STANPOLI YOLUNDA ~ Kumburgaz’dan Beylikdüzü’ne

Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Yolunda: Gün 3

Her sabah olduğu gibi 06:00’da uyandım. Nedense bedenim bir saat gibidir, telefonun alarmını kursam da hiç ihtiyaç duymam ona. Dün Büyükçekmece’ye, hatta Beylikdüzü’ne kadar gitmeyi zorlamadığım için ne kadar isabetli karar vermiş olduğumu anladım. Şaka maka bayağı yorulmuşum. Gece az sonra değineceğim meseleden uzak iyice dinlenmiş olmanın ve taze enerjiyle güne uyanmanın verdiği rahatlıkla kalktım ılık duşumu aldım. Sonrasında bir çırpıda giyinip kuşandım. Amacım trafik yoğunlaşmadan yola çıkıp Büyükçekmece’ye ulaşıncaya kadar mola vermeden pedallamak; oraya vardığımda ise benim meşhur çorbacıya uğrayıp sabah kahvaltısını en iyi şekilde yapmak.

Otelden ayrılmadan önce bir hatıra olsun diye kaldığım odadan bu fotoğrafları çektim. Genelde TV sabah haberleri her zamanki gibi karanlık. Zaten nicedir güzel haber dinlemeyi unuttuk.

Mütevazı otel odamın TV köşesi.

Neyse bu da aydınlık bir sabaha hazır olan kaskımın ve bafımın şerefine gelsin…

Olay, Olay, Olay…

Hazırlanıp bisikletimi park ettiğim yerden almaya gittiğimde çok tuhaf bir manzara ile karşılaştım. Arka tekerleğin lastiği inmişti ama tam olarak yerlerde sürünmüyordu. Konakladığım Deniz Hotel’de ise gece boyunca bitmek bilmeyen daaaan duuuun, baaam güm kapı kapamaları, şangır şungur şişe seslerine karışan taaaak tuuuk yüksek ‘high life’ topuklu ayakkabı sesleri ile sabahı sabah yaptım desem yeridir. Evet otelin diskosu sezon dolayısıyla kapalıymış ancak benim odanın yanındaki komşu odalar diskoyu aratmayacak cinstendi. Bütün gece ben uykumu derinleştirene kadar inleyip durdu.

Bu da benim şansım! Neyse hiçbir sıkıntılı havayı haddinden fazla büyütmek yüklü bisikletin lastiğinin sürprizlerle dolu patlamasından daha korkunç değil. Bu ayrıca benim için 2017’den beri ilk tecrübem. Kaç bin km yol almışım lastikler bir kere bile patlamamış. E tabi, bu da bir gün başıma gelecekti; maalesef bir bisiklet turcusu için hiçbir kaçarı yok bu meselenin.

Her neyse. Bendeki cinlik ya, herhangi bir müdahalede bulunmadım lastiğe. Bırak çantamdan onarma aletlerini çıkarıp tamir etmeye kalkışmayı, iç lastiğini bile yenisiyle değiştirmek işime gelmedi. Neticede pompamı aldım elime. Bastım havayı. Oh misler gibi sürdüm de sürdüm, sürdüm de sürdüm… Hem de Beylikdüzü’ne kadar…

Yola koyulmadan önce son bir hatıra fotoğrafı çektim otelin önünde.

[📷 Deniz Otel, Kumburgaz, Mart 2022.]

Kumburgaz’ı geçer geçmez emniyet şeridi sendromu yeniden başladı. Mimaroba’da lastikçileri geçtikçe “Acaba tekerleğe bir baktırsam mı?” diye düşünmedim değil. Sonra Mecidiyeköy’e kadar idare etsin, sonrasına bakarım dedim ve keza tamir teşebbüsünden harfiyen vaz caydım. Nitekim D-100’den sevinçle ayrılmamla “emniyet şeridi” kâbusu sona erdi.

MİMARSİNAN

Sahilden Mimarsinan’a geldim. Yeniden D-100’e çıktım ama kaldırımdan gidiyorum. Epeyce yol aldığımı düşünüyorum.

[📷 Mimarsinan, B.Çekmece, Mart 2022.]

Tırmanış rotası başladı…

En sonunda tepede benzinciyi görünce canım meyveli soda çekti. Durdum 10 dakika kadar mola verdim.

Büyükçekmece’ye yaklaştım sayılır.

BÜYÜKÇEKMECE

Gürültülü D-100…

Buranın yoğun trafiği hiç azalmıyor maalesef. Belki de şu kaldırımın üstünden gitmek en uygun tercih olabilir. Ne var ki, şasesi bozuk kaldırımın üstünde gördüğüm irili ufaklı çiviler, vidalar ve ufalanmış kırık cam parçaları anında bu sevdamdan vazgeçiriyor beni.

Büyükçekmece ilçe girişi…

Marmara denizinin üstünde uçan süt kırı bir martıyı resimlemek istedim, her ne kadar uzakta süzülüyor olsa da.

“Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin.” Can babanın ağzından.

