Küreselleşen Hayaller Böyle Bir Şey Olmalı

Vay, vay, vay… E, peki, şimdi ne yapmalı? Nereden başlamalı? Ne tür bir eylem planı hazırlamalı? Rehberim olacak başyapıtı kimlerle paylaşmalı? Evet. En büyük çengelli soru bu: Nasıl adım atmalı?

gEZENTİ şEREF ~ E-2017/004
Esinti Tarihi: Salı, 07/02/2017
“İŞ, SEYAHAT, İŞ, SEYAHAT, İŞ, SEYAHAT”

Sıra yaşantımın bu kesitinde maceradan maceraya koşturacağım hayalleri yaşamaya geldiğinde, başlarken öyle aman aman abartılı fikirlere sahip değildim. Ancak fikirler havada uçuştukça ve sadece kafamın içinde değil, kütüphaneli odamın her köşesine yayılmış, darmadağın kâğıt parçacıklarıyla, rengârenk post-it’lerle biriktikçe ve hızlıca artan bir şekilde geliştikçe, kendimi bir fanusun içinde debelenirken bulmama şaşıp kalıyor, bu muhalif duruma hemen bir acil plan eylemi devreye sokmam gerektiğini kavrıyordum. Kışkırtıcı çare ise ta başından beri belliydi. Bir an evvel organize olmalı ve mantıklı bir yol izlemeli.

En azından bir eli işte bir eli hobide olan tüm çalışan kitleler gibi benim de çalışma hayatım sürerken edindiğim gelir ve olanaklarla oradan oraya nüksettiğim seyahat planlarıyla tıkır tıkır işliyordu. Ne parasal bir sorun yaşıyordum ne de gitmek istediğim yabancı ülkelere vize almakta. İş yaşantısının, işyerinin güvencesi her daim yanı başımdaydı. Yıllık ve kafalık izin hakları takvim yapraklarına düştüğünde, ajanda, mekân ve plan olabildiğince güzel yön buluyordu kendisine. Sadece bunlar mı? Değil tabi. Dert edinmeden çalışmak, düzenli bir kazanca sahip olmak hayatı pek güzel kolaylaştırıyordu. Nihayetinde ücret skalasındaki tepe nokta, tasarruf planları, bütçe ve yatırım organizasyonları her türlü tatil programları açısından stressiz bir ortam yaratıyordu.

BÜTÇE YAPMA, SAVRULMA, BÜTÇE, DAĞILMA

Ve fakat, bu parlak tablo günü geldiğinde emeklilik hayatına adım attığımda nasıl bir görüntüye sahip olacaktı? Ve hemen sonrasında ne türden değişimler yaşayacaktım? Görünen köy kılavuz istemez; hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı!

Evet, evet, büyük resmi görebiliyordum.

Emekli olduğumda büyük bir birikime sahip olmanın olanağı yoktu. Türkiye şartlarında aylık emekli gelirinden ne cacık olur ki! Tamam, yıllardır sağladığım emeğimin karşılığı olarak tavandan alacağım bir kazanç belki emeklilik hayatının kolay geçmesini sağlayacaktı ama kafamdaki gezi, seyahat planlarına yetebilecek miydi, bakalım? Üstelik 2012-2017 arasında yaşadığım finansal kriz bütün tarlaya soğanını ekmemiş, her bir haltın tuzu biberi olmamış mıydı? Ancak dirayetli olanlar çabalar, çırpınır her zaman kazanırdı. Evet, güç bela da olsa mavimtırak düzlüğe çıkabilmiştim. Ancak yeni alevli bir hayatın bana sürükleyici kucak açtığını görebiliyordum. İşte bunun için adını koymakta bir mahsur görmedim: HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!

Yakın eylem planım

Bisiklet edinmek ve yerli/dış gezegeni bisikletle turlamak emeklilik hayatımda gerçekleşmesi en olası, en yakın hayallerden biri. Her şeye karşın kısıtlı bir bütçe ve sadece kendi mevcut imkânlarımla ne kadarını başarabilirim bunu şimdiden kestirmek zor. Biliyorum büyük bir dünya turu için yeterli bir rezervim yok. Çuvalı karınca kararınca doldurmak için çok zamanım da. Üstelik bu projemi baştan sona varlıklarıyla destekleyecek, maceralarımı fonlayacak herhangi bir akrabamı da arkama alacak değilim.

Bunun yerine, gelecek 3-5 yıl, kendi öz kaynaklarımla ekonomide ve bütçede olabileceğin en iyisi ile yurtiçi gezilerine odaklanacağımı düşünüyorum. Bu sayede ülke sınırlarının ötesine geçmeden önce yollarda iyi bir deneyim kazanabileceğimi, doğada sürüş yaparken veya kamp yaparken karşılaşabileceğim türlü koşullarla mücadele edebilmeyi öğrenebileceğimi varsayıyorum.

