Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Gezileri: Topkapı Sarayı
Bisikletim #pire🚲 ile Türkiye Turları ~ “İstanbul” gezilerimin kapsamında yer alan “Topkapı Sarayı Müzesi: Dördüncü Avlu” ziyaretinden notlar…

Saray-ı Cedid… Yeni Saray Müzesi… Topkapı Sarayı Müzesi…
Dördüncü Avlu

Saray’ın Üçüncü Avlusu’ndan, binaların arasından, minyatürlerin bulunduğu kanattan, Dördüncü Avlu’ya, Sofa-i Hümayun’a geçiyoruz.

Artık yalnızca sultana ait özel alanda olmanın özelliğini yaşıyoruz. Burada, denize doğru, çeşitli padişahların yaptırdığı çok güzel köşkler yer alıyor.
Sol tarafımızda, Haliç’e bakan tarafta “Revan Köşkü”, “Bağdat Köşkü”, “Kameriye Köşkleri”, “İncirlik Bahçesi”, “Fil Bahçesi” ve altta “Lale Bahçesi”. Bu bahçede “Hekimbaşı Odası” ya da “Baş Lala Kulesi”, “Sofa Köşkü” ve “Sünnet Odası” denilen yapılar var.
Sağda Marmara Denizi’ne bakan tarafta ise “Mecidiye Köşkü” ve “Sofa Camisi” var. Mecidiye Köşkü’nün alt katı denize nazır, Marmara manzaralı bir restoran.
Şu anda durduğumuz noktaya göre solumuzda kalan beyaz badanalı yapı, Fatih zamanında Saray’ı çeviren surların üzerine inşa edilmiş Hekimbaşı Odası. Sultan Abdülmecit zamanında yapılan değişiklerle bugünkü görünümünü almış kule iki katlı bir bina. Dört cephesinin etrafında birer geniş pencere ve ön cephesinde demirden bir kapı yer alıyor. Yapıya Hekimbaşı Odası denmesi, padişaha ve ailesine sağlık hizmeti veren hekimbaşının burada görev yapmış olmasından kaynaklanıyor.
[📷 Sofa Camisi, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Dördüncü Avlu’ya girdikten sonra yönümüzü sağa, Marmara’ya çeviriyoruz. Ve buradaki eşsiz mavilikleri seyreden Sofa Camisi ile başlıyoruz.

Sofa Ocağı denilen koğuşun ve Mecidiye Köşkü’nün yanında bulunan camiyi II. Mahmut yaptırmış. Abdülmecit tarafından tamir ettirilen cami kesme taştan kare planlı olup, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülü. Minaresi kesme taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli.

Caminin hemen yanında Mecidiye Köşkü ile aynı dönemde, 19’uncu yüzyıl ortalarında, Batı tarzında yapılmış olan Esvab Odası bulunuyor. Padişah, kutsal emanetleri ziyaret etmeden önce burada giyinirmiş.
Dördüncü Avlu Gezintisi

Mecidiye Köşkü restorasyonda. Gezemeyeceğiz. O halde şimdi Çarli’yi takip edelim. Bakalım bizi nereye götürecek?

Oğlum, getire getire bizi kapısına kilit vurulmuş bir yere mi getirdin? Tamam korku filmlerine benziyor. İçerde birisi, birileri var mı? Kıralım mı?
[📷 Sofa Köşkü, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Tamam. Kapıyı kırıp içeri dalmaktan vazgeçtik. Hemen etrafında bir tur; geldik mi bir köşk kapısına. Hah, bak bu oldu işte.
Burası alttaki avluya da açılan Sofa Köşkü ya da Kara Mustafa Köşkü. 17’nci yüzyıl sonuna doğru Sadrazam Kara Mustafa Paşa döneminde yapıldığı için onun adıyla da anılıyor. Bu köşk büyük olasılıkla, III. Ahmet’in Lale Devri’nde düzenlediği lale bahçesinde, bu güzel çiçekleri daha iyi seyredebilmek için yapılmış bir binadır. Belki de lale festivali ve bahçede düzenlenen oyunlar esnasında padişaha tribün görevi de görmüştür.

Sofa Köşkü’nün bir odası. Tüller kapattığı için deniz manzarasını ve lale bahçesini göremiyoruz. Zaten güvenlikçi abi de zoraki izin verdi. Çekelim, çıkalım.
[📷 Bağdat Köşkü, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Şimdi sol taraftaki köşklere doğru ilerleyelim. Bunlardan Bağdat Köşkü terasın uç kısmında yer alıyor. 1639 yılında, IV. Murat tarafından Bağdat fethini kutlamak için yaptırılmış. Geniş bir sundurmaya sahip çatısı bir seri sütun tarafından taşınmaktadır. Hem dış cephesi hem de iç mekân duvarları mavi-beyaz çiniler ile kaplı. Çinilerden bazıları köşkten daha eskiye tarihleniyor.

Vuvvv. Teras felaket kalabalık. Tıpkı bayram arifelerindeki ana baba günü gibi. Bakalım aralarından sıyrılıp içeri girebilecek miyiz?

