Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Gezileri: Topkapı Sarayı
Bisikletim #pire🚲 ile Türkiye Turları ~ “İstanbul” gezilerimin kapsamında yer alan “Topkapı Sarayı Müzesi: İkinci Avlu” ziyaretinden notlar…

Saray-ı Cedid… Yeni Saray Müzesi… Topkapı Sarayı Müzesi…
İkinci Avlu
[📷 Bâb-üs-Selâm Kapısı, Topkapı Sarayı, (Mart 2022).]

Nihayet Saray’ın kuleli Bâb-üs-selam Kapısındayız. Orta Kapı da denilen Bâb-üs-selam, müzenin de resmi girişidir. Artık buradan sonra gezinin ücretli giriş kısmı başlıyor. Biz müze kartımızı kullanarak geçeceğiz.

Sarayın en ihtişamlı kapısı…
Kuleli kapının ilk hali Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış. Kapının iki tarafındaki kuleleri ise Kanuni Sultan Süleyman eklemiş. Bu kapıdan girenlerin yerlere kadar eğilerek selam verme zorunluluğu olduğu için Bâb-üs-selam Kapısı olarak adlandırılmış.
Bu kapının bir özelliği de padişah dışında hiç kimsenin atla bu kapıdan girememesiymiş. Gelenler atından inmek ya da yayan olarak sarayın ikinci avlusuna girmek zorundaymış.

Kapının önünde yer alan Bakanlık tabelasında Bâb-üs-selam, Orta Kapı başlığı altında: “1468 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış, Kanuni döneminde yapılan onarımlarda kapının tasarımına 16’ncı yüzyıl Osmanlı Mimarisi unsurları yansıtılmıştır. Demir kapı, 1524 yılında İsa bin Mehmet tarafından yapılmıştır. I. avluya bakan cephede Kelime-i Tevhit ve Sultan Mahmut’un tuğrası, yanlarda 1758 tarihli tamir kitabeleri ve Sultan III. Mustafa’nın tuğraları vardır. II. Avluya bakan iç cephede, 18’inci yüzyılda rokoko üslubunda dekore edilmiş geniş revaklara sahiptir. Burada bulunan manzara konulu duvar resimleri, 19’uncu yüzyıla aittir. Kapının iki yanında, “Bevvabân-ı Dergâh-ı Âli” denilen kapı görevlilerinin kullandığı koğuşlar yer alır”
[📷 Bâb-üs-Selâm Kapısı, Topkapı Sarayı, (Mart 2022).]

Kuleli Selam Kapısı’ndan “Adalet Meydanı” da denilen “Divan Meydanı”na, yani İkinci Avlu’ya geçiliyor. İçeri giriyoruz. Bu iki büyük kapı arasındaki bölüme “Kapı Arası” deniliyor.
İç kısımda bir restorasyon çalışması olduğundan büyük bir kısmı muşamba örtülerle kaplanmış.
Ancak normal şartlarda iki taraflı odaların bulunduğu koridor tavanının, tabelada yazdığı gibi, dönemin mimari özelliğini yansıttığını görüyor olacaktık. Kapının iç avluya bakan cephesinde birçok kitabe yer almakta. Sırtımızı iç avluya dönüp baktığımızda kapının hemen üzerinde 1230 tarihli, çerçevelenmiş ilginç bir hüsn-i hat (Arapça harfleri çevresinde oluşmuş yazı sanatı) örneği görülüyor. “Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır” yazısı yer alıyor.
İç avluya bakan kısımda iki sıra revak bulunuyor. Tavan kısmı düz yapılmış.
Divan Meydanı

Divan Meydanı, yani Adalet Meydanı’na girer girmez avlu içerisinde turnikelerin arkasından bahçede bulunan bazı unsurları fotoğraflamaya başlıyorum.
Bâb-üs-selam’ın girişinde başlayan ve sarayın bölümlerine doğru ilerleyen yollar var. Çarli’nin durduğu yerde de oldukça açıklayıcı bir kroki var. Kaybolmazsın yani.
Emel hanım da almış başını gidiyor… Heeey… hooop… diye seslensek de oralı olmuyor. Bıraktık kendi haline… 😊
Bu yolların en sağdaki yol, dünyanın en zengin çini koleksiyonlarından birisinin sergi alanı olan Saray Mutfakları’na gidiyor. Ortadaki yol (Emel hanımın gözüne kestirip ilerlediği yol) Bâb-üs-sa’a-âde’ye, onun solundaki üçüncü yol divanın toplandığı Kubbealtı’na, dördüncüsü Harem’in girişine ve en soldaki beşinci yol ise Saray’ın ahırlarına gidiyor.