Iıııı, ne iğrenç olmuş buralar… Menderes’ten bu yana İstanbul’un canına okuyan okuyana… Aklını kaybetmiş sağcı partilerin biri geliyor, diğeri gidiyor… Olan İstanbul’a oluyor… Taş üstüne taş, koca şehir gitgide çirkin bir beton mezarlığa dönüşüyor… İktidar kimin eline geçtiyse vur abalıya rant uğruna… Her boş alan sıfatı batasıca inşaat sahası…

Büyükçekmece sahili.

A, yoksa şu gördüğüm kıçı kırık inşaat meydanlığı askeriyenin orduevi mi (Büyükçekmece Astsubay Orduevi), yok canım sanmam, onu kaldırmazlar. O kesin yerli yerinde duruyordur. Çocukluğumda Zehra teyzem, terzi İbrahim eniştem ve diğer Hadımköylü komşular ile ne çok gelirdik o seçkin kampa. Ben illa bir muzırlık yapar herkesin işine daldığı bir anda kampın içinde gözden kaybolur, sota bir köşede veya askeri araçlardan birinin içinde saklanır, sonra ortaya çıkar teyzemin yüreğine indirirdim. Peşinen gönlünü alır, kahkahaya boğardım kendisini. Güzel günlerdi vesselam.

Büyükçekmece Gölü’nün Marmara Denizi ile birleştiği noktada

Karşı tarafta Büyükçekmece ile Mimarsinan köyü arasında yer alan tarihi taş köprü: Mimar Sinan Köprüsü, şimdilerde Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü diye anılır olmuş.

2017 sonbaharında Tekirdağ turunu yaparken üstünden geçmişliğim vardır bu köprünün.

Arkada hayal meyal görünen Mimarsinan Çimento Fabrikası.

80’li yıllarda, Albatros’tan yukarı Gürpınar’da yer alan Niyazi dayımın yazlığının balkonunda keyifle oturur, kırmızı güneşin batışıyla beraber derin hülyalara dalmış karşı kıyıyı (yani şu anda benim geçtiğim yeri) seyrederken o çimento fabrikasının göğe yükselen dumanına takılırdı gözlerim. İçim acır, sanayinin neden bu kadar su havzalarına yakın olması gerektiğini anlayamazdım. Etrafın grimsi beyazlığını mavilikler bile yeterince koruyamıyordu. Resmen çevre kirliliği yaratıyordu.

Vay çorbacılar!

Büyükçekmece’ye gelince şu meşhur çorbacıma (Selviler) gidip, adamakıllı bir kahvaltımı yapayım bari dedim. Malum önümde deve bağırtan yokuşu var. Ya böğüre böğüre pedal çevirip çıkacağım. Ya da yediklerime kolay sindirim kolaylığı sağlasın diye bisikleti yaklaşık 6 km itekleyerek tırmanacağım. Tabi ki ikinci yolu seçeceğimi şimdiden biliyorum.

Bir kâse çorba yetmedi, ikinciyi de gömdüm mideye. Hattı zatında acayip lezzetli bu restoranın çorbaları. Yolu buraya düşenlere şiddetle tavsiye ederim.

Pire🚲 de halinden oldukça memnun görünüyor. Zira onun da dinlenmeye ihtiyacı var. Canım benim, ya!

Uygulamalı göklere çıkma stajına hoş buldum

Hadi bakalım şimdi yediklerimi sindirme zamanı. Önümde ufak ufak yükselen deve bağırtan yokuşu anırdıkça anırıyor. Pedallamanın imkânı yok. Aynen düşündüğüm gibi itekliyorum bisikletimi.

Çık çık bitmiyor. Öyle bitecek gibi görünmüyor lanet yokuş. Daha önümde tırmanmam gereken bir ton yol varmış gibi pis pis sırıtıyor vaziyetime.

İlçenin çıkışından itibaren dik ve sert yokuş kas gücüne ihtiyaç duyuyor. Araçlar bile zorlanıyor bu tırmanışta…

Oh be, önünde sonunda büyük belayı atlattım sayılır, yarıdan fazlasını çıkmışım, şuracıkta da biraz soluklanayım diyorum.

Büyükçekmece’den Beylikdüzü’ne muazzam, 10 numara bir rampa…

Deniz manzarası yukarıdan muhteşem görünüyor.

Tepelerden Marmara denizinin ihtişamlı görünüşü…
Çekmece aşağılarda, çukurda kaldı…

Şu geldiğim yola, yürüyerek de olsa, canımı dişe takıp tırmandığım şu yokuşa bakar mısınız?

Burayı günde 2 kere çıksam ne göbiş kalır ne de beden yağları. Bir deri bir kemik kalırım valla!!

Ha gayret, aslanım, çok az kaldı!!!!!….

Aslında şuradan aşağıya salsam mı diye düşünmedim değil…

“Issız Adam” ruh halleri

İyi ki yağmur filan yok. Ne yapardım? Düşüncesi bile korkunç. Zaten bu yokuş ne sıcak havada çekilir ne sert kış koşullarında. Şansıma çok güzel bir havada sürüş yaptığımı söyleyebilirim. Bu sayede sık sık durup, patlak lastiğimi kontrol ediyor, gerektiğinde basıyorum havayı.