Köşkün bahçesindeki bu fıskiyeli havuz da çok sevimli görünüyor. Yalnız içinde suyu yok. Susuz havuz. 😊

Yukarı terasa çıkan merdiven alternatifi seç seç beğen diye haykırıyor. Biz sanırım sağdakini alıp öyle tırmanacağız.

Köşklerin bulunduğu alanın arkası bahçe gezegenine açılan masallardaki avlulara benziyor. Burada da kaybolmanın ihtimali sıfır. Her yere yönlendirme işaretlerinden dikmişler. Ama tabi sırasını sen kendin özgürce seçiyorsun.
[📷 Revan Köşkü, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Biz bir Mimar Kasım Ağa eseri olan Revan Köşkü’nden devam edelim dedik… İçerisi yine tıklım tıklım. Yapacak bir şey yok. Metrobüs hattının otobüslerine benzer biçimde ittire kaktıra ilerleyeceğiz.
Dördüncü avlunun gözdelerinden olan bu köşk, kutsal emanetler bölümünün bitişiğinde yer alıyor.

Bu sekizgen planlı, dışı mermer içi ise İznik çinileri ile kaplı bir köşkten ibaret. IV. Murat tarafından Revan şehrinin, (bugün Ermenistan’ın başkenti olan Erivan), fethinin anısına yaptırılmış.

Sultanların sarıkları bir dönem burada muhafaza edildiğinden, Revan Köşkü aynı zamanda, “Sarık Odası” olarak da adlandırılmış. Has odanın yılda bir büyük temizliği esnasında, hırka-i şerif ve diğer kutsal emanetler buraya konurmuş.
Ortam aydınlatmasına özel önem verilmiş. Üst pencereler çok zarif vitraylarla süslenmiş. Pencere kapakları da sedef kakma usulü ile süslenmiş. Kubbesi altın yaldızla işli. Kubbe kenarında, tavan nakışları deri üzerine yapılmış.
[📷 Dördüncü Avlu Havuzu, Topkapı Sarayı, (Mart 2022).]

Bağdat ve Revan Köşkleri arasında mermer bir teras, iftariye ve büyükçe bir havuz var. Karşıda Hırka-i Saadet Dairesi, peygamberden ve ilk halifelerden kalmış kutsal emanetlerin (I. Selim’in Mısır seferinden dönerken Mekke’den getirdiği emanetler) saklandığı bölüm yer alıyor. Ayrıca, Batıya bakan terasın yanında, Sultan İbrahim’in yaptırdığı Sünnet Odası bulunuyor. Az sonra bu köşke de teşrif edeceğiz.
Fotoğrafta karşıda görünen afralı çardak Sultan İbrahim (1640–1648) döneminde yapılmış, “İftariye Kameriyesi”, yani “Mehtaplık”.
Kameriye şeklinde olan bu tombak köşk, çıkıntı yapan konumuyla mermerlikten biraz ayrılmış görünüyor. Alttaki bahçeler ile Haliç ve Galata’ya hâkim bir konuma getirilmiş. Ramazan aylarında padişahların burada iftar ettiği düşünülüyor. Bu nedenle “İftariye” adını almış olmalı. Yaz aylarına rastlayan bayram törenlerinde padişahların Enderunluların bayram tebriklerini burada kabul ettiği ve aşağı bahçede yapılan spor gösterilerini seyrettiği yer olarak da tarihlere geçmiş.
[📷 Sünnet Odası, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Geldik mi Sünnet Köşkü’ne? Oda diyenler de var. Ha o, ha bu, fark etmez; hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Saray’ın Galata’ya bakan en gösterişli cephesinde yer alan yazlık köşkün, bir rivayete göre Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-1566) yapıldığı düşünülmektedir. Bir diğer iddia da 1641 yılında Deli İbrahim tarafından yaptırıldığı.
Dikdörtgen planlı bu köşkün iç ve dış duvarları İznik çinileri ile kaplı. Dış duvarındaki bu çeşme ise oldukça büyüleyici. İnsan gözlerini ayırmadan dakikalarca seyreder.


Öyle bir yerdeyiz ki… Önümüzde İftariye Kameriyesi, gerimizde mermer sofa… Sağ yanımızda terasın havuzu, sol yanımızda ise İncirlik Bahçesi… Onun da biraz ötesinde Fil Bahçesi…
Bu sultanlar yaşamasını biliyorlarmış vesselam. Eh, tabi biraz değil epeyce halktan uzak tabii. Bir tarafta şaşaa, debdebe, ihtişam, varsıllık ve saltanat ruhu, diğer tarafta ezilen, sefaletle boğuşan yoksullar, emekçiler, dünyanın gerçek sahipleri, halkı ta kendisi.
İmparatorluklar çağı böyle maalesef. %10 kaymak tabaka pastanın en büyüğüne konarken, %90 çoğunluk bırakın pastadan pay almayı, açlıktan, sefil hayattan sağ kalıp kurtuluyorsa ne âlâ. Ondan sonra bizim tarih derslerimizde varsın destanlar, malı götüren savaşlar, coğrafyaların orasına burasına düzenlen seferler. Ne adına? Bir hanedanlık adına.
Aradan sıyrılmayı başaran dalkavuklara ise sözüm çok da… Biz, neyse masalımıza devam edelim…
[📷 Sünnet Köşkü, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

İçeri giriyoruz.