İşte yakın eylem planımın ana hatları bu kadar basit ve hoş geliyor kulağa.

Ne zaman durduk yere yeni bir şey satın almaya girişecek olsam, gerek memleketin içinde, gerek Türkiye’nin kalın kırmızı çizgileriyle ayrıştırılmış sınırları ötesinde keşfedebileceğim uzak bölgelerde harcayabileceğim her $10’ı ekstra bir güne eşitleyeceğim fikri ağır basıyor ve şappadak o an’ı ruhumda hissediyor, o havalı yeni giyim-kuşama, o teknoloji harikası ekipmana, o her zaman işe yarar alete, ya da o gösterişli aksesuara ihtiyaç duymadığımı fark ediyor, satın almaktan birden vazgeçiyorum.

Rezerv… rezerve… vesaire…

Pekâlâ…

Önümde yeşeren ilk adım, gelecek 10 yılın gezi programını sekteye uğratmayacak bir tasarruf rezervini oluşturmak ve bu kumbaranın içindeki mangırları gün-be-gün büyütmek. Bunun için “Seyahat Fonu” isimli bir rezerv açabilir, emekli gelirimin %30’unu bu ihtiyat hesabına aktarabilirim. Zaman zaman sağlam görünüşlü yürüyüş batonlarından da destek aldığım hiking yanında esasen yumuşacık, renkli bir sele üstünde full-time gerçekleştireceğim yurtiçi turlarımın operasyonel harcamaları için ise aylık yaklaşık $200-$250 bir bütçeye ihtiyacım olabileceğini öngörüyorum. Çünkü sadece doğa yürüyüşü katkılı bir bisiklet yolcuğu değil, aynı zamanda içi envaı çeşit, uygun maliyetli yiyecek ve içecek malzemeleriyle doldurulmuş bir piknik sepeti ve yaban doğanın göbeğinde tesisten mahrum bir kamp olayı maliyet etkinliğine fayda sağlayacak diğer unsurlar da söz konusu.

Açıkçası, görüldüğü üzere, mübalağalı ek bir gelir sağlama peşinde koşturmam için bir nedenim yok. Ha, ola ki, hiç tasavvur etmediğim aksi bir durumla karşılaştım diyelim; (ki ben ani sürprizlere bayılırım), hemencecik bir çözüm planını devreye sokar, o da yetmez ise, kendisine manevi bir değer yüklemediğim bir eşyamı spot fiyatına elden çıkarabilirim.

Az önce kendimden pek de emin olarak fısıldadığım doğada kamp olayı benim bu turlardaki maliyet çözümümdeki en kıymetli anahtar olacaktır. Kalkıp bir 4/5 yıldızlı bir otel köşesinde, deniz – göl – orman manzaralı bir pansiyon odasında zır zır öten klima eşliğinde pineklemeyeceğim. Tabi çok gerekmediği, söz gelimi “dikkat buradan bir AYI çıkabilir” benzeri bir uyarıcıya rast gelmediğim sürece. (Şimdi dört ayaklı ayıcıklara saygım sonsuz da, iki ayaklı kocaoğlanlara ne demeli?)

Ayrıca o lokanta senin, bu lokanta benim deyip, sabah ve akşam öğünlerini böylesi doğuştan tezgâhlı, piyasaya göre daha pahalı mekânlarda karşılamayacağım. Ya ne yapacağım? Tabi ki, kendim pişirip kendim yiyeceğim. Hatice’de değil neticede az yapmadığım şey değil. İyi bir aşçı olduğumu övünerek buraya not düşebilirim. Kendime özgü mutfak sanatımı konuşturur, mevcut malzemelerden harika yemekler ortaya çıkarabilirim. Lakin ara sıra yöresel yemeklerin lezzetine bakmak hiç fena fikir değil. O zaman da arayacağım lüks restoranlar değil, salaş fakat sağlıklı lokantalar olacaktır.

Her şey bir yana; asla ihtiyaç duymadığım bir donanıma yatırım yapmayacak, gereksiz malzeme satın almayacağım. Hatta icap ettiğinde bisikletimin tepesinde bile keyifle istirahat edebilir, uyku moduna geçebilirim!

Velhasıl, bu gayenin üzerine titreyerek odaklanabilir, 10 yıllık bir zaman zarfında minimum $40.000 (yaklaşık 240.000,00- TL) kaynak oluşturabilirim. Her şey umduğum gibi yolunda giderse bu da benim yollarda birkaç yıl daha fazla olmamı sağlayabilecektir.

Fakat, hımm, ya şayet aylık $200 yol harcamalarım için yetmezse? Eh, öyleyse, darphaneye bir dilekçe yaz, yapıştır mevcudun üstüne ekstra $50 daha…

ŞİMDİ NE?

