Sırt Çantamı Alıp Yola Koyulmama 6 Hafta Kala: Ne Yapmalıyım?

İyi tavsiyelerde olsunlar… Yol dediğim bir uğultunun içinde. Kenar boyunca uzanan deniz. Yer gök sanki lebiderya su. Deniz, deniz, ah hava kuvvetlerinden havacı memur mavisi deniz! Sakın güneşimi yutma. Yutma güneşimi. Doğmasının tam zamanı. Asfalt yol duramıyor uğultudan. Tüm durağanların, sabitlerin, eve tıkışmışların, kulağı sağır. Kaybolma güneşim! Tam zamanıdır doğmanın.

Fihristim YOLA ÇIKMAK için tam 6 haftamın kaldığını söylüyor.

Ne demişti Mario Levi usta?

Kendileri gibi her geçen gün biraz daha çok yıpranan, eksilen, çöken evlerinde birilerinin yolunu boşu boşuna gözleyenler; gece otobüslerinden uyuyanlar, bu otobüslerin mola verdiği lokantalarda bir başka ayakta kalma savaşı verenler; hiç uyuyamayanlar, sarhoş bile olamayanlar; gece sokaklarında boza, salep, tavuklu ya da nohutlu pilav, köfte ekmek satarak çocuklarının okul masraflarını karşılamaya çalışan öğretmenler, tapu sicil memurları; sabahları, özellikle kış aylarında, gün ağarmadan, insanın içini donduran o ayaza çıkarak, eskilerin deyişiyle birkaç kuruş para için çalıştıkları fabrikalarda işbaşı yapmaya giden, sıcak bir yuvanın hayalini kuran, bedenlerini kullanmayı bedellerini ödedikleri hatalarla öğrenen genç kızlar; hasta başında bekleyenler, deliler ya da deli bilinenler, işsiz kocalarından yedikleri dayaklara rağmen hayat dirençlerini yitirmeyen hemşireler; muhallebicilerde, işkembecilerde biracılarda sabahı doğuran, itibarlarını ve özgüvenlerini kaybetmiş bankacılar, iflas etmiş, hiçbir işte dikiş tutturamadığı halde büyük kazançların hayalini kurmaktan vazgeçmeyen tüccarlar, balığa çıkanlar, balıktan dönenler, haldeki mezattan kazanabileceklerini kazananlar, kazanılanları tezgâhlarına taşımaya çalışan balıkçılar; parklarda öldürülme, tecavüze uğrama korkusuyla bir banka büzülüp geceyi geçirmeye çalışan sokak çocukları, ev kaçkınları; memleketlerini içten içe özleyen, esrar çekerek güzelleşmeye çalışan orospular, ancak hayattan büyük tokatlar yemişlere kendilerini açabilecek, bir erkeğin bedenine hapsolmuş kadınlar; geç vakitlere kadar çalışmak zorunda kalan marangozlar, gittikçe azalan, daha az ihtiyaç duyulan gomalak cila ustaları, kartvizit ve davetiye matbaacıları, bezgin tornacılar, eski arabaları yaşatmaya çalışan kaportacılar, oto tamircileri; içi boşaltılmış televizyon dizilerine tutku derecesinde bağlı kadınlar; pavyon müzisyenleri, şarkıcıları, müdavimleri, fedaileri; kabul görmemiş ressamlar, şairler, müzisyenler; intihar edemeyenler… Onların ortak tarafı bir yerlere gitme hayaliyle hayatlarını daha dayanılır kılmak olabilir miydi?

Gitmek… gitmek… gitmek…

Ya da…

Tüm hayallere rağmen hep aynı sınırların, bir kalıptan çıkmış kaskatı duvarların içinde kalmak…

Resim ne kadar tanıdık değil mi? Yoksa siz hiç daha önce görmemiş miydiniz? Yok, yok, mutlaka görmüşsünüzdür. Ama benim merak ettiğim, bu tarihi size en çok hangi duygu yaşatmıştı? Siz bu resmin neresindeydiniz?

Hani, adam arkadaşına, “Gezgin olsan şimdi, şuracıkta, ne yapardın, nerelere giderdin?” diye sorar da, “Gezgin olsam dünyanın altını üstüne getirir, en bilinmedik köşelerine kadar gider her yeri avucumun içine alırdım,” yanıtını veren arkadaşı, aynı soruyu kendisine yöneltince, yumruğunu çenesine dayar, düşünür, düşünür ve sonra ezinçle, “Ulan hıyar bana bir köşe mi bıraktın ki!” der ya; bu kafadarların ufuksuzluğu, kıvranışları o kadar da vahim değil aslında. Belki, gezme alışkanlıkları, “dünya nimetlerinden fayda sağlama” yönünde gösterdikleri arsız davranışları, “sırt çantasıyla doğada tabana kuvvet” kültürünün realiteleriyle alabildiğine sınırlandırılmış, ama, hiç değilse, “gezgin” olmayı düşlüyorlar.