Padişahın yazlık odası olarak tasarlanmış bu saray köşkünün, geç bir dönemde, Sünnet Odası olarak anılmasının sebebi, III. Ahmet’in (1703–1730) şehzadelerinin sünneti sırasında bu köşkün kullanılmış olması nedeniyleymiş.

İşte yeniden havuzun etrafında toplaştık… Buyurun ıslak ıslak Saray mitingine… Gündüzün nemi mi düşmüş gözlerine? Ne olur bakma öyle… 😊

Bu çardak da kesin havuz başı sefasında şarabını yudumlayan padişahın saltanat resmidir…
IV. Avlu’dan Haliç & Marmara Manzaraları

Hep kara surlarını bisikletimle fırdolayı turladığım zamanlarda Kennedy Caddesi’nden bakıp görürdüm insan topluluklarını. Şimdi o seyir terasında ben de olsaydım diye iç çekerdim.
İşte şu anda ailemle birlikte bu hayalimi gerçekleştiriyorum. Oğlum Çarli ile birlikte verdik arkamızı, dayadık sırtımızı Galata’ya doğru.

Uzaktan bir arabalı vapuru geçer Gülhane Parkı’nın önünden Sarayburnu’na doğru.
Altta, Sirkeci Garı ile Gülhane Parkı arasında kalan, dışarıdan pek de görülemeyen tarihi bir bina var: Demirkapı Kışlası Karargâh Binası. Ama biz bu fırsat, bu fırsattır diyerek terastan çok net görebiliyoruz.
Demirkapı Kışlası, 19’uncu yüzyılın ilk yarısında (1840 civarı) askeri kışla olarak yapılmış. Günümüzde MSB Tedarik Bölge Başkanlığı olarak kullanılıyor. Ortasında tarihi bir cami var; adı Tıbbiye Camisi. Aslında bina en iyi Harem-Sirkeci arabalı vapuru Sirkeci iskelesine yaklaşırken görülür. Binaya Sirkeci garı arkasından Gülhane Parkı’nın alt ucundaki sur kapısından geçince yaklaşmak mümkün. Bu sur kapısında Abdülhamit’in 1877’de yaptırdığı görkemli bir çeşme de yer alıyor. (Daha önce yaptığım turlardan biliyorum.)
Denize yakın yerdeki yapı ise eski Sepetçiler Kasrı…
Karşıda Galata Kulesi tüm abidemsi havasıyla ben halen buradayım diyor. Karaköy’den Tophane’ye, Galata’dan, Pera’ya İstanbul ayaklarımızın altında.

Objektifimizi biraz daha yakınlaştırıp öyle seyredelim şu güzelliği.



[📷 İftariye Kameriyesi, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Sultan İbrahim (1640–1648) döneminde, Bağdat Köşkü ile Sünnet Odası arasındaki taşlığın kenarına bir çıkıntı şeklinde yapılmış olan bu yer, kameriye şeklinde olan tombak köşk, çıkıntı yapan konumuyla mermerlikten ayrılmış, alttaki bahçeler ile Haliç ve Galata’ya hâkim bir konuma getirilmiş.
Yaldızlı bakırdan dört sütunu İftariye Kameriyesi, adını padişahın ramazanlarda iftarı beklediği yer olmasından ötürü almakla birlikte yaz günlerinde gölgelik, yaz gecelerinde ise mehtaplık olarak kullanılmış olma ihtimali de çok yüksek geldi bana.
Şuraya birkaç sandalye atıp bir puro tüttürseydik ya denize karşı…
[📷 Bağdat Köşkü, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Neyse; biz yine kaldığımız yerden devam edelim. Hani şu terasın en ucundaki köşk vardı ya, şimdi oraya doğru ilerleyelim. Haliç’İ temel alırsak, İftariye Kameriyesi’nin soluna düşüyor Bağdat Köşkü.
Kitabesi Revan Köşkü ile aynı olan Bağdat Köşkü’nün yapımına, IV. Murat Bağdat seferine giderken başlanmış ve 1639 yılında da yapımı bitirilmiş. Ancak Naima’nın yazdıklarından köşkün iç mekanındaki süslemelerine IV. Murat’ın ölümünden sonra da bir süre daha devam edildiği anlaşılıyor.
Bağdat Köşkü’nün plan şeması yine IV. Murat tarafından yaptırılmış olan Revan Köşkü’nün planı ile büyük benzerlik gösteriyor. Köşkün planı, kubbeli mekânın dört eyvanla genişletildiği sekizgen şemadan oluşuyor.
Eyvanların mekândan daha fazla yararlanabilmek hatta manzara yönlerini artırmak amacıyla kullanıldığı düşünülebiliriz.
[📷 Bağdat Köşkü, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