Diğer önemli şeyleri konuşmadan önce, öncelikli olarak kendime has, bağımsız bir yerleşim lokasyonu seçmeliyim. Yeter ki o güzide yer dünya ile bağlantımı koparmayacağım ve ihtiyaç duyduğum etraflı araştırmaları sörf yapabileceğim internet olanağını sunuyor olabilsin.

Yaşam merkezim?

Neden olmasın?

Üstelik kendimi en özgür hissedebileceğim ve vicdanen en rahat hareket edeceğim mekânların hası.

Evet, evet, Saros’ Körfezi’ndeki bahçeli, verandalı, deniz ve kır manzaralı yaşam merkezim benim aynı zamanda bu bisikletli yolculuklarımın idari binası, karargâhı (en- headquarter) olabilir.

İki farklı yol…

Memleketi ve ötesini bisikletle gezmenin hayali iki-üç haftalığına herhangi bir yere tatile gitme mantalitesinden farklıdır. Bilhassa çalışırken iş ve ücret güvenceli dinlence yerleşkesine gitmekten kat kat farklıdır. Tatil anlayışında seyahat sınırları olmaz, ancak olsa olsa zaman kısıtlaması olur. Fakat bisikletle yolculuk tatile gitmek değildir. Kişiye göre değişebilir ama bana göre bisikletli gezilerde ne seyahat sınırı vardır, ne de zaman. Sadece reel ekonomiye göre ilki zorlamaya girer, o kadar.

Tam da bu nedenle orijinal planımın sadık dostu olacak, yıllık hazırlayacağım bütçeye bağlı kalmaya gayret edeceğim. Diğer bir deyişle, materyal emeklilik gelirimin çerçevesi ve dağılımı, seyahat paketlerimi ya da tur projelerimi, bu doğrultuda formüle etmede önemli bir rol oynayacaktır.

ASLA VAZGEÇMEK YOK

Yıllar sonra şerefiyle emekli bir şahsiyet olmanın hakkıyla elde edeceğim düzenli bir gelir kaynağı, “gEZENTİ şEREF”in gezi planlarını hayata geçirecek, ona maddi memba oluşturacak ve hayalimdeki yolculuk anılarını bir Blog düzleminde paylaşmama katkı sağlayacaktır.

Bisikletli seyahatlerimi fonlamada asla yapmayacağım yegâne şey?

Cevabı basit aslında. Birilerinin sponsorluğunda gezmek. Özgür bir ruh olduğumdan, serüvenlerde yaşanacak özgürlüğün de cesaretin ve dayanıklılığın temel kaynağı olduğuna inanırım. İşte bu nedenle sponsor destekli spesifik organizasyonlara, projelere tahammül edemem. Birilerine bir şeyler kanıtlama merakım olmadığından ne sosyal medya abartılarına ne de basın önünde boy göstermeye ihtiyacım yok. Bir kulüp çevresinde grup gezilerine bile katılmamın imkânı yok. Bu ince konuları da zamanla irdeleyecek ve işleyeceğim için şimdilik üzerinde durmadan geçiyorum.

Şapkadan tavşan çıkarmak!

Aslında önce kendime, sonra da ben gibi kafada olan sevgili dostlara sınırlı kaynaklarla nasıl bisikletle seyahat edilebilir; atlas kafada, pusula cepte görmek, keşfedilmek istenen yerler doyasıya gezilip görülebilir; bütün bunlar katkısız, hiç destekleyici taraf olmadan, sadece kişinin kendi öz kaynaklarıyla başarılabilir, bunu göstermek, bunu kanıtlamak istiyorum.

Bu sava ulaşmak, (harcamalarımı kontrol altına alarak “non-stop”, yolculuklar yapabilme sevdası), biliyorum ki, hiç öyle göründüğü gibi kolay olmayacak. Belki haftalar, belki aylar alacak. Belki de ilk birkaç yıl boyunca ‘deneme ve yanılma’nın hamallığını yapacağım. Şüphesiz onlarca, yüzlerce hata yapacak, enerjimi boşa harcayacak ve kimi zaman har vurup harman savuracak, bazen de geçirdiğim zamanın dibine darı ekeceğim.

Her şeye rağmen, bol fotoğraflı hatıralarla dolu bu dirimsel engin tecrübeleri doğada ve yollarda sürprizlerle yaşamak bir bilgisayar ekranı önünde saatlerce oturup, fincan fincan kahve hüpletmekten daha güzel değil mi?    

Bir sonraki esintide görüşmek üzere

Mürekkebe banmış esintili Sevgilerimle,

Gezenti Şeref

***…***

(*) Önceki Makale: “Kapı Aralığı (Ütopya)

(*) Sonraki Makale: “Buradan Başlayalım

>>> [iÇERİKdİZİNİ]

error: Content is protected !!