İstanbul’da Bahar Ortaköy ve Sarıyer’de İyot Kokusu

Beşiktaş’tan Ortaköy’e, İstinye Tersane’den Yeniköy Konsolosluk ve Sarıyer’e

Geçen gece çocukların Ortaköy’deki ‘öğrenci’ evinde uyanıyorum sandım, Bahçeşehirli üniversite gençliğin, Etilerli liseli havariliğin evi, İstanbul’un bu yakasındaki, bir Hercai Sokak’ta aydınlığa açılan geçici adresimiz. Birazdan Dereboyu gelip kaldırır beni. Ortaköy fırınından henüz yeni çıkmış, mis gibi kokan taze çekirdekli simitleri poşetlemek, az ötedeki maruf bakkal amcanın koltuğumun altına sıkıştırdığı Cumhuriyet gazetesiyle birlikte süt kartonunu kahvaltıya yetiştirmem için.

Demek ki aradan geçen onca zaman sonra hatıraları kaşımak adına bir Ortaköy turu yapmak bana malum oldu.

Ben ayağımın tozuyla Trakya’dan dönmek üzereyken, Eylem Çağla Trakya’nın ayçiçeği tarlaları istikametinde yola çıkmaya hazırlanıyor. Baba-kız ne çok seviyoruz şu Trakya topraklarını; hiç hasretlik çekmiyoruz. Ama diyorum, “Ortaköy sensiz olmaz.” Beklemesini ve hep beraber yapabileceğimiz ufak turumuz sonrası yollara düşmesini rica ediyorum kendisinden. Kırmıyor babasını tabi.

Annemiz de hazır gündelik izinli, birlikte şöyle eski anılarımızı yâd edelim diyoruz. Keşke Çarli de gelebilseydi, tam takım olurduk. Ama o pek değer verdiği animasyon hocasının dersini kırmak istemiyor. Pekâlâ diyoruz, bir başka sefere ümit ederek.

Yola çıkma zamanı

[📷 41E, Ayazağa-Beşiktaş-Kabataş İETT hattı, (Nisan 2017).]

Son Durak’tan kalkan 12:00 otobüsüyle Beşiktaş’a geçiyoruz. Hava güneşli ve oldukça güzel bahar günlerinden biri yaşanıyor. Doğal olarak biz havaya, hava bize ayak uydurmayı sürdürecek görünüyor. Zaten İstanbul’da bahar her şeyden önce, ağaçların bahar çiçekleriyle donanması demek değil midir? Soğukça geçen, bazen karlı geçen mart ayından sonra nisanın ortasında beklediğimiz gibi baharlı sabahlara uyanır olmuştuk.

Güzel.

İşte önce erikler açıyor, içimiz aydınlanıyor. Erenköy’deki çocukluğumun bahçesinde çeşit çeşit erik ağaçları vardı, ekşi olanları, can erikleri, mürdüm erikleri, malta eriği vesaire. Hepsinin bahar çiçeklerinde yaşama sevinci veren bir şey vardı sanki. Gelgelelim bu beyaz çiçekler çabucak dökülür, erik ağaçları sık bir yaprakla örtülerek yemyeşil keserdi. Ben bu çiçek dökümüne dayanamaz, üzülür, fakat bir süre sonra bu ıstırabım yerini neşeye bırakır, sevincimden ağaç tepelerinden yeryüzünü seyre dalardım.

E, tabi o zamanlar, İstanbul’un dört bir yanında meyve bahçeleri vardı. Bu yüzden, elmalar, armutlar, dutlar, kirazlar ve vişneler bizden uzak değildi. Erik ağacınınkine benzer şekilde armut ağacının çiçeği de beyazdı. Erikten daha uzun ömür sürer, öylece, yapraksız, dallar bembeyaz kesilirdi. Diğer yanda elmayla ayva, ikiz kardeş gibi, hem pembe çiçeklerle hem yeşil yapraklarla ilkbaharı seslenip dururlardı.

Esasen önce beyaz baharlar açar, bir iki gün içinde pembeler, havalar yavaştan ısınmaya başlayınca da kırmızı çiçekler…

Yaz meyvelerinin bir şenliği gibidir hepsi.