İç ve dış dekorasyonu ile klâsik Osmanlı sanatının en yüksek noktasını temsil edebilecek özelliklere sahip olan Bağdat Köşkü’nde kullanılan çinilerin, o döneme ait ahkam defterleri eksik olduğundan nerede yaptırıldığı saptanamamıştır. Bu dönemdeki Osmanlı çiniciliğinin en seçkin örnekleri olarak gösterilen bu çiniler bir önceki yüzyılda yapılmış çinilerle karıştırılarak kullanılmış olabilir. Öte yandan köşkün iç ve dış mekanlarında boya ve sıva yerine renkli mermerlerle beraber çini kullanımı, değişime karşı bir tutum olarak da kabul edilebilir. Zira bu yapılar için çini, sürekli kullanımı gerektiren bir kaplama malzemesi olarak tercih edilmiştir. Köşkün tavan süslemeleriyle de klasik devrin tesiri altında kaldığı ve bunların XVII. yüzyılın ilk yarısının en önemli tavan süslemeleri olarak değerlendirilmelerine karşın cephe kaplama biçimlerindeki yenilik, köşkte klasik Osmanlı sanatıyla beraber yeni arayışların da etkili olduğunu göstermektedir.
Köşk günlük saray yaşamında padişahın sabah namazından sonra kahvesini içtiği dinlenme mekânı olduğu gibi önemli tarihi olaylara da sahne olmuştur.
Sonraki dönemlerde I. Abdülhamit (1774-1789) ve III. Selim (1789-1807) dönemlerinde köşk, Has Oda’nın kütüphanesi olarak kullanılmıştır.
Sultan I. Abdülaziz döneminde (1830-1876) köşkün revaklarının arası ahşap doğramalı camekanlarla kapatılmıştır. Sultan V. Mehmet Reşat döneminde (1912) revaklar arasındaki ahşap doğramalar kaldırtılmış fakat 1939 yılında bu revakların arası, demir doğramalı camekanlarla kapatılmıştır. 1972 yılında da bu demir doğramalar tekrar kaldırılarak Bağdat Köşkü bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
Bağdat Köşkü’nün İç Dekorasyonu
Kesme taştan inşa edilmiş yapının kaide kısmındaki taş örgüler kaplanmamıştır. Asıl köşk katında ise duvarlar mermer kaplamaların ardında gizlenmiştir. Köşkün revaklarını oluşturan kemerler beyaz mermer ve kırmızı Hereke taşından örülmüştür. Kemerler arasında kalan beyaz mermer yüzeylerin içine de kemer bingilerinin üzerine gelecek biçimde hem içte hem dışta dairesel kırmızı porfir kakılmıştır. Revakı oluşturan kemerler beyaz mermer sütunlardan olup, başlıkları badem motiflidir. Revakın döşemesi kesme taşla kaplanmış tavanı ise çıtalarla bezenmiş ve yeşile boyanmış ahşap kaplamadır. Revak sütunları arasında beyaz mermerden yapılmış şebekeli korkuluklar yer alır. Dış cephe alt pencerenin üst kotundan sonra beyaz zemin üzerine enginar ve nar çiçekleriyle bezenmiş çinilerle kaplanmıştır.
Alt pencere ile baş pencereler çift sıra giden mavi renkli bordürlerle çerçevelenmiştir. Köşkün iç mekânı ise pencere ve kapı söveleri ile dolap kapakları dışında zeminden kubbe kasnağına kadar çinilerle kaplanmıştır. Alt pencerelerin üst hizasında köşkün duvarları boyunca devam eden çini kitabede ayetler yer almaktadır.
Bağdat köşkünün kapı ve pencereleri ile dolap kapakları abanoz ağacından yapılmıştır. Köşkün asıl kapısı dışındaki diğer üç kapısı ile pencere ve dolap kapakları fildişi sedef ve bağa kakmalıdır. Zemin altıgen tuğla kaplanmış olup alt pencerenin parmaklıkları da geometrik formlu şebekelerden oluşmaktadır. [Kaynak: Vikipedi]
Topkapı Sarayı’ndan Haliç

“İstanbul, Haliç’in yüzü suyu hürmetine İstanbul olmuştur” denir. Haliç gibi doğal bir limana sahip olduğu için, İstanbul’un bu kadar önemli bir şehir olduğu kabul edilir.
Aslında Haliç, coğrafi bir terim. Arapça kökenli. Eğer denize kavuşan bir akarsu varsa ve deniz o akarsuyun yatağını işgal ediyorsa bu coğrafi oluşuma haliç deniliyor. Zaman içinde bu terim, özel bir isme dönüşmüş.
Haliç’in bir diğer adı olan Altın Boynuz’un (Golden Horn) kaynağına ait farklı rivayetlerden birine göre, Miletoslu Hesiakos, buranın adının şehrin kurucusunun annesi olan Keras’tan geldiğini söylermiş. Keras da boynuz demekmiş.
Yunan coğrafyacı ve filozof Strabon’a göre kuzeyden gelen dereler (Alibey ve Kağıthane dereleri) bir geyik boynuzunu andırdığı için bu adı almış.
Peki, boynuz niye altından? O da Marmara’dan Haliç’e kaçan palamutların yarattığı bolluk bereketle açıklanıyor.