Minyatürlerde sıkça karşılaştığımız, şatafatlı törenlerin yapıldığı bahçe işte burası.
[📷 Bâb-üs-Selâm Kapısı, Topkapı Sarayı, (Mart 2022).]

Şimdi buradan itibaren sağ yolu takip ederek saray mutfaklarına, kilere ve çini koleksiyonlarını görmeye gideceğiz. Selam Kapısı’nı bir de bu açıdan görüntülemek istedim.
Kapının her iki yanında dıştakine benzer bir şekilde üst kısmında tuğranın yer aldığı kitabeleri görüyoruz. Kitabelerin hemen yanında daire içerisinde şekle uygun hat yazısı yer alıyor.
[📷 Topkapı Sarayı Namazgâhı, İkinci Avlu, (Mart 2022).]

II. Avlu’da girişte sağda yer alan namazgah 18’inci yüzyıla ait. Herhalde güneşten korunmak için üzerine iki adet çınar ağacı dikili.
Ayrıca İkinci Avlunun girişinde, hemen sağ tarafta Dolap Ocağı yer alıyormuş. Burada sarayın su ihtiyacını karşılayan iki kuyu, merdivenli sarnıç ve büyük bir dolap ocağı bulunuyormuş. Birinci avluya doğru uzanan bu bölüm, dolabın kullanımından sorumlu bostancılara ait yatakhane, mutfak, hamam, mescit, ahır ve samanlıkla küçük bir mahalle gibiymiş…
Günümüzde Dolap Ocağı kuyusunun bulunduğu camlı kısım, 19’uncu asır saltanat arabalarının saklandığı yer olarak kullanılıyor…

Karşısında çimle kaplı bu yüksek yer, yani namazgâh, soğuk olmayan günlerde kapı personelinin namazlarını burada kılmaları için ayrılmış.

Bugün avlunun sağ kısmı az önce belirttiğim gibi birbirine bitişik nizamda mutfak binalarından oluşmaktadır. 150 m uzunluğunda mutfak kompleksi Matbah-ı Âmire olarak biliniyor. Avluya bakan tarafta bugün çeşitli kitabeler sergilenmektedir.

Saray Mutfakları

Saray’ın çini koleksiyonlarının da sergilendiği mutfak-kiler-müze bölümüne teşrif edeceğiz de Emel Hanım gözden kayboldu. Çarli, annesini bulmak için didindi durdu.

Anneyi bulmanın sevinciyle geri dönen bir oğul. Sürüden ayrılanı kurt kapar öyküsünü akla getirip gereksiz kaygıya kapılmaya gerek yok.

Uçsuz bucaksız bir avlu burası. Elde haritan, pusulan yoksa yolları karıştırabilirsin.

Buraya geometrik yasak koymuşlar; kestirmeden geçemeyeceğiz mutfaklara…

Bari annemiz gelene kadar şuracıkta tebessümlü birkaç resim çekilelim…

İşte böyle alıp başını gidersen tez yorulursun. Azıcık takıl bize, dinlene dinlene… Aceleye lüzum yok, gün bizim.

E, artık mutfakları onurlandırmak için gezimize devam edebiliriz.
[📷 Saray Mutfakları, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Burada bir de şık kafe var. Emel hanımı zor tuttuk. Dönüşe söz verdik.