O zamanlar bizim Şakacı Sokak büsbütün apartman mezarlığını andıran bir yapılar yığını olmadığından, Kozyatağı’na çıkan yolun bir ucunda ulu kestane ağacı bizi beklerdi. Onun baharla kucaklaşmasında, vızır vızır arıların korosu da başlardı.

Güzel günlermiş…

Sırt çantasıyla idmana çıkmış sıradan bir İstanbullu yanı başında mini ekip ruhu

Yol güzergâhında trafik her zamanki gibi yoğun. Üstelik öğle saati olmasına rağmen sabah iş saatlerinin yoğunluğuna benzer şekilde ağır ağır ilerliyor. Hep merak etmişimdir bu şehrin insanları gün boyunca bunca araçla nerelere gidiyor diye? Hem de her saatte aynı trafiğin içine bulaşmış hallerde. Enteresan bir sosyolojik görüngü. Neyse içimizi karartmayalım. Günü birlik işimiz sona erince; ‘ben sağ sen selamet’ deyip geçip gideceğiz nasıl olsa…

Beşiktaş
[📷 Meydan, Beşiktaş, (Nisan 2017).]

Saat 12:40 civarında Beşiktaş Meydanı’nda iniyor Ortaköy’e doğru yürümeye başlıyoruz. Yaklaşık 2 kilometre sallana sallana, etrafı seyrede ede, çınarların gölgesinde sırt çantalı şehir turisti bir yürüyüş gerçekleştireceğiz.

Siyah-Beyaz Beşiktaş Rengarenk
[📷 Meydan, Beşiktaş, (Nisan 2017).]
Beşiktaş iskele meydanında yolcu tekneleri
[📷 İskele Meydanı, Beşiktaş, (Nisan 2017).]
Haydi Mudanya’ya 1-2, 1-2…
[📷 BAU arkası, İDO İskelesi, Beşiktaş, (Nisan 2017).]

Evet, bol para ve Avrupakâri…

İstanbul’un gündelik hayatının sarayların, saray sahiplerinin çevresinde örgütlenmesinin isimsiz mantığının en belirgin şekilde gözlenebildiği yerlerden biri Çırağan Caddesi. Genel olarak bütün boğaz kıyılarında belirgin olan eksantrik mülk, emlak düzeni –kıyıları sahiplenen yalı ve saraylar, aralarında sahipsiz kalmış yerlere sığınmış parklar– burada kaskatı bir görünüme kavuşuyor. Beşiktaş’tan Ortaköy’e uzanan bu yolda yürüyen biz üçlü, tıpkı diğer yolcular gibi, yolun iki yanına sıralanmış çınar ağaçlarının ve iki yanda yükselen duvar ya da parmaklıkların arasında, özel bir mülk geçidinde ilerliyoruz.

Hiç abartmıyorum. Bir sokak gibidir bu yol, ama sokağın sahip olduğu insani sıcaklıklardan yoksundur. Başkaları ne düşünür bilemiyorum fakat benim naçizane düşüncem bu doğrultuda. Üstelik deniz tarafı, yolu bir uçtan diğer uca kat eden, Lale Devri ve sonrası saltanatının, Osmanlı aristokrasisinin Avrupalı olma girişimin simgesi Çırağan ve Feriye saray bloklarıyla kapatılmıştır.

Hatta daha yolun hemen başında kızımızın “sinema ve televizyon” bölümünden mezun olduğu Bahçeşehir Üniversitesi’nin işgal ettiği koca alanla başlar, devamında 5 yıldızlı Four Seasons İstanbul ile devam edersek ne demek istediğim tam olarak anlaşılabilecektir.

Bahçeşehir Üniversitesi
[📷 BAU, Beşiktaş, (Nisan 2017).]

Hadi deniz tarafı böyle…

Kara tarafı da az önce belirttiğim gibi pek farklı değil aslında. Zira yolun bu yakasında bu sarayların yan binaları ve son girişim olan Yıldız Sarayı’nın dev bahçe duvarları örtüyor cadde boyunu.

