gEZENTİ şEREF ~ BTF-2017/003
Tarih: Cuma, 05.05.2017
Bir önceki makalede bisiklet turu projesi planlamasında iki tür maliyet sınıflandırmasından bahsetmiştim. Eğer ekonomik ömrü bir yıldan fazla sürebilecek bir maddi duran varlığı (demirbaş vb: bisiklet, ekipman, kişisel eşyalar, alet edevat, takım taklavat, teçhizat vb) satın alırsam, o zaman bu MDV’yi “sermaye harcaması” olarak kaydetmem gerekecektir.
Diğer yandan turlarımda yaşamamı idame etmek, barınmak, beslenmek, diğer ulaşım olanaklarından faydalanmak, gezilecek yerleri ziyaret edip görmek, sağlık hizmetlerinden yararlanmak, ihtimal dâhilindeki arızaları gidermek adına tamir, bakım ve onarım servislerinden istifade etmek ve daha birçok günlük ihtiyaçları karşılayabilmek için çeşitli harcamalar yapabilirim.
Genellikle bunlar cari dönemde (bir yıl içinde) gerçekleştirilebilir harcamalar olacağından “gelir masrafları” şeklinde kaydedebilirim.
Ben bütçe planlamamı yaparken bu geleneksel temel muhasebe ilkeleri çerçevesinde harcamalarımı türlerine göre ayırmayı tercih ettim ve tablolarımda buna göre sınıflandırma yaptım. Bu nedenle bütçemi iki ayrı dosyada tutmayı yeğledim. Bütçe planlama ve finansal raporlama sisteminde takibi daha kolay olabiliyor.
Donanım Yatırım Giderleri
Sabit Varlık Yönetimi (yatırım harcamaları) adı altında topladığım aktif dosyasını 6 farklı kategoriye böldüm:
- Bisiklet & Yedek Parça Donanımı
- Taşıma Ekipmanı
- Elektronik Aletler
- Giyim & Kuşam (Kıyafetler)
- Kamping Malzemeleri
- Güvenlik Malzemeleri
Açıkçası bu varlıklardan bazıları 1 yıldan daha az ekonomik ömre sahip olabilecektir. Eğer böyle bir durumu tespit edersem o zaman onları ‘yatırımlar’ olarak değil ‘faaliyet giderleri’ kalemi olarak kayıtlara geçireceğim. (PILI~PIRTI etiketi altında, bisiklet yolculuklarımda taşıyacağım eşyaları incelerken, sabit kıymetlere daha detaylı değinecek ve gerekli açıklamaları o makalelerde yapacağım.)
Yıllık sabit faaliyet giderleri yanında bir de günlük yaşayabileceğim değişken faaliyet giderleri söz konusu olabilecektir. Bunlar için de özel bir bütçe tablosu oluşturdum ve Harcamalar Yönetimi adı altında topladığım günlük Bisiklet Tur & Kamp giderleri dosyasını 6 farklı kategoriye böldüm:
- Konaklama Gideri
- Beslenme Malzemeleri
- Safiyet Malzemeleri
- Sağlık Malzemeleri
- İlk Yardım Malzemeleri
- Diğer Malzemeler
Şimdi bunlardan en fazla harcama yapacağımı düşündüğüm üç özel kaleme daha detaylı temas etmek istiyorum. Sırasıyla; yiyecek, içecek & konaklama…
YİYECEK SARFİYATI
Bunlar bariz günlük harcamalar içinde yer alan giderlerdir.
Yiyecek hakkında: diyebilirim ki, yurdum coğrafyasının her köşesinde, günde maksimum $10 harcayarak lezzetli yöresel yemekler yiyebilmek mümkün. Türk mutfağı, bilindiği gibi, çeşitlilik konusunda çok zengindir. Ayrıca ekonomik ürünleri satışa sunan pazarlar, marketler, süpermarketler hemen her yerleşim biriminde bulunabiliyor. Hem cep yakmıyor hem de tatları en az pahalı ürünlerinki kadar iyi sayılır. Pahalı ürünler genellikle markalarından dolayı raflarda yüksek fiyat etiketleriyle satışa sunuluyor.
Elbette ne yiyeceğime turun o belirli gününde yaşamakta olduğum çevre ve ruh hali belirleyecektir. Eğer değişik bir bölgeye adım atmışsam, o yörenin orijinal lezzetlerinden tatmak için kendime mütenasip bir restoranda bir masa rezerve edebilirim. Yoksa sırf çorba, kuru+pilav yiyeceğim diye bir lokantaya asla uğramam, kendim pişiririm daha iyi. Ancak malzeme sıkıntısı yaşıyorsam bu yolu seçebilirim. Mesele günü üstünkörü geçirip gelişigüzel karın doyurmak değil, gezinin amacı paralelinde mükemmele yakın olanı keyifle yaşamak.
Pahalı şehirlerin pahalı restoranları olur diye yüksek bir kanı var. Fakat kaliteli yemek hizmeti veren bir yığın salaş lokanta biliyorum. Menüleri sadece ekonomik fiyat listesinden ibaret değil, yemeklerin tadı da gerçekten çok lezzetli.