Önde Galata Köprüsü, arkasında Haliç Metro Köprüsü ve çok daha ileride Atatürk Köprüsü (Unkapanı Köprüsü).
Fotoğrafta yer almıyor ama onun da ilerisinde Ayvansaray bölgesinde yer alan bir köprü daha var: Haliç Köprüsü…

[📷 İncirlik Bahçesi, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Terasın İftariye Kameriyesi ile Hekimbaşı Kulesi arasında, bahçede yer alan dördüncü avlu havuzu.
İftariye köşkünden aşağı doğru baktığımızda havuzlu olan bu bahçe İncirlik Bahçesi, daha aşağıda ve daha geniş olan ise Fil Bahçesi’dir. Vakti zamanında çeşitli yabani hayvanlarla birlikte fil beslendiği için bu adı aldığı iddia ediliyor.



Havuz başı mitingi bitmiş görünüyor… Burayı bir de su doldurulmuş, fıskiyeli filan görmek lazım. Görür müyüz?

Buradan aşağı Lale Bahçesi’ne tekrar indiğimizde Gülhane Parkı’na da ne kadar yaklaştığımızı görebiliyoruz.
[📷 408 No’lu Kapı, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Şimdi bu kapıdan en alttaki avluya geçeceğiz. Geçeceğiz geçmesine de, aile erkanım yine almış başını farklı yöne doğru yön çiziyorlar. Bunun sebebi onların biraz benim gerimde kalıp etrafı gecikmeli gezdiklerinden. Aslında bu döndükleri yer, benim az önce fotoğrafladığım lale bahçesinin fıskiyeli havuz köşesi.
OK. Aşağıda görüşürüz nasıl olsa.
Sofa Köşkü’nü birleştiren kemerli girişin 408 numarası neyi ifade ediyor, öğrenemedim.
Merdivenlerden inince Aslanlı Bahçe’ye de inmiş sayılıyorum.


İşte Mustafa Paşa Köşkü’nün merdivenlerinden iner inmez çektiğim bu fotoğraf kimsesizliğin de bir fotoğrafı aslında. Harika.
Aslanlı Bahçe ve burada bulunan köşkler bence Saray’da en keyifli ve tarihi hissettiren yerlerden birisi. Bir bahçe, yanında eski Osmanlı tarzıyla inşa edilmiş köşkler, üstünde havuz ve aslan heykelleriyle gerçekten görülmesi gereken bir yer.
[📷 Sofa Köşkü, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Bizimkilerden bir görüntü yok hâlâ… Beni mi arıyorlar yoksa? Kaybettik birbirimizi…
Ben burdayıııım!!!
[📷 Sofa Köşkü, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Bakımlı çimlerden oluşan güzel bir alandayım. Tuhaf bir şekilde bu kısma pek fazla turist inmiyor. Neden acaba?
Bence çok şey kaçırıyorlar. Yoksa her şey terastan İstanbul’u seyretmek değil. Çık Galata Kulesine, oradan da seyredersin İstanbul sevdasını.

Bizimkiler de gelse artık. Bak, yorulanlara dinlenmek için bir yığın banklar koymuşlar. Üstelik rezervasyona da gerek yok hani.
[📷 Gotlar Sütunu, Gülhane Parkı, (Mart 2022).]

Topkapı Sarayı’nın dış bahçesinde o eski tanıdık sütunla karşılaşmanın eksantrik heyecanı… Yani İstanbul’da en sevdiğim parklardan Gülhane Parkı’nın Sarayburnu girişinde bulunan ve Roma devrinden günümüze hiç değişikliğe uğramadan gelen en eski abide ile kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Gotlar Sütunu, etrafını saran yüksek ağaçlar arasına saklanmış gibi duruyor.
Detaylar “Gülhane Parkı” turunda…
Şimdilik buradan resmini çekmekle yetinelim…


Ooooo… Aile meclisimin üyeleri de sonunda Sofa Köşkü merdivenlerinden inerek Aslanlı Bahçe’yi onurlandırıyorlar.
Oğul dediğin böyle olmalı. Anaya destek vermek hayatın en anlamlı parçası.
Koca ne yapar? O da olan biteni fotoğraflar. Yoksa hatıra arşivleri albümü nasıl doldurulacak?!

Merdivenbaşı Kasrı’nda yeryüzüyle buluşmanın keyfi…

Burası Gülhane Parkı’na geçişi sağlayan kapı. Çarli de nasıl geçebiliriz diye DaVincivari matematik, geometrik hesabı yapmanın derdinde. Ancak Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok; güzelim kapı ziyaretçilere kapalı. Nedeni nedendir bilinmez? Halbuki buradan da Saray’ın bu eski-yeni dünyası ile de buluşabilir, buradan çeşitli müzelere akabilirdik.
[📷 Gülhane Kapısı, Topkapı Sarayı Dördüncü Avlu, (Mart 2022).]