Oysa hiç kuşkum yok, bu yol dünyanın en uluslararası yollarından bir tanesi aynı zamanda; her kimlikten, milletten, insan binbir türlü nedenle geçip gidiyor bu yoldan. Geçmişte olduğu gibi. Aritmetik adamıyım ya basit bir rakam vermem icap ederse: İki yüz yılı aşkın zamandır bu böyle. Denizin emlak piyasasında bir özel mülkiyet nesnesi kılınmasının en canlı, en anıtsal örneklerinden biri bu yol.

Yola ise haşmetli bahar çiçekleri düşüyor da soğutuyor bu hüznü.

Bahar çiçeklerinde, pembesinde beyazında, uçuk kırmızısında, koyu kırmızısında, ben nedense hep çok hülyalı bir şeyler hissederim. Adeta bir umut, bir yaz aşkına başlangıç…

Sonra kırlar…

İşte Yıldız Parkı… Koruya gitmek, çayırların, ağaçlardaki ve yerlerdeki çiçeklerin kokusunu duymak için çok uzun yol almamıza gerek yok. Handiyse az ötemizdeydi giriş kapısı. Çoktan yemyeşil kesilmiş, çoktan çeşit çeşit otlarla bezenmiş.

Ama kırlık, korunun yürüyüş parkuru, yalnız otlarla, çiçekler ve böceklerle, kuşlarla, yoncalarla yetinmiyor. İstanbul’da bahar bütün bu yeşil alanları papatya bahçelerine çeviriyor. Beyaz ve sarı dalgalanıyor, sonra kıpkırmızı gelincikler gelincik kırmızılarıyla göz alıyor.

Yine çocukluk bahçemdeki desenler benzeri, bazılarının adlarını hatırlamasam da, sümbülü andıran, buğulu mor kır çiçekleri. Tabii alçakgönüllü ballıbabaları unutmuyorum. Dilimize bir kaşık bal çalan. Sonra dizi dizi katırtırnakları. Artık sayılamayacak kadar çok kır çiçeği bulunurdu iki dönümlük bahçemizin içinde.

Ortaköy

Aslında hatırladığım kadarıyla ne kadar çok yürümüştük bu yolu. Sırf yürüyüş olsun diye de. Şimdi ne zamandır geride bıraktığımız Ortaköy’ün denizinin yüzünü görmek için yürüyoruz; semt dokusunun, mahalleli kültürünün öyle kolay kolay değişecek türden olmadığı sokaklarında nefes almak ve nostalji uğruna bir şeyleri paylaşmak için yürüyoruz.

Yıllar öncesiydi…

Ortaköy’e çocukları ziyarete geldiğimizde sabah yürüyüşlerine çıkmayı çok sever en fazla Arnavutköy, Bebek sahillerine uzanmayı tercih ederdim. Ama ne vakit yolumu değiştirir, Beşiktaş istikametini yeğler, oradan üst mahallelere doğru kendimi provoke eder, sokak sayısını uzattıkça uzatırdım. İşte o aralarda önce şamanca bir üzüntüyle parmaklarımı duvarlara, demir parmaklıklara, tel çitlere sürtüp canımı yakmaya çalışır, sonra bir şehir gezgini bilgeliğiyle, kaldırımların, değil Arnavutuyla, dümdüzken bile yürümeye imkân vermeyen engebelerini incelerdim. Tepelerden aşağı kısımlara bakar saraylara nispet yapardım. Bilirdim ki saraylılar asla yürümez, bütün günlerini harem odalarında geçirirlerdi.

Daracık daracık sokaklar, o nefis eski mahalleli havası
[📷 EÇS Ortaköy’ün dar sokaklarında, Ortaköy, (Nisan 2017).]
[📷 Ortaköy’ün dar sokakları, Ortaköy, (Nisan 2017).]

Bu arada Beşiktaş’tan başlayan son şekil kağnıdan farksız yürüyüş serüvenimiz Ortaköy girişinde birden zevksizce daralıyor. Ulu çınarların yoldaşlık ettiği Çırağan Caddesi’nin bir ucundan diğer ucuna otuz dakikada varıyoruz.