Kamping hayatı bambaşkadır
Kamp yaparken işim elbette çok daha kolay. Üstelik günde $5’ın altında harcama yaparak kendi kamp yemeğimi pişirebilirim. Yani bir makarna paketini 10 sent değerindeki madeni paraya bulabilirim. Herhâlde her gün spagetti, her gün bulgur yiyecek değilim. Zaman zaman arzuladığım etlerden alacak, yaktığım kamp ateşinde bir güzel BBQ yapacağım. Eh, bazı zamanlarda sokak satıcılarından da beslenebilirim, her ne kadar beslenme maliyetini biraz yukarılara çekecek olsalar da.
Bir kamp ocağı, bir pişirme seti, tencere-tava-çaydanlık takımı, sanırım yolculuklarımın en şahane dostları olacaktır. Açıkçası ben bunlara “panpa” adını layık gördüm, bundan böyle bu mahlasla çağıracağım kendilerini. Onların sayesinde dilediğim her yerde wild-kamping yapabilir ve o gün arzuladığım yemeği pişirebilirim. Bisiklet turculuğunda ucuz yollu kamp yaşantısı işte böyle bir şey.
Unutmadan; bu kamp menüsüne fırından taze çıkmış mis kokulu ekmeği de eklemeliyim. Pişirecek yemek sıkıntısı çekeceğim yerlerde mükemmel kalori kaynağı olan ekmek imdadıma yetişecektir. Çoğu köyde evlerde pişirilen köy ekmeğinden bulabilirsem, yaşadım demektir ki bu tur ömrümün en güzel hayat damarı olacaktır. Zaten yol üstünde çiftçilerden taze sebze meyve bulmak neredeyse en külfetsiz yöntem. Biliyorum bazıları yüce gönüllü olup sepetimi gönüllerinden koptuğunca dolduracaklardır. Hem de hiçbir karşılık beklemeden.
Ancak taze besin malzemesi taşımak pek kolay değil. Özellikle sebze ve meyveler çok dayanıklı mahsuller değil. Hemen çürümeye açık olduklarından kısa zaman zarfında tüketilmeli. Taze sebze ve meyve darlığı nasıl aşılabilir sorusuna ise yanıtım şu olacaktır: belki yanımda taşıyacağım vitamin hapları sayesinde enerjimi yüksek tutabilirim.
Türkiye halkları son derece misafirperver insanlardır. Ya da ben eski kolektif halk kültürünü özümsediğim için hâlâ öyle düşünmek istiyorum. Dolayısıyla özellikle büyük kentlerin dışına çıkıldığında yöre halkları daha sevecen ve yardımsever olabileceklerdir. Evlerine, bahçelerine dahi davet edebilirler. Aç kalmak gibi bir sorunum olacağını hiç zannetmiyorum. Zaten bunun birine merhamet edip acımak duygusuyla bakma eylemi değil, bilakis nezaketi ve cömertliği gösteren bir davranış biçimi olduğunu ifade etmeliyim.
İÇECEK SARFİYATI
Bisiklet turlarında ana içecek kaynağımın her daim SU olacağı aşikâr. Nasıl arabalar benzinsiz gidemez, bisikletçiler de susuz yol alamazlar. Beden ve kas gücüyle gittiğimizden, susuz kalmamak için her zaman suya ihtiyaç duyarız. Dolayısıyla asıl mesele tüm zamanlarda taze su kaynağına ulaşmak olacaktır.
Bilindiği ve görüldüğü üzere Türkiye bu hususta hiç de fena sayılmaz. Yol üstlerinde, köylerde, kasabalarda, dağ ve ormanlık alanlarda, benzin istasyonlarında birçok çeşmeye rastlamak mümkün. Ne var ki yine de içilebilir olduğuna dair bir kuşku yaşanırsa risk almamak en iyisi. Bu nedenle yanımda taşıyacağım su filtresi işimi görür, riski minimize edebilir ve mataralarımı gönül rahatlığıyla tazeleyebilirim.
Bazı bölgeler ise su sıkıntısının yaşandığı yerler olabilir. Böylesi durumlarda yanımda mutlaka yedek suyumu ihmal etmemeliyim. Sanırım ben uzun turlarda en az 2-3 kafese bağlı matarayla yol alacağım. Zaten termosum da boş olmayacak, o da heybemin içinde yedek su ihtiyacımı sağlayacaktır.
Kamp yerlerimi mümkünse su kaynağının olduğu yerlerde kurmayı planlıyorum.
Su stoku hayat memat meselesidir
Marketlerde, büfelerde, benzincilerde vesaire satılan şişe sularına gelince… Şişe suyu oldukça ekonomik sayılır; 0,5 litresi 1 TL (25 sent), 1 litresi 3,5 TL (45 sent) civarında olacaktır ve edindiğim alışkanlığa göre günde bir galon (3,8 litre) su tüketme ihtiyacımı karşılayacak kadar suyun kaynağına erişebilmeliyim.