Az ilerde kiler var. Yakından bir bakalım.
[📷 Sarayda Kiler, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Padişah, Enderun ve Harem halkına hizmet veren saray mutfakları II. Avlu’ya revakların gerisindeki Kiler-i Amire, Has Mutfak ve Helvahane kapıları ile açılıyor. İnce uzun bir iç avlunun üç yanına yerleştirilmiş şerbethane / reçelhane, helvahane, mutfaklar, aşçılar mescidi, yağhane ve günümüzde saray arşivi olarak kullanılan kiler ile karşıda aşçılar koğuşu bulunuyor.
Mutfaklar saray hiyerarşisinin çeşitli grupları ve Divan toplantıları sırasında Kubbealtı’nda görev yapan devlet erkânına hizmet ederdi.
[📷 Çini Koleksiyonu, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Saray’ın en zengin çini koleksiyonunu izlemeye geldi sıra…
Bir de diğer müştemilatlara göz atalım:




Binlerce insanı doyuran bu mutfaklar oldukça geniş bir alanı kaplıyor. İkinci avlunun bu kanadı sıra sıra kubbe ve bacalarıyla, Sarayburnu siluetinin çok tanıdık bir parçasını oluşturuyor aslında. Şimdi bu binalarda, mutfak aletlerinin yanı sıra, sarayın zengin porselen ve cam eşya takımları da sergileniyor.

C-Saray Mutfağı kapısı… Ama ziyaretçilerin girişi diğer taraftan. Bu sadece hizmetlilerin kullandığı kapı… Hadi öbür kapıya, naş, naş…

Saray Mutfağı’nın ekipmanı… Mehmet dedemin de böyle eşyaları vardı. Kendisi ölünce payın büyüğünü Muhittin amcam almıştı. Şimdi kim bilir nerede muhafaza ediliyordur?

İnsan kendisini o dönemde yaşıyormuş gibi hissedebilir.
[📷 Saray Mutfağı, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Müze çok çeşitli parçalar sergiliyor. Bayağı güzelmiş.

Sarayın çok sayıda, variyetli porselen ve cam eşya takımları arasında Çin porselenleri de önemli yer tutuyor.

Bu kapıdan çıktık. Yönümüzü diğer müştemilatların olduğu tarafa çevirdik.

Emel Hanım, gözüne kestirdiği ilk boş banka çöktü. Yoruldum, ben biraz dinleneceğim, dedi. Hay hay, fotoğraflarla yetinirsin sonra diye gülüştük. Ve ben oğlumla beraber müze serüvenimize daha sonra ziyaret edeceğimiz tarihi Sultanahmet köftecisinin nefis tazyikiyle devam ettik.

Aaa, bakın burada ne varmış? Soralım… Un var mı? Şeker? Yağ? Helva yapsana, helva yapsana… Tabi ki Helvahane!!


Avluya Çıkış

Burada epey vakit geçirdikten sonra Saray Mutfakları alanını terk ediyor Adalet Meydanı’na geri dönüyoruz.
[📷 Sohum Kalesi Abidesi, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Avluya çıkar çıkmaz meydanın ortasında hemen gözümüze çarpan kitabesi de bulunan bir anıt var.
III. Ahmet (1703-1730) döneminde Karadeniz kıyısında yaptırılan Sohum Kalesi’ne ait olan bu anıt, Osmanlı-Rus Savaşı (1877-78) sırasında Saray’a getirilmiş. Manzum kitabenin başında Sultan II. Abdülhamit’in 1877 tarihli tuğrası var.
Kubbealtı (Divan-ı Hümayun)