Yol boyunca sarayların yerinde başkaları emlak piyasasından mülk edinmişler… Ziya Kalkavan Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi, Galatasaray Üniversitesi, Kabataş Erkek Lisesi…

Burası hep dedikleri gibi, “saray arkası yolu” ve hiçbir şekilde Çırağan Caddesi adını hak etmiyor. Beşiktaş’tan Ortaköy’e uzanan ve trafiği her halükarda sıkışan bu yol, bir “cadde” değil, iki sıra ağacın arasına dökülmüş asfalt, ne kadar sağlam ve zengin yapılı olursa olsun, bir yolu cadde kılmıyor. Ki “cadde” dediğim, insanın kendini görünmez bir iktidarın şehrinde, geniş bir uzamda özgür ve yalnız hissedebileceği bir yer. Oysa bu yoldaki çok uluslu saray-otel işletmeleri, modern enderunlar, restore edilmiş dergâhlar, sosyete paşalarının toplantı merkezleri, son sarayın sözde kamulaştırılmış bahçesi ve eski saray çalışanlarının müştemilatları arasında insan kendisini “kul”laşmış, saraylıların esiri olmuş hissediyor.

Kim ne derse desin, bir “arka yol” bu, denize bakan sarayların arka yolu, saraylıların çıktığı bir geçit… Bu yoldan ve sarayların önünden, özgürce denize bakmak, yürümek mümkün değil. Hiç olmadı, hiç olmayacak.

İyi ki bahar var, imdada yetişen…

İstanbul’da bahar dendi mi, ot, çiçek kokusu kadar, yağmurdan sonra toprak kokusu genzimi yakar. Bütün bu asfalt, duvarlardan sarkan sarmaşıklar, ot, toprak kokuları, ilkyazın büsbütün kendine özgü bir kolonyası gibi. Gerçi şimdi havada yağmur emaresi yok. Olmasın zaten. Onu bir başka yürüyüşte temenni edebilirim. Nasılsa günler iyice uzamaya başladı. Yazın müjdecisi gevşeklik, başıboşluk, sereserpelik ucun ucun kendini gösteriyor ya, akşamları serinlik bassa bile, şu günün, şu saatleri alabildiğine ılık ve güneşli.

Ortaköy’deki eski mahallemize girince evlerin pencerelerinin, balkon kapılarının ardına kadar açık olduğunu fark ediyoruz. Kiminden radyo, kiminden televizyon sesleri sokağa dökülüyor. Eşik muhabbetleri henüz ortalıkta görünmüyor ama akşamüstünü bekliyormuş gibi bir hali var. Evet, mutlaka, kapı önü toplantıları olur, sevimli dedikodular pencereleri çalar.

Bizim emektar köşe manavın tezgâhında marullar, taze soğanlar, taze sarımsaklar, bezelye, bakla, çağla ve yeşil erik göz kamaştırıyor. İlkbahar rüyası gibi.

Ortaköy sahili

Ortaköy sahili her zamankinden farksız şekilde insanları ağırlıyor. Kimi güvercinleri yemliyor, kimi bir kafede çayını, kahvesini yudumluyor. Masalar, iskemleler dışarıya taşınmış, bir fincan kahve, bir ince-belliye dokunan o tiz kaşık sesi… Keşke semaverimiz yanımızda olsaydı da kursaydık şuraya tezgâhı, evden getireceğimiz kurabiyeleri, poğaçaları götürseydik… Dedim ya, Çırağan Caddesi’nden sonra bu meydan başıboş, özgür, umutlar kuşanmış!

Ortaköy sahilinde olta emekçisi
[📷 Sahilde balık tutmaya gelmiş bir balık-sever, Ortaköy, (Nisan 2017).]
Ortaköy Camisi
[📷 Ortaköy Camisi (Büyük Mecidiye Camisi, Ortaköy, (Nisan 2017).]
Ortaköy sahilinde içine kapanık bahar
[📷 Ortaköy Meydanı’nda denize nazır İnsan Manzaraları, Ortaköy, (Nisan 2017).]
Boğaz manzarası ve Boğaz Köprüsü
[📷 Bir de köprüyü alalım arkamıza, Ortaköy, (Nisan 2017).]