Onların böyle bir erk sahibi olmaları durumunda bile lafta dünyanın ücra köşelerinden öteye gitmemelerine alaycı gülen günümüz cesaretsizleri, yazık ki, çok daha geri bir noktada…

Kıyaslanmayacak kadar çok geniş, uçsuz bucaksız, sonu olmayan bir “Yurtiçi/Dünya Turu” arzulamakta olmaları, bu saf gerçeği değiştirmediği gibi, pekiştiriyor da… Çünkü bu arzulara, “gezgin” olmak değil, “Yurtiçi/Dünya Turu”nun onlara pay vereceği ‘hakkıhuzurdan’ nasiplenmek dilenişi eşlik ediyor.

Ütopya!

Bir gezgin için; düşlerdeki şehirler, ülkeler ya da sınırları-yok ülkeler… Düşleri gerçeğe, yok olanı var olana çevirmek; sonra yeniden ve yeniden; sonra hep yeni düşler peşine düşmek macerasından yorgun düşüldüğünde de hiç vazgeçmeden yolları yeni hayallere bırakan kavram…

İşte burada, 6 haftanın pusula kertesi!

6 hafta sonra resmen gaza gelip “Doğada Tabana Kuvvet” güzergâhlarında yerimi alacağım!

Kış aylarının soğuk, titrek ve evecen halleri yüzünden inanılmaz derecede kaypak ve kararsız günler geçirmedim desem yalan olur. Maymun iştahlılık kanıma mı sirayet etti ne, tuttuğum her şeyi evirip çevirip durdum ve havada asılı güzergâh kararlarımı sürekli değiştirme eğilimine girdim.

Bunun daha fazlası az sonra…

O halde şimdilik, gelecek haftaya kadar neler planlıyorum onun listesini arz edeyim.

DÜZENE KOYMA

Organizasyon da diyebilirim kısaca. Yani düzenleme. Bir yanıyla bakıldığında 2016’dan beri fikriyat olarak geliştirdiğim somut her şey darmadağınık duruyor. Nedense tüm bu karışıklığı iyi bir stokçu gibi biriktirip sakladım aylarca. Ancak sırt çantalı turnelere de bir yerden başlamalı, değil mi?

Öncelikle hazırlamış olduğum ne kadar program varsa önüme koyacağım. İçlerinden seçeceklerimi bir sıraya dizecek ve hazırlık sürecini buna göre şekillendireceğim. Çapkın doğada, yaban hayatın sınırlarında ilk kez milli olmayacağım için işim öyle pek zor değil. Ancak duygulardan ziyade mevsimsel değişimleri göz önünde bulundurmam hem akılcı hem daha az yıpratıcı olacaktır. Yani havanın bunaltıcı derecede en sıcak olduğu bir dönemde güneye inmek ne denli akıl kârı? Şüphesiz bahar ayları bunun için daha elverişli. Su geçişleri olan bölgeler ise kış aylarının en riskli döneminin kulvarları. Bunları da sonbahar sonuna kadar uygulamam kaçınılmaz.

Bu haftanın planlaması bu: Kesin rotaları belirlemek ve yol planlarını çıkarmak… (Ama sürprizi bozmamak adına bunları gezi-foto hikâyelerimi anlatacağım makalelerin yayımlanacağı an’a kadar açıklamayacağım.)

Bu hafta ayrıca bir kumanda merkezi kuracağım yeri belirleyecek ve orada konuşlanacağım. Ancak yolculuk güzergâhım boyunca bir ortak alan ya da birden fazla merkezi yerleşimi belirleyip buralardan “gEZENTİ şEREF” ve açık dünya ile irtibatımı oluşturacağım.

TEKNOLOJİ

Telefon ve diğer iletişim, yazılım, GoPro gibi elektronik araçları edinmemekteki ısrarımı sürdürüyorum. Açıkçası teknolojiye pek ihtiyacım yok. En azından şimdilik. Test ettim sorunsuz işliyor. Ancak ileride bu fikrimi değiştirecek bir zenginlik hayatıma girerse o zaman yeniden düşünme fırsatım olabilir. Sahip olduğum Canon SX 610HS bana fazlasıyla yetiyor. Elden ele yıpranan haritalar biraz sorunlu olduğu için belki basit bir GPS cihazını düşünebilirim. Ancak harita üzerinde renkli kalemlerle markalamak, notlar almak da hoş bir duygu…

Türkiye sınırları içindeki turlarımda laptop ihtiyacım neredeyse sıfır. Her şeyimi kalem tutan elimle not ettiğimden, yazılması gerekenleri, Word, Excel ve diğer yardımcı dosyalarıma sonradan aktarabiliyorum. Evet, şahsen “gEZENTİ şEREF” Blog adresinde yayımlanması gecikmeli oluyor ama bu sorunumu yakın gelecekte her kayda değer ihtiyacımı bir yerde koruyabilecek, oldukça hafif, küçük ve ekonomik bir alet ile çözebileceğimi tasarlıyorum.