Şimdi de yönümüzü avlunun sol tarafına çeviriyoruz. Burada Divanhane (Divan-ı Hümâyûn veya Kubbealtı), Dış Hazine, Harem’in Arabalar Kapısı, Adalet Kulesi, Zülüflü Baltacılar Koğuşu yer almakta.
[📷 Kubbealtı, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Adalet Kulesi ve Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıldığı Kubbealtı, yanında da Dış Hazine binası var.
Divan, devletin yargı ve yasama ile ilgili üst kurumu. İlk zamanlar kuruma padişahlar başkanlık edermiş. Daha sonra bu görev sadrazamlara devredilmiş. Divan haftada dört gün toplanırmış. Divan üyeleri sabah çok erken divan yolundan saraya doğru gelir, önce sabah namazını Ayasofya’da kılar, sonra da divana teşrif ederlermiş.
[📷 Adalet Kulesi, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Sarayın tek kulesi ve en yüksek yapısı, Fatih Sultan Mehmet zamanından yapılan Adalet Kulesi, yani “Kasr-ı Adil”. Dolayısıyla ilk divanhane Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) yapılmış ahşap bir yapıdır. Bugünkü revaklı yapı Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimarbaşı Alaeddin tarafından 1527-29 yıllarında yeniden yaptırılmış, daha sonra çeşitli dönemlerde geçirdiği onarımlarla değişikliğe uğramış. 16. yüzyılda iç mekân duvarları mermerlerle kaplanmıştır. Kubbealtı’ndaki bazı süslemeler, revakın mukarnaslı sütun başlığı ve kemerleri ile iktidar sembolü taçlı mermer boş kapı, yapının 16’ıncı yüzyıl dönemine aittir.
Adalet Kulesi her gece aydınlatılır; padişahı, yani devleti ve onun gece gündüz işlediğini sembolize edermiş. Bugün gördüğümüz Adalet Kulesi 1820’de Sarkis Balyan tarafından inşa edilmiş. Gravürlerde görülen eski kule ise bugün gördüğümüz kuleden daha kısa ve yuvarlak formdaymış. Yani oldukça farklı bir yapısı varmış.
İstanbul’un her tarafından görülen yüksekliği ve ihtişamı ile göz dolduran Adalet Kulesi, imparatorluğun yüksekliğinin ve ihtişamının da sembolüymüş.
[📷 Kubbealtı, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Adalet Kulesi’nin hemen altında Kubbealtı denilen divanın toplantı alanı son derece önemli, çünkü Divan-ı Hümayun hem yürütme hem de yasama görevi olan bir tür bakanlar kurulu gibi çalışırmış.

Şimdi bu mekânın kapısından içeri giriyor ve o dönemin havasını soluyoruz.

Divan toplantıları bu mekânda yapılır; toplantılara sadrazam, vezirler, kazaskerler katılırmış. Divan-ı Hümayun toplantılarına padişah bizzat başkanlık edermiş.

Daha sonra padişahın toplantıları küçük bir kafesten takip etmesi uygun görülmüş. Divan toplantılarının yapıldığı sırada padişah, toplantı salonunun üst tarafında kafesle ayrılmış bir bölümde oturur, kafesin arkasından toplantıları izlermiş. Kafese, “Padişahın Gözü” denilirmiş.

Divan-ı Hümayun, imparatorluğun idaresinde etkin kararlar alan çok önemli bir kurul, aynı zamanda padişahın tek başına her işe memur bir durumunun olmadığının da göstergesi.
Bugünkü tek adam rejiminden bile çok daha ‘demokratik’ olduğu söylenebilir.
[📷 Divan-ı Hümayun, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Divanda, toplantılar birer tutanağa geçirilir, alınan kararlar hemen yazılırmış. Divanın yan tarafında belgelerin arşivlendiği Divit Odası (Defterhane) varmış. Alınan kararlar daha sonra padişaha arz edilirmiş.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli kişilerinin bulunduğu, çok önemli kararların alındığı yer olduğundan Divan, her zaman ilgi odağı olmuş. Kostümler, sarıklar ya da başlıklar, divan üyelerinin diziliş ve oturma düzenleri, ritüelleri, gravürler ve resimler olmasa gözümüzde canlandıramayacağımız, tahayyüllerimizin dışında görüntüler. O sebeple günümüze kalan çok sayıda minyatür, gravür ve resim, divanla ilgili detayları öğrenebilmemiz için önemli.
[📷 Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

İçinde bulunduğumuz Divan Meydanı, cülus töreninde padişahların görülebildiği bir alanmış. Cülus merasimi, yani padişahların tahta çıktıklarında bahşiş dağıttıkları tören geçidi, ve cenaze törenleri bu avluda yapılırmış.
Avlu Fatih döneminde düzenlenmiş, Kanuni’nin devrinde ise süslenip görkemli bir hale getirilmiş.
Divan Meydanı’nın en has, en muhteşem törenleri, yılda dört kez yeniçerilere ulufe (maaş) dağıtma töreniymiş. Törenin ihtişamını, imparatorun ve imparatorluğun gücünü hissetmeleri için törenden etkilenmeleri istenen yabancı ülkelerin elçilerinin kabulü de aynı gün yapılırmış. Sarayın mutfaklarında böyle günlerde on-on beş bin civarında kişi sayısına göre yemekler pişirilir, dağıtılırmış. Avlunun yanlarına dizilen yeniçeriler kendileri için hazırlanan bu yemeklere saldırır ve kapışarak yemekleri yerlerse, hallerinden memnun oldukları anlaşılırmış.
Yeniçerilerin kapışarak yemek yemesi olayına “çanak yağması” denilirmiş.
[📷 Altın Yol, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