Kendisine yakıştırılmaya çalışılan diğer saçma sapan adlara şiddetle karşı çıkıyorum.

Burası aynı zamanda bir kıyı değil adeta Cumhuriyet Meydanı
[📷 Ortaköy Meydanı’ndan sıcak İnsansı Vaziyetler, Ortaköy, (Nisan 2017).]
Yıl 1972 değil, “O Ağacın Altı”ndakiler de Mine Mutlu ve İzzet Günay değil.
Ne fark eder ki!
[📷 Ortaköy Meydanı’nda O ağacın altında, Ortaköy, (Nisan 2017).]
“O ağacın altında”
[📷 O ağacın altına yakışır daha geniş bir perspektif, Ortaköy, (Nisan 2017).]
Nazım’a öykündüm, Ortaköy’den İnsan Manzaraları çekmeye devam ettim
[📷 Ortaköy Meydanı’ndan beşeri davranış halleri, Ortaköy, (Nisan 2017).]

Eylem Çağla’nın vakti dar olduğu için kâh biraz turluyor, kâh biraz oturuyor denizi seyrediyoruz.

Ve Ortaköy’de yaza geçiş mevsimi, bu güzelim ilkbaharda, tıpkı Orhan Veli’nin şiirindeki gibi “Birdenbire”… Biz de o zengin kalkışı yapıyoruz birdenbire, kızımızı yolcu ediyor, o Trakya’nın şirin beldesi Babaeski’ye, bendeniz ve Emel hanım doğru Sarıyer paftasına…

Mavilikler giyinmiş Boğaziçi
[📷 Boğaziçi, (Nisan 2017).]
Yol güzergâhımızda ‘şımarık’ bir kedicik
[📷 Dünyanın en çirkin kedileri arasında bu en güzeli, Ortaköy, (Nisan 2017).]

Tabii bu arada zampara başın cezasını ayaklar çekermiş, kaşınmadan edemiyoruz ve biz iki haylaz gezenti direkt Beşiktaş’tan 40B ile gidebilecekken, önce Kabataş’a, oradan 22 numara ile İstinye Tersane’sine güle oynaya hareket ediyoruz. Aslında aklımızda tam bir nokta atışı olmamasından kaynaklanıyor bu mazeretimiz. Velhasıl, bir güzel Tersane’den Yeniköy’e yayan, yaklaşık 2,5 kilometre mesafe boyunca pergelleri açıyoruz. İyi de oluyor. Pek şikâyet edecek bir durumda değilim lakin Emel’ciğim biraz sarsılmış durumda. Onun benden daha fazla antrenmana ihtiyacı var olduğu tespitini yapıyorum şıppadak. Yüzündeki ifadeden kahveye ne kadar susamış olduğunu hissediyorum. Dur bak diyorum, şu köşeyi dönünce deniz görünecek…

Nerdeee…

Yalılar işgal etmiş İstanbul Boğaziçi’ni.

Gezenti yaşantıda çareler tükenmez

Neyse.

Çareyi Konsolosluk’tan Sarıyer’e giden İ.E.T.T.’nin seçkin konforunda buluyoruz. Az gidiyoruz, uz gidiyoruz, kıyıda yalılar bitince, Meserburnu Caddesi’nden sola doğru kıvrılıyoruz. Önümüzde iki tarafı dükkânlı yeni bir cadde başlıyor. Deniz kıyısının belirli bir bölümü Çırağan Caddesi’nde olduğu gibi artık sağ taraftaki dükkânların malıdır, bir de sırıklar üstünde kurumaya bırakılan balık ağlarının.

Sarıyer
[📷 Mendirek, Sarıyer, (Nisan 2017).]

