokuşu bitirdiğimde yeniden Gülhane Parkı’nın Tramvay Caddesi’ne bakan kapısına geliyorum. Şimdi buradan sola dönüp Ayasofya Üç Yüzlü Çeşmesi ile ilgileneyim diyorum.

Soğukçeşme’den Sultanahmet’e çıkarken Alemdar Caddesi üzerinde Ayasofya’nın önünde müstakil bir adacığın köşesindeki bu çeşme, ortadaki büyük, iki yanındaki daha küçük, üç çeşmeden oluşan bir yapıdan ibaret. Mimar Kemalettin ve Vedat Beylerin ekolünün izlerini taşıdığı gibi ortadaki büyük çeşmenin kemeri üzerinde Mehmet V’in tuğrası bulunduğuna göre herhalde onun karşılık beklemeksizin yaptırdığı bir ‘iyilik’ eseri olarak kabul edilmekte.

Şaşırtıcı biçimde kurnası olan çeşmenin suyu da akıyor. Ama ne yalan söyleyeyim, içmeye cesaret edemedim. Zira karşıdaki büfe sabotaj girişiminde bulunmuş olabilir. 🤔

Şimdi de küçük basamaklı bir merdivenden yukarı çıkacağım. Bu yol ne kadar tanıdık geliyor insana.

Dememiş miydim? “Soğuk Çeşme Sokak” artık benim için bir yol geçen hanı gibi.

***Birinci Kısım Sonu***

Ve bir kez daha sabahın erken saatlerinde Topkapı Sarayı ile başladığım yerdeyim. III. Ahmet Çeşmesi yapayalnız beni beklemiş durmuş meğer.

Böylece; bisikletle “Tarihi Yarımada Birinci Tepe” gezimin birinci alt bölümü (1. Rota) burada sona eriyor. İkinci alt bölüm (2. Rota) Ayasofya – Sultanahmet – Hipodrom ile devam edecek. İzlemede kalın efendim.

TUR ile İLGİLİ DETAYLAR

Tur Tarihi: 06.04.2022; Çarşamba

ROTA: Mecidiyeköy >> Şişli >> Taksim >> Beyoğlu >> Karaköy >> Eminönü >> Gülhane >> Sultanahmet >> Ayasofya Meydanı (D)

1. Kısım: Şişli-Eminönü-Gülhane-Sultanahmet 

Güzergâh Seyri: Mecidiyeköy >> Lati Lokum Sok. >> Mecidiyeköy Meydanı >> Büyükdere Cad. >> Şişli >> Halaskargazi Cad. >> Şişli Hamidiye Etfal >> Atatürk Müzesi >> Osmanbey >>  Harbiye >> Cumhuriyet Cad. >> Taksim >> Taksim Anıtı >> İstiklal Cad. >> Yüksek Kaldırım Cad. >> Karaköy >> Tersane Cad. >> Galata Köprüsü >> Eminönü >> Hamidiye Cad. >> Muradiye Cad. >> Hüdavendigar Cad. >> Alemdar Cad. >> Gülhane >> Alemdar Cad. >> Sultanahmet >> Ayasofya Meydanı >> Kabasakal Cad. >> Topkapı Sarayı Müzesi >> Soğuk Çeşme Sok. >> Caferiye Sok. >> Cafer Ağa Medresesi >> Alemdar Cad. >> Gülhane >> Hamdi Bey Yokuşu >> Darphane-i Âmire >> İstanbul Arkeoloji Müzeleri >> Alemdar Cad. >> Soğuk Çeşme Sok. >> III. Ahmet Çeşmesi

Turun Niteliği: Bisikletim Pire🚲 ile “Tarihi Yarımada” Gezileri

Toplam Kat Edilen Tur Mesafesi: 11 km

Bisiklete Binme Mesafesi: 11 km

Toplam Araç Mesafesi: 0 km

Kullanılan Ulaşım Aracı: Yok

Toplam Tur Zamanı: 3 saat ½ dakika (07:15~10:45)

Toplam Bisiklete Binme Zamanı: 1 saat; Yürüyüş, Molalar & Ziyaretler 2 saat ½ dakika

Hava Sıcaklığı: 20°C (Parçalı, yer yer çok bulutlu)

***…***

(*) Önceki Makale: İSTANBUL TURLARI ~ Tarihi Yarımada I (İlk Tepe)

(*) Sonraki Makale: Tarihi Yarımada I (İlk Tepe): 2. Rota

Bir sonraki “Tarihi Yarımada” ajandasında görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Şeref

**GBT~2022/073a**

>>> [iÇERİKdİZİNİ]

error: Content is protected !!