Sarayburnu’na da geçişi sağlayan anıtsal kapı içeriden görüldüğü kadarıyla. Asıl olarak parktan bu cepheye çekilmesi gereken bir kapı olduğunu ilave etmeliyim.
Ancak Topkapı Sarayı gezimiz burada bu noktada sonlanıyor.
***Dördüncü Avlu’nun Sonu***

Tekrar geri dönüyor, Bâbü’s-Saâde Akağalar Kapısı’ndan çıkıp Alay Meydanı’na dönüyoruz.
[📷 Bâb-üs-Saâde Kapısı, Topkapı Sarayı, (Mart 2022).]

Mutluluk Kapısı’ndan Divan Meydanı’na girdiğimizde bir karar aşamasındayız.
Ağaçlı yolun sağında Osman Hamdi Bey yokuşu var. İstersek buraya açılan kapıyı kullanıp aşağıya inebiliriz. O zaman solda Osmanlı’da para basımı, altın ve gümüş eşya, sikke ve mücevher imalathanesi olan Darphane-i Âmire yapısını, sağda da Arkeoloji Müzesi’ni görebiliriz.
Hem Darphane’yi hem de Arkeoloji Müzesi ve içindeki diğer müzeleri ziyaret etmeyi bir başka güne bırakıyoruz. Bu sebeple en başta girdiğimiz Saltanat Kapısı’ndan çıkıp Sultanahmet Meydanı’na dönmeye karar verdik. Hedefimiz midemize bayram yaptırmak.
Topkapı Sarayı ziyareti bir festivalden farksız. Yeterince yorulduğumuzu itiraf etmeliyim. Hayatımızda ilk defa bu kadar teferruatlı gezdiğimizi hatırlıyorum.
Üstelik eksik bıraktığımız birçok parçayı da bir başka sefer tamamlarız diye umut ediyoruz. Aya İrini Kilisesi, Harem, Müze Koleksiyonları, Saatler, Tılsımlı Elbiseler, Minyatürler vd.
Eminim hiç sıkılmadan defalarca gezebilirim bu sarayı.
[📷 Sarnıç, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Doğu Roma’dan miras bu Topkapı Sarayı İkinci Avlu Sarnıcı, İS 5’inci-6’ncı yüzyıl Saray civarında bulunan bir sarnıç. Osmanlı döneminde de kullanılmasına devam edilmiş.

Bâb-ı Hümayun, yani Saltanat Kapısı’na yaklaştık sayılır. Önde muhteşem Aya İrini, hemen arkasında minareleri görünen haşmetli Ayasofya.

Sanki tura yeni başlıyormuşuz gibi karışık hislerle ayrılıyoruz…

[📷 III. Ahmet Sebili ve Çeşmesi, Sultanahmet Meydanı, (Mart 2022).]

İşte gezimize başladığımız noktaya, Sultan III. Ahmet Çeşmesi’nin bulunduğu yere döndük bile. Sabahki kalabalıktan eser kalmamış. Havhavlar da çekip gitmişler. Çevre o kadar sakin ki, sanki bütün Topkapı ziyaretçileri meydanı bize bırakmışlar gibi.
***Topkapı Sarayı Ziyaretinin Sonu***
Peki, şimdi ne yapmalı da bugünü üst düzey bir ödülle taçlandırmalı? Altın, gümüş, bronz, teneke; hiç fark etmez… Ödül derken tabi ki midemizi şenlendirmekten bahsediyorum. Çünkü, öyle acıktık ki! Dilimiz damağımıza yapıştı adeta. Öyle, böyle değil yani.
Bir tarafta kültür ve sanat gezisi, diğer tarafta lokanta şenliği…
Sanat ve yemek kültürü birbirinden bağımsız iki konu gibi görünse de aslında oldukça iç içe. Ünlü yemek tabloları, yemek üzerine yazılan kitaplar, söylenen sözler… Son yıllarda trend olan müze restoranlar da sanat ve yemeği buluşturan mekânlar olarak gün geçtikçe sayısını arttırıyor. Topkapı Sarayı’nın bahçesindeki Konyalı restorandan söz etmiştim.
Aslında yeme+içme mekânının illa müze içinde olması gerekmiyor. Zira Sultanahmet çevresi öyle çok zengin lokantalar, restoranlar ve kafelerle yoğun bir bölge ki hangisini seçeceğim diye dahi zorlanır insan.
Biz tabi ki rotamızı çok önceden tespit etmiş bulunuyoruz.
Sultanahmet Köftesinin Mutlulukla Bir Alakası Olmalı