İkinci avlunun solunda Kubbealtı’ndan Harem’e ve Hasoda’ya giden yola “Altın Yol” denilirmiş. Bu yol, cülus törenlerinden sonra padişahın buradan yürüyerek gidip haremindeki kadınlara altın dağıtması geleneği nedeniyle “Altın Yol” diye adlandırılmış.
Harem

Divan Odası’nın görece kamusal sayılan ikinci avlu ile padişahın özel hayatının geçtiği Harem’i birleştirmek gibi bir özelliğinden bahsedilebilir.

Müze ziyaretçileri için Harem’e asıl giriş Kubbealtı’nın yanındaki kapıdan sağlanıyor. Bir labirentten farksız olan Harem’in içinde harem ağalarının ve cariyelerin daireleri, Şadırvanlı Sofa, Valide Sultan Sofası, Hünkâr Sofası, gibi bölümler var.
Mesela, III. Murat tarafından yaptırılmış Dolaplı Kubbe, Darüssaâde Ağa’sının denetiminde Haremeyn’e (Mekke ve Medine) ait vakfın evrakları ile her yıl Hicaz’a gönderilen paraların saklandığı dolaplarmış.
Başlıca görevleri Harem’in kapılarında nöbet tutmak, giriş ve çıkışları kontrol etmek ve dışarıdan içeriye kimseyi sokmamak olan Kara Ağalara ait bir taşlık ve dairesi de yer alıyor. Bu ağalar çoğunlukla Habeş kökenli olup bu görevi için özel olarak yetiştirilirmiş.
Hünkâr Sofası Harem’in en büyük kubbeli yapısı olup 1580’li yıllarda inşa edilmiş. Harem’de padişahların bayramlaşma ve kabul salonu olarak kullanılmış.
Padişah ve Cariyeleri arasında Harem Ağaları

Harem’in en enteresan yanı, buranın hem saray hem de hapishane özelliklerine sahip olması. Bilindiği üzere, buraya dışarıdan kimse giremez, içeriden de kimse çıkamaz. Eğer yaşanmışsa da pek az örneğine rastlanmış olabilir.
Mimariye de yön veren genel mantığın temelinde cinsellik, ‘mahremiyet’ kavramı yatar: padişah ve cariyeleri, karıları. Bu iki kutbun, yani tek erkek ve çok sayıda kadın arasında, cinsiyetsiz, yani hadım edilmiş, harem ağaları yer alır. Onlar cariyelerin gardiyanıdırlar, ama büyük ölçüde kendileri de mahpustur.
Şüphesiz gene erkek cinsinden olan şehzadeler de belirli bir tarihten sonra bu labirentin bir kısmında yaşam sürdürürler. Belirli bir yaştan sonra onların da kendi cariyeleri olur. Ama onlar yalnızca “potansiyel padişah olarak” var olurlar. Siliktirler. I. Ahmet’ten sonra değişen yasaya rağmen hiçbir zaman hayatlarından emin değildirler. Zaten yaşadıkları yere “Kafes” adının verilmesi boşuna değildir. Hayatları hakkında örnek fikri verir.
Haremin Hanedan Üyeleri
Harem sonuçta tek bir kişi için düşünülmüş ve icra edilmiştir: padişah… Valide sultan, haseki sultanlar, şehzadeler v.b onun hayatının uzantıları olarak aynı yerde bulunur, bazen, teoride olmayan bir iktidarı pratikte elde edebilirlerdi de. Ama mutlak iktidar, imparatorluğun yegâne egemeni hiç şüphesiz padişahtır.
Harem hayatı, İslamiyet’in biraz maddiyatçı “cennet” betimlemesinin birtakım ögelerini de, bu ölümlü hayat ölçeğinde, içerir.
Tek tanrılı dinlerin beşiği kurak Arap yarımadasından doğan İslam mitolojisinde “cennet” kavramı ağaç, akarsu imgeleriyle bezenmiştir. Aynı zamanda kurak Arap çöllerinde gölgeli ve serindir. Maneviyattan maddi hayata, saraylara, palaslara taşınan halılar, yastıklar, sedirler, tahtlar bu cennet betimlemesinin sık rastlanan imgeleridir. Tabii huriler ve gılmanlar (İslamda, cennette hizmet gördüğü tasavvur edilen delikanlılar) ve Kevser şarabı da.
(Kevser şarabı, cennette olacağı vadedilen, içtikçe içilesi özelliği olan, içecek.)
İkinci Avluda Mola