Artık zirveye yaklaştım sayılır…

Yoldan geçenler, “hello” diye selam veriyorlar. Ben de “size de merhaba” diye gülümsemeli yanıt verince bir hoş oluyorlar. Ülkemizde turcu doğaseveri çok az gördüklerinden bizleri hep yabancı sanıyorlar. Oysa son yıllarda gittikçe artan bir sayımız var bizim. Eskilerin birçoğu zaten bunu çoktan aşmış, sınırları geçip ecnebi ülkelere tur organize ediyorlar. Dünya turunda olan nice Türkiş bisikletli var. Sevindirici. Darısı benim başıma. 😊

Selam verenlere bir diyeceğim yokta, dan dun korna çalanlara takığım. Yüreğimi hoplatıyorlar zira.

Sanki güneş yakıyormuş gibi hissettim. Terledim bayağı, ondan olabilir tabii. Bulduğum bir gölgeye sığınıp dinlenmeye çekildim.

“Get la, işin gücün mü yok allasen” diye çığlık atan o bakışları görebiliyorum…

İçtiğim suyun haddi hesabı yok…

Su ömürdür. Hayat kurtarır.

Bir başka ifadeyle dehidrasyon yaşamamak adına kâfi derece de su tüketmek bir şey değil de sonrası çok fena. Benzinci bulana dek akla karayı seçmek zorunda kalmak… Okey; doğada olunca bir şekilde ve hatta çok rahat bir türde çözüm bulunuyor, lakin bu kalabalık şehirleri onun için sevmiyorum.

Suyu biberondan içmek bebeklikten gelen bir alışkanlık…

Tüyap Fuar Merkezi yakınındaki 230 metre yüksekliğindeki TV Kulesi… (Dünya’nın on yedinci, Avrupa’nın dördüncü ve İstanbul’un en yüksek üçüncü televizyon kulesidir.)

Zirveye ulaştım. Büyükçekmece pedallarımın altında…

Aşağıdaki betonla bu betonun arasında ne fark var? Beton betondur işte. 🙁

BEYLİKDÜZÜ

Aheste aheste yaklaşık 200 metre rakıma 1,5 saatte yürüyerek çıktım ve kan ter içinde kalmış bedenimi, Çanakkale domatesi gibi kızarmış yüzümle birlikte Beylikdüzü-Zincirlikuyu metrobüsüne attım. Öncesinde biraz debelleşmeli asansör kavgası vermiş olsam da umurumda değildi. “Vay efendim o bisiklet asansöre girer miymiş!!” … “Bak şimdi bozacakmışım asansörü!!!” hırlamaları arasında kendilerine derdimi İngilizce anlatmaya kalkınca Fransız olmuş halkım benim yabancı olduğuma kanaat getirmiş olmalı ki gönüllerince salladılar ‘terbiyeli’ küfürlerini… Yurdum insanı ile gereksiz takışmayı pek sevmediğimden oralı bile olmadım tabii.

Nihayet yorucu bir Metrobüs seyahatinden sonra Mecidiyeköy’e ulaştım.

Babaeski’den başlayıp Çorlu ve Kumburgaz ile devam eden yolculuğum burada nihayete erdi (bugünkü tur mesafesi: 23,6 km / 161,5 km); ve bundan böyle sıradaki İstanbul rotalarına çevirebilirim yüzümü.

TUR ile İLGİLİ DETAYLAR

[📷] Tur Tarihi: 26.03.2022; Cumartesi

ROTA: KUMBURGAZ >> Güzelce >> Mimarsinan >> Büyükçekmece >> BEYLİKDÜZÜ >> {Beylikdüzü ~ Mecidiyeköy Metrobüs} >> KUMBURGAZ

Turun Niteliği: “Bisikletle Türkiye -01” ~ DERSAADET ŞEHRİNE DOĞRU- 3. Gün: Kumburgaz’dan hareket edip Beylikdüzü’ne, oradan da Metrobüs ile Mecidiyeköy’e varış

Toplam Tur Mesafesi: 58,6 km

Tur Bisiklet Mesafesi: 23,6 km

Toplam Araç Mesafesi: 35,0 km

Kullanılan Ulaşım Aracı: İETT Metrobüs

Toplam Tur Zamanı: 6 saat 30 dakika (08:00~14:30)

Toplam Bisiklet Zamanı: 4 saat 30 dakika (& Molalar: 2 saat)

Hava Sıcaklığı: 14°C (Parçalı bulutlu ve güneşli)

Ortalama Hız: 11.80 km

Maksimum Hız: 41.00 km

Yapılan Harcamaların Detayı

Ulaşım11,40 TL

Konaklama0,00 TL

Yeme & İçme50,00 TL

Diğer1,60 TL

Toplam Harcama63,00 TL

***…***

(*) Önceki Makale: STANPOLI YOLUNDA ~ 2’nci Durağım Kumburgaz

(*) Sonraki Makale: Belleğimde İstanbul Hatıralar Kolonyası

Bir sonraki “İstanbul Gezileri” ajandasında görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Şeref

**GBT~2022/061**

>>> [iÇERİKdİZİNİ]

error: Content is protected !!