Koca Babaeski’de Turlayan Bisikletli Bir Tek Ben miyim?!

Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Hazırlık Güncesi: Gün 25

Bisiklet bir tutkudur, bir yol masalı dostudur, gönülçelen bir sevdadır. Bisikletle memleket yolculuklarını düşünde gören biri yol sevdasına tutulduğu aşkını ömrü buyunca unutmaz, yaşadığı sürece onu hep arar durur… #pire🚲 ile Türkiye Turları öncesi hazırlık dönemi ve alıştırma gezileri…

Bir tomar kâğıt, bir uçlu bir uçsuz kalem, bir de üzerine bir fincan kurgu, fark ettim ki parmaklarım takvim rakamları üstünde, aheste geziniyor. Memleket iklimini boş verdiğimden filan değil nasıl olsa hararet savunucusu kavurucu sıcaklar tüymüş, dondurucu soğuk dünyanın hemen her köşesinde yerleşkesini koruyor. Keşke mesele salt klimatolojiye muhaliflikten ibaret olsa. Son yıllarımda seçerek geçtiğim zemheri geçitlerde kocakarılardan bildiğim soğuk kış günlerini doyasıya yaşayabildim diyemem. Aslında Latin Amerikan meteorolojisinde uslamlanan kronoloji yelpazesi bu anlamda beni serin serince kendine bağlamıyor diye mırıldanırsam yalan olur ama orayı bir de sonbahar geldiğinde iliklerime kadar hissetmek için pusulam şimdilik ehven Batı’ya hemen akabinde de Batı’dan Güney’e iyice çevrilmiş durumda.

Descartes’çe Yürümek

Aralık’tan Mart’a kurcaladıkça burnuma hafiften kırlangıç dönümü kokuları geliyor. “İşte” diyorum, “tekrar… tekrarın tekrarındaki o baş döndürücü formül” ve her defasında olduğu gibi ne kadar ben tutku mevsimlerimin kendinden gezginci inişli çıkışlı birtakım meridyenlerde koşuşturduğumu akıl edemesem de, o adı konmuş, mağlubiyet dışındaki mevsimler, şaşmadan sıralanıp yineleniyor… ve her defasında analitik felsefeye bakış açımın sağduyum ile kuşkularım arasında gidip gelen gerilimlerden kaynaklandığını görüyorum.

Misal, Hintli ile İngiliz bir gün Hindistan’ın çayırlarında yürüyüşe çıkmış olsunlar. Hintli içini için için çekip sorsun: “Sir, keşke bizim kırlarımız da sizin kırlarınız gibi olsa. Hani şöyle alabildiğine uzanan, o dümdüz ve zümrüt gibi field’larınızdan.” “O kolay,” deyiversin İngiliz muhterem. Zahir aklındaki yemyeşil çayırlı felsefe, tohumdan ötürü münasebet buyurduğu merkantilist zihniyet içindir. Budanmış tüccar kafası, deyip geçiştirelim. E, şimdi Hintli merak etmez mi, “tohumu aldık, nasıl yetiştireceğiz” diye? El cevap hazırdır İngilizce: “Uzayınca biçer sularsınız.” Peki ya sonra? “Sonra yine biçer ve sularsınız.”

Hepi topu bu mu lan, deyip bir argo felsefe yapabilirsiniz. Evet, hepi topu bu! Ama bir de aklınıza Muson yağmurlarının suladığı bereketli Hindistan toprakları gelince ne yapardınız? Ticaret altındır, saf suyun bile suyunu çıkarırlar. İleri kapitalistin üçüncü dünya gelişmesi bir vatandaşı kandırması hiç de zor olmaz: “Amma bu işlem yüz yıl kadar tekrar edilmeli…”

İşte Descartes’çe yürümek demek buna denir.

Hep Bir Avazdır Benimkisi

Şimdi daha şuracıkta uzun demli ve hayli terli yoldan yazın hayatına dönmüş birinin aklıyla analitik felsefeye girmeyeceğim. Haşa öyle bir zapturaptım yok. Onu başka bir alt yazıya iteledim. Belli ki bu yeni bir yolculuk dizisinin gelişme metni. Kasmayalım, sıkmayalım.

Daha anlatacak o kadar çok şeyim var zira. Babaeski yollarında tek başıma da sürsem o kadar kalabalığım ki. Benden başka turcu var mı, varsa nerededir, bilmiyorum. Hiç karşılaşmadım kendileriyle. Olur da rastlantıyla karşılaşacağımı varsayıp yolların seyrine bırakalım ve ben şöyle devam edeyim… Nihayetinde Babaeski sokaklarında çenebaz hasretliğimi özleyenlere duyurulur…

Malum hep bir avazdır benimkisi. Bende noksansız hep olur böyle. Söylenecek o kadar çok şeyim vardır ki, an gelir, susup kalırım. Dahası, istersem hepsini söyleyip kurtulurum, bir karşılık bulmayacağını, hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimi düşünsem de. Hayata bırakmak isterim çoğu kere. Ne diyeyim; demek bazı şeyler yaşanıp görülecek rahatlığına sığınasım gelir.

Ama olmadı mı olmaz. Yapamam ki. Kendimi kandırmayı bir türlü beceremem. Kandıramam. Bu yaşanıp görülmüşlerin, yaşanacak ve görüleceklere referans olamadığını yaşayıp görmüşlüğümden olabilir mi acaba?..

Bilirsiniz, of ne ağır bir faturadır bedeli. İçiniz acır, kavrulur, bu bedelin ödenmesini göze alamazsınız, avaz avaz bağırmaktan geri duramazsınız. Bir daha. Bir daha.

Tek Başına

Bende böyle olur çoğu kere. Söylenecek o kadar şey vardır ki, susup kalamam. Hayata müdahale etmek isterim. Canım yana yana. Sesimde, bir karşılık bulma, bir şeyi değiştirme titrekliği, içimde dipsiz bir kuyu kekreliği…

İlle velakin merak buyurmayın. Siyasal, iktisadi, toplumsal bunalım iklimlerine henüz bulaşmayacağım. Bulaşanlara saygım her daim sonsuzdur. Ama kültürel yozlaşmayı ve kelle-kösele kafatasçılığını aşamayan bir halkın evladı olarak derdim kendimle ve kendi ürettiklerimle. Sağ olsun tarih ve felsefe bilgi darağacım. Var olsun edebiyat ve mizah anlayışım. Sağ olsun gezenti dünyamı köşe bucak kucaklayan keşfe değer maceralarım. Bağırmak hakkım. Avazım çıktığı kadar yani.

Babaeski’de Pire🚲’ye eşlik edecek gölge talip çok…

[Ayrılık esintisi: SON 17 GÜN]

***…***

(*) Önceki Makale: D-100 Maceram

(*) Sonraki Makale: Cepte Birkaç Kuruşa Hadi Köylere

Bir sonraki “Türkiye Turları: Hazırlıklar” güncesinde görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Şeref

**GBT~2022/032**

>>> [iÇERİKdİZİNİ]

error: Content is protected !!