VAKSİNASYON

Yurtiçi turlarım için kendimi aşılatmaya lüzum duymuyorum. Zaten oldum bittim sivri uçlu iğnelerden nefret ederim. Hastane ortamlarını hiç mi hiç hazzetmem. Kapısından içeri sağlam girsem mutlaka hasta olur çıkarım. Küçükken de böyleydim. Sağlık merkezleri, mezarlıklar ve kamu kurumları bana göre bünyemin kaldırabileceği yerler değiller. Ne hastaları, hastalıkları ne de ölümleri, cenaze ritüellerini severim. Kamuya işim düşmediği sürece mesai binasına uğramam bile. Olabildiğince ben onlardan uzak, onlar benden uzak dursunlar, yeter…

Ancak yurt dışı turnelerim için iş değişiyor. Sıkı bir check-up, kan testleri, aşılama işlemlerinden geçmek ve gerekli ilaçları heybeye depolamak elzem.

VARIŞ NOKTALARI

Seyahat planlarımı az önce yukarıda belirttiğim gibi burada en ince detayına kadar vermeyeceğim. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki yapacağım turlar illaki matriks turlar olacaktır. Yani bir şehirde yapmak istediklerimi tamamlamadan bir diğerine geçmem diye bir kaidem yok. Entegrasyon önemli ama bölgeler arasında herhangi bir hiyerarşiyi planlamıyorum. Bazı rotalar ise uzun kulvarlardan ibaret olduğundan birden fazla kenti de sınırları içine alabiliyor. Buradaki amaç kentleri paşa gönlümün hükmettiği kadar gezip görmek değil; o seçili yürüyüş parkurunda ilerlemek ve turu kazasız belasız en iyi duygularla tamamlamak.

Seçenekler bol olduğundan bunları bir yılın programında minimize etmek bir hayli sıkıntılı. Eleyerek öne aldıklarım var, sonradan edindiğim bilgiler ışığında heyecanla ilave ettiklerim var…

Doğada Tabana Kuvvet” turlarımda çoğunlukla uzun süreli kamping konaklama mevcuttur. Varış noktalarımı belirleyeceğim “Doğada Tabana Kuvvet” tur güzergâhlarım belirli, uzun bir listeden ibaret, ama yalnızca tasarımdır; hepsi yapılabileceği gibi bir veya birden fazlası iptal edilebilir, şehir sınırlarının güzergâhı üzerinde yer alan bazı yerleşim birimleri, ‘off-road’ alanları günün ve iklim koşullarına göre değişebilir. Bunun için makalelerin linklerini takip etmenizi öneririm.

Kilometre ölçümleri ayrı ayrı hem kullanacağım araçların hem de iki sadık dostumun yapacağı yol mesafeleridir. Yolculuklarımda birbirinden farklı ulaşım araçları kullanılabileceğim gibi tura dayanıklı hayvan dostlara da ihtiyaç duyabilirim.

FİNANSAL MEZİYETLER

Elbette her bir tur için planladığım bir bütçe programı olacaktır. Hedef tasarruflar ile hedef harcamalar birbirini ayartmayacak şekilde yapılandırılacağından sırt çantalı turlarımı sorunsuz yürüteceğimden kuşku duymuyorum. Ne var ki hayatı dinamik geçen bir gezginin karşılaşabileceği sorunlar pekâlâ olabilir. Böylesi zorunlu ihtiyaç durumlarında nasıl bir kriz yönetimi uygulayacağım da bu planın eklentisinde mevcut olacaktır.

Tüm teknik ve finansal veriler aylık olarak takip edilecek ve bir rapor halinde sunuma hazır hale getirilecektir.

Böylece cepte en az para ile ne kadar çok yer görülebiliyormuş tüm dünya âleme alenen ilan edebileceğim…

İcabında “Doğada Tabana Kuvvet” en derin sevgi ve saygılarımla,

Gezenti Şeref

***…***

(*) Önceki Makale: “Çanlar Sırt Çantalı İçin Çalıyorsa Ütopya’ya Uğramadan Olmaz

(*) Sonraki Makale: “Sırt Çantasıyla Seyahat İdmanları

>>> [iÇERİK dİZİNİ]

error: Content is protected !!