Ama biz çarşı marşı görmek istemiyoruz. İDO Sarıyer Deniz Otobüsü İskelesi’nin yanı başındaki Mehmet Akif Ersoy Parkı’nın içinden geçerek sahildeki ahşap banklardan birine kurulup hem buram buram iyot kokan denizi, gökyüzünde süzülen martıları, sudaki karabatakların namlı avcılığını seyretmek, hem de bir buçuk litrelik termosumuzdan sıcak kahvemizi içerken yanımıza tüneyen güvercinlere simit-poğaça kırıntıları atmak istiyoruz.

Fal zamanı
[📷 Sarıyer’de Boğaza karşı kahve yudumlamanın keyfi de kebap, (Nisan 2017).]
[📷 Bank ve Bir Bardak kahve, Sarıyer, (Nisan 2017).]
[📷 Özgürlüğü ifade etmenin bin bir türlü yolu vardır, Sarıyer, (Nisan 2017).]
[📷 Can acısını geçirecek mutluluk sırıtması, Sarıyer, (Nisan 2017).]
[📷 Zenginlik dublajdan değil gönülden gelir, Sarıyer, (Nisan 2017).]
[📷 Benim gibi hayalperestler için bu çok kahvematik bir sahne, Sarıyer, (Nisan 2017).]

Şimdi baharı yaşarken bu kısacık anlığına da olsa mutlu ve mesut günümüzde, işte hayatımızdaki Ortaköy ~ Sarıyer baharlarını da anmadan edemedim.

Günü batırdık nezaketli, vakit eve dönme vakti

[📷 Sarıyer, (Nisan 2017).]
[📷 Keşke bacağımızı uzatıp güneşlenebileceğimiz konfor da olsaydı, Sarıyer, (Nisan 2017).]
[📷 Boğaz, gırtlak gibi hareketli, Sarıyer, (Nisan 2017).]
[📷 Mavilikler ve Boğaziçi, Sarıyer, (Nisan 2017).]

Sırada: şayet bir terslik olmaz hafta sonu tekrar gelebilirsem 17 Nisan, Pazartesi günü önceden planladığım “Kıyı Kıyı Emirgan” turnemi yapmak isterim.

TUR ile İLGİLİ DETAYLAR

Tur Tarihi: 13.04.2017; Perşembe

ROTA: Beşiktaş >> Ortaköy >> Kabataş >> İstinye Tersane >> Yeniköy >> Sarıyer (V)

Güzergâh Seyri: Beşiktaş >> Çırağan Cad. >> Ortaköy Sokakları >> Ortaköy İskelesi >> Kabataş >> Tersane >> İstinye Cad. >> İstinye İskelesi >> Köybaşı Cad. >> Yalılar >> Sait Halim Paşa Yalısı >> Yeniköy >> Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi >> Konsolosluk >> Sayfiye >> Kalender >> Yeniköy Tarabaya Cad. >> Tarabya >> Haydar Aliyev Cad. >> Tarabya İskelesi >> Marmara Üniversitesi >> Tabya Altı >> Kireçburnu >> Kefeliköy >> Çayırbaşı Cad. >> Çayırbaşı >> Demokrasi Şehitleri Cad. >> Belediye >> Büyükdere >> Sefaret >> Sarıyer (V)…

Turun niteliği: Gezi etkinliği ve sırt çantalı idman yürüyüşü    

Tur mesafesi: 58 km

Yürüyüş mesafesi: 6 km

Toplam kat edilen araç mesafesi: 52 km

Kullanılan ulaşım aracı: İETT Otobüs

Toplam tur zamanı: 8 saat

Toplam yürüyüş zamanı: 2 saat

YAPILAN HARCAMALARIN DETAYI

Ulaşım: 27,10 TL

Yeme-içme: Evden hazırladığımız “Beslenme Sepeti”

Diğer: 3 TL

Toplam Masraf: 30,10 TL

Bir sonraki serüvende görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Şeref

***…***

(*) Önceki Makale: “İstanbul’umun Kalabalıkları İçindeyim
(*) Sonraki Makale: “Yoklukta Parlayan Varlıkta Sönen Boğaziçi Figürleri
>>> [iÇERİK dİZİNİ]
error: Content is protected !!