Biz bu arada Harem’e yoğun bir ilgi olduğundan içeri girmekten vaz geçtik. Önündeki kuyruk uzadıkça uzuyordu. Zaten programlanmış geziler evreninde her zaman bir şeyleri eksik bırakmalı ki yeniden gelinsin ve o eksikler tamamlansın.
Şimdi şöyle ayaklarımızı meydana doğru uzatıp bir dinlenme molası vermenin tam zamanı. Böylece bahçede neler varmış, neler yokmuş onları izlemenin tam da fırsatı.

[📷 Dış Hazine, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Eski Hazine Dairesi (Dış Hazine) Kanuni Sultan Süleyman devrinde inşa edilen ve Kubbealtı’nın yanında bulunan sekiz kubbeli yapı, Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi hazinesinin saklandığı yerdir. Bu hazinede küpler içinde saklanan altın ve gümüşün miktarı, imparatorluğun son dönemlerinde pek çok iç olayların cereyan etmesine neden olmuş. Yeniçerilere üç ayda bir dağıtılan ulufe (maaş), Haremeyn’e (Mekke ve Medine) Surre Alayları ile birlikte gönderilen para ve armağanların yanı sıra padişahların cülus törenlerinde dağıtılan bahşişler hep bu hazineden karşılanırmış.
Divan’a bitişik Dış Hazine Odası şimdi çok geniş bir silah koleksiyonunun sergilenmesi için kullanılıyor.

Dış Hazine’nin önündeki taş sütun. Ne olduğunu anlayamadım, ama mutlaka bir anlamı vardır.
[📷 Sultan III. Selim Nişan Taşı, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Dış Hazine binasının önünde bir başka taş sütun daha var. Onun yanında açıklayıcı bilgi olunca neyi temsil ettiğini öğrenebildim.
1920’li yıllarda Levent Çiftliği’nden Topkapı Sarayı bahçesine getirilmiş olan bu sütun, III. Selim’e ait olan nişan taşı. 1791 tarihli.
Üzerindeki kitabenin şairi Rati Ahmet Paşa’nın oğlu İbrahim Naşit Bey’dir.
İkinci Avluda Sola

Kimsenin kalkmaya niyeti yok! Yahu, çıkarın şu maskeleri artık. Bak ne güzel açık havadasınız. Maske de neymiş ya?

Şimdi hareketlenme zamanı…

Avlunun sol tarafında, avlu duvarıyla harem arasında kalan bölgede ise ahırlar bulunuyor. Burada, zamanında, sadece padişahın seçme atları tutulurmuş. Şimdi birbirinden farklı, çeşitli arabalar sergileniyor.
[📷 Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Çeşmesi, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Topkapı Sarayı Müzesi’nin avlu çıkış kapısının sağında, duvara monte edilmiş bir durumda olan bu çeşme daha önce Üsküdar’da Hasan Ağa Mahallesi’nde Malatyalı İsmail Ağa Camii ile İskender Baba Türbesi’nin karşısındayken 1945 yılında Topkapı Sarayına taşınır. Su haznesi ilk yerinde duran çeşmenin mermer yüzeyi aslına uygun olarak yeniden eski haline getirilmiş iyi konumda.
[📷 Meydan Çeşmesi, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Avluda yüzyıllara tanıklık etmiş, gövdesi parçalanmış, çınar ağacının yanında yer alan bu Meydan Çeşmesi, Fatih Sultan Mehmet döneminden. Başındaki bilgilendirme levhasında, çeşmenin kitabesinde yer alan yazıya değinilmiş ve III. Ahmet zamanında tadilat görmüş olduğu yazıyor.