Uzun zamandır İstanbul’da o meşhur Sultanahmet Köftesini yeme şansını bulamamıştık. Yolumuz Tarihi Yarımada’nın bu taraflarına düşmüş olsa da bir türlü zaman ayıramamıştık. Ancak bugüne kısmetmiş. Günün ziyaret programını yaparken daha sabahtan kararlaştırmıştık aslında. Bugünkü dışarıda yeme-içme, tıkınma nişangâhımız tarihi köfteci olmalıydı diye.
Dün gibi hatırlıyorum!
Yıllar önce (90’lı yılların başı) Çemberlitaş’ın Piyerloti Caddesi’nde yakın dostlarla birlikte kurduğumuz Işın Ajans’ta grafik tasarım ve matbaacılık işleri ile ilgili faaliyetlerimizi sürdürürken öğle yemeği molasında ara sıra buraya gelir ya da paket yaptırır işyerinde indirirdik köfteleri midemize. Lezzetinden geçilmezdi.
Gelgelelim o günden bugüne, her yerde olduğu gibi Sultanahmet’te de büyük bir değişim söz konusu. Hatta şimdi şurada otursam, burada değişen dokuyu ve çehreyi anlatmaya kalksam, sayfalara sığdıramam. İğrenç yapılaşmayı yani. Kaotik hayatı.
“Selim Usta”nın adıyla sanıyla bilindiği Tarihi Sultanahmet Köftecisi, Ayasofya Kilisesi ve Sultanahmet Camisi’nin olduğu yerde. Alanda olağanüstü bir kalabalık. Her zamanki gibi yerli, yabancı turistler istila etmişler gene. Boşlukları dolduranlar ise başıboş gezenler, aylaklar, yankesiciler vesaire. Bu tarihi alana gelen yolcu otobüslerini saydım. Bir dakikada 5 otobüs geldi. Tramvaylar ise zaten peş peşe. Biri gidiyor, biri geliyor. İnanılmaz bir insan kalabalığı.
Mekân yol üzerinde…
Lokanta aynı zamanda Sultanahmet Parkı’nın tam karşısında yer alıyor. Sade bir binası var. Önünde birikmiş bir topluluk. Amanın! Yoksa bunların hepsi de Sultanahmet köftesi yemeye veya tatmaya mı gelmişler? Yer bulabilecek miyiz?
Umutla içeri dalıyoruz. Alt kat ağzına kadar dolu. Üst katta boş yer var diyorlar. Vira vira. Çıkıyoruz merdivenleri.
[📷 Sultan Ahmet Köftecisi, Divan Yolu Cad., (Mart 2022).]

Gözümüze kestirdiğimiz yakışıklı, davetkâr bir masaya yöneliyoruz. Yanımızdaki diğer masaya da çocuklu, neneli bir aile gelip oturuyor. Siparişlerimizi veriyoruz. İlk önce içecekler konuyor. Yüzümüzde o güleç mutluluk ifadesi. Nene hiçbir yolla gözlerini ayırmıyor bizden. Üstümüzden. Derdi nedir anlayamadık ama ihtiyarlığına verdik. Tamam bakabilirsin de, ne o öyle öküzün trene baktığı gibi. Göz göze gelince çeviriyor başını ister istemez. Sonra bir boşlukta yine dalıyor, daldırıyor gözlerini, süzüyor her birimizi.
Neyse keyfimizi kaçırmayalım. Belli ki birine benzetti, çıkaramıyor.
Çarli mönüye göz gezdiriyor. Yiyeceğimiz belli de o upuzun renkli sayfalarda gezinmeyi pek sever. Eziyete bak. Aslında İngilizce listeleri de var. Ama ne gereksiz değil mi böyle kalabalık ekipmanla yaşamak. Biz bir de Osmanlıca ile devam etseydik, yandı gülüm keten helva, demek iyice abartacaktık. Tabelalar falan çift alfabe ile yazılacaktı. Hatta yetmeyecek İngilizcesini, Almancasını, Fransızcasını, Rusçasını, Japoncasını, Arapçasını ilave edeceksin. E, her dilden turisti çekmek istiyorsan mecbursun çünkü. Neyse ki Latin alfabesini herkes okuyor. Dünya ufaldı, başkalarını da düşünmek zorundasın diye tabelaları büyütmeye gerek yok.
Tarihi Sultanahmet köftecisi bir tarih…
Aynı zamanda bir gelenek. 1920 yılından beri dört kuşaktır değişmeyen bir inançla yoluna devam ediyor. Bani babaları, ailenin büyük dedesi Hacı Mehmet Seracettin Tezçakın tarafından kurulmuş. Türkistan’dan tesadüf sonucu İstanbul’a gelmiş. Elbette bir asır sonra efsane bir dede olacağını, aynı zamanda Türk Mutfağını sınırlar ötesine taşıyacak ve Türkiye’nin Sultanahmet köftesi adı ile ünleneceğinin bile farkında olmayan bir dede.
Kuşkusuz mekân bir kültür mirası özelliğini taşıyor. Restorasyon yapıldığı da çok belli. Dar ve uzun koridor ve odalar ile üst kat. Duvarlarda ünlülerin fotoğrafları ve yazılı övgüleri çerçeveler arasında sergileniyor. Hizmetli personel kendilerine özgü üniformalı ve güler yüzlü. Bunu çok olumlu bir imaj olarak aldık ve onayladık.
Mekanların girişinde ilk imaj çok önemlidir. “First impresion is very important” konukseverliğin tanımlamasıdır. Bu tanımlamayı burada apaçık görmek mümkün. Yemek yemeye gelen ziyaretçiler tamamen Sultanahmet köftesini tatmak isteyenlerden oluşuyor. (Yaşlı nenem ve sülalesi hariç; onlar röntgen çekmeye gelmişler.)