Meydan Çeşmesi… Uzaktan 6 satır, 2 sütun kitabesi belli belirsiz gözüküyor. Biraz yaklaşıp öyle çekeyim dedim fotoğrafını. Çevresinde su içmeye gelmiş, birikmiş çocukların gitmesini ve çeşmenin tamamen boşalmış olmasını bekledim.

Bu oyuncu pisi de bizi takip ediyor. Sarayın elçisi herhalde… 😊
[📷 Meyyit Kapısı, Topkapı Sarayı İkinci Avlu, (Mart 2022).]

Burası Topkapı Sarayının Meyyit Kapısı. Meyyit ölü demek. İmparatorluk döneminde Saray’da ölenlerin cenazelerinin çıkarıldığı kapı olarak biliniyor. Padişah bile hayatını kaybettiğinde naaşı görkemli taç kapılardan değil bu kapıdan çıkarılırmış.
Günümüzde saray müze olduğu için müzenin çıkışı da yine bu kapıdan yönlendirilmektedir. Zira Beşirağa Camisi ile hamamına, Has ahırlara, Has ahır çeşmelerine, Mehterhane-i Hümayun yapısının bugünkü haline ve ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzesine buradan geçiş sağlanabiliyor.

İşte Sarayın Adalet Kulesi, Kubbealtı ve Harem’in arka bahçesi böyle görünüyor.

Burada da duvara bitişik bir çeşme gördüm. Ama herhangi bir bilgilendirme yazısı olmadığında ne olduğu çözemedim.
Bâb-üs-Selam’dan Bâb-üs-Saâde’ye

Selam Kapısını sırtımıza alarak Adalet Meydanı’nın en ucundaki şatafatlı kapı yönüne doğru geldiğimiz yoldan tekrar dönmek üzere ilerliyoruz.
Harem’in girişi yine kalabalık. Gerçi kuyruk biraz azalmış. Girsek mi?

Yanından geçerken duvara iliştirilmiş bu tuğraları da fotoğraflayayım dedim.

Saadet Kapısı göründü… (Kara göründüüüü, gibi oldu!)

Bir de şu Selam Taşları ile dolu orta yola çıkayım, Mutluluk Kapısı’nı buradan selamlayayım.
***İkinci Avlu’nun Sonu***

Pire🚲 ile “TÜRKİYE TURLARI” Stanpoli Gezileri kapsamında uyguladığım program çerçevesinde bugün Topkapı Sarayı’nı ziyaret etmek söz konusuydu. Ailemi de yanıma alarak bu önemli ve kıymetli geziyi olabildiğince tüm ayrıntılarıyla gerçekleştirmeye karar verdiğimde hiç yanılmadığımı anladım. Hem keyifli hem de kafayı, bedeni meşgul tutarak enerjimizi yükselten bugünkü serüvenimiz “GAZA GELDİM🚶: Topkapı Sarayı”, yayan İstanbul ziyaretlerimizin süper bir başlangıcı olsun ve tabi devamı da gelsin diyerek tamamlayalım.
TUR ile İLGİLİ DETAYLAR

Tur Tarihi: 31.03.2022; Perşembe
ROTA: Mecidiyeköy >> Sultanahmet >> Topkapı Sarayı (V)
Gezi Seyri:
1) Birinci Avlu

2) İkinci Avlu

3) Üçüncü Avlu

4) Dördüncü Avlu

Turun niteliği: Günübirlik tarih, kültür ve müze ziyaret etkinliği
Toplam kat edilen araç mesafesi: 18 km
Kullanılan ulaşım aracı: Metro, Tramvay
Toplam ziyaret zamanı: 3 saat 45 dakika (10:00~13:45)
Bir sonraki “Topkapı Sarayı ~ Üçüncü Avlu” etkinliğinde görüşmek üzere; sevgiyle kalın,
Gezenti Şeref
***…***