Ana-oğul son derece mutlular. Yüzlerinden okunuyor. Onlara müze, sergi, saray gezmekten ziyade böyle restoran, kafeterya filan olsun. Çok daha fazla sevindirik oluyorlar.
[📷 Sultan Ahmet Köftecisi, Divan Yolu Cad., (Mart 2022).]

Siparişlerimiz geldi. Soframız yavaş yavaş donanmaya başladı. Memleketin az tuzlu, bol yoğurtlu sıvısı, alkolsüz ayran içen benle oğlum… Anamız ayrılıkçı. O “Yankee” ürünü Coca-Cola’ya teslim. Pis emperyalist ne olacak! 😊

Söz gelişi Sultanahmet köftesi hızlı bir biçimde servis edildi. Küçük bir tabak içerisinde 6 adet köfte, yanında turşu biber ve acı ezme mezesi. Garnitür olarak da fasulye piyaz. İçecek bir çift ayran ve bir teneke kutu Kola. Afiyet olsun!

Bizim masada kimsenin kimseyle ilgilenecek vakti yok. Başucumuzdaki masayla bile göz göze gelecek, harcayacak zamanımız hiç yok. Başladık “Selim Usta” ne verdiyse. Porsiyonlara gömüldük.
Şu kıdemli iş birliğine bakar mısınız? Eller ne biçim çalışıyor! Nasıl bir hararet ama!

Köftelerin hazırlandığı kıymanın taze ve kaliteli etten yapıldığını söyleyebilirim. Ağızda çok hoş bir damak tadı yaratıyor. Turşu ise köfteden aldığımız lezzet ile birleşince damak tadımız bir köfte olmuş oldu. Gerçekten geleneksel bir tat. Yanılmıyorsam aynı standart yıllardır devam ediyor. Standart porsiyonundan lezzetine ve servisine kadar.
Köfteleri yerken Tom Braks’ın sevgili dostu Tonton’un nasıl bir köftehor olduğu aklıma geldi. Diğer yakın dostu olan Baron’un böyle aşırı yemek yeme tutkusu yoktu. Tonton ise köfte yemek konusunu saplantı haline getirmiş ahmak bir adamdı, kızdığında veya şaşırdığında “Hay bin kokmuş köfte…” veya “Dünyadaki bütün köfteler aşkına…” gibi laflar ederdi.
Ve yemeğin ardından final olarak da fırınlanmış sütlaç.
Çeteden “Şimdilik Bu Kadar”

Sultanahmet köftecisinden sonra yolumuz Karaköy meydanında bir kahvehaneye düştü. Keyifle başlayan günü keyifli ve köpüklü Türk kahvesi ile sonlandırmak istedik. Kahveler içildi… Fallar bakıldı… Ben istedim ki bana hep yollar çıksın. Müteşekkirim esasen, zira hayatta hemen her şeyi yapmışım, görmediğim yerleri görmemenin dışında. Anladın mı? O yüzden gitmek lazım…
Daha Çok İşimiz Var… STOP…

Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Gezileri kapsamında uyguladığım program çerçevesinde bugün Topkapı Sarayı’nı ziyaret etmek söz konusuydu. Ailemi de yanıma alarak bu önemli ve kıymetli geziyi olabildiğince tüm ayrıntılarıyla gerçekleştirmeye karar verdiğimde hiç yanılmadığımı anladım. Hem keyifli hem de kafayı, bedeni meşgul tutarak enerjimizi yükselten bugünkü serüvenimiz “GAZA GELDİM🚶: Topkapı Sarayı”, yayan İstanbul ziyaretlerimizin süper bir başlangıcı olsun ve tabi devamı da gelsin diyerek tamamlayalım.
TUR ile İLGİLİ DETAYLAR

Tur Tarihi: 31.03.2022; Perşembe
ROTA: Mecidiyeköy >> Sultanahmet >> Topkapı Sarayı (V)
Gezi Seyri:
1) Birinci Avlu

2) İkinci Avlu

3) Üçüncü Avlu

4) Dördüncü Avlu

Turun niteliği: Günübirlik tarih, kültür ve müze ziyaret etkinliği
Toplam kat edilen araç mesafesi: 18 km
Kullanılan ulaşım aracı: Metro, Tramvay
Toplam ziyaret zamanı: 3 saat 45 dakika (10:00~13:45)
Bir sonraki “İstanbul” etkinliğinde görüşmek üzere; sevgiyle kalın,
Gezenti Şeref
***…***