Bahsini yaptığım gibi en mükemmel çözüm doğal su pınarları veya çeşmelerdir (bunlar genellikle birinin adına bahşedilerek inşa edilmiş hayratlardır). Doğada karşılaşma olasılığım çok yüksek olan akarsu kaynakları ise avantajlı bir ortam yaratmada bire bir. Eğer su durgun değil de devamlı bir akış halindeyse korkmama gerek yok. Çünkü temiz olduğunu ve risk taşımayacağını farz edebilirim. Eğer sapa yerlerde karşılaştığım bir su kaynağından içip içmeme mevzuunda şüpheye düşecek olursam, kendime verebileceğim en kuvvetli tavsiye ve tavır su fitresi aletini korkusuzca kullanmaktan yana olacaktır.
Ayrıca bu su filtresi kiti sayesinde herhangi bir musluk suyunda varsaydığım bulaşıcı maddelerden temizleme olayı, yani suyu arındırmak çok başarılı bir yöntem. İşte, (suya günde en az 5-6 TL masraf yapılabileceği düşünülürse), bu yolla satın alınabilir şişe suyu maliyetini düşürebilir, şişe suyuna harcayacağım parayı başka şeylere harcayabilirim. Filtreleme imkânım olmayan durumlarda ise suyu kaynatarak da bakterilerden ve diğer mikroplardan, canlı mikro organizmalardan kurtulur, ondan sonra içme suyu olarak veya yemeklerimde sorunsuzca kullanabilirim.
Suyun dışında diğer ısıtıcı ve serinletici içecekler de düzenli bir şeklide listemde yerini alacaktır. Çay, kahve, kakao gibi sıcak içecekler yanında maden suyu, meyve suyu, meşrubat gibi soğuk içecekler beslenme sepetimin bir parçası olarak varlığını sürdürecek sıvılardır. Dolayısıyla bunlar içinde bütçe ayırmam kaçınılmaz.
Diğer taraftan, tüketimi günlük temelde olmasa da, uzun muhabbetli bisiklet yolculuklarımda hiç vazgeçemeyeceğim ve zevkle kullanmaktan sakınmayacağım içecek sınıfı ise (alkollü) içkilerdir. Bira, şarap ve rakı (ve ara sıra bazı bazı viski, kanyak ve votka) kamp alanımda mest olmuş gece dostlarımın arasında sayabileceğim profili çok belirgin olan yoldaşlarımdır.
KONAKLAMA GİDERLERİ
Uzun mesafeli bisiklet turlarımın olmazsa olmazı gece bir şekilde konaklamadan geçmektedir. Sonuçta gezilerim tatil amaçlı turistik bir seyahat değil. E, öyleyse neden gidip 4-5 yıldızlı lüks tesisleri listeme alayım ki? Bu tip tesisler söz konusu dahi olamaz. Hatta öyle gerekmediği ölçülerde arzulamasam da öğretmenevleri, oda+kahvaltı veren pansiyonlar, kamu lojmanları vesaire yerler günün sonunda hacimli maliyete dönüşebilir. Neresinden bakılırsa bakılsın konaklama her zaman en önemli ve en pahalı sorunlardan birisi olarak karşıma çıkmaktadır.
Bedeli düşürmek elimde…
Bunun da tek çözümü doğada ücretsiz kamp yapmaktan geçiyor. Wild kamping yaparak konaklama maliyeti tamamen sıfıra indirilebilir ve total maliyetlere yansıması pozitif olabilir. Ancak doğada kamp yapmak zevkli ve keyifli olabileceği gibi uygun şartlarda, risksiz, güvenli bir yer bulunmadığı takdirde istenmeyen sonuçlarla bitebilecek bir geceyi geçirmeye neden olabilir.
Riske girip uygunsuz şartları zorlamaktansa ücretli bir kamping tesisinde kalınabileceği gibi ekonomik fiyatla hizmet sunan bir otel, bir pansiyon veya öğretmenevi gibi kamuya ait bir konaklama tesisi de seçenekler arasında yerini alabilir.
Ben gereksiz risk alma taraftarı olmayan biriyim. İlla macera yaşayacağım diye kendimi niye tehlikenin ortasına atayım ki. Benim hedefim güvenli ve keyifli bir şekilde gezmek. Yoksa ne doğanın kendisiyle, ne doğadakilerle, ne de adına ‘zararlı insan’ denilen mahlûkatlar ile savaşa gitmiyorum.
Öyleyse doğada kamp yapmayı tehlikeli bulduğum noktalar haricinde zaman zaman dinlenme, sıcak duşundan faydalanma, hava şartlarından korunma, belirgin bir hastalık durumunda, ekipmanlarımı yeniden düzenlemeye ihtiyaç duyduğumda da bu tür konaklama tesislerinde konaklamayı tercih edeceğim meydanda.
Ancak öncelikli tercihim her zaman çadırımla kamp kurmaktan yana. Tarafsız bir mesajın e-postama düştüğü gibi: “Eğer çadırını yüklediğin bisikletle geziyorsan paraya ne ihtiyacın olabilir ki?”
Aynen öyle…
Mesele konaklama olunca diğer yöntemlerin olduğu gerçeğini es geçmeyeyim. CouchSurfing ve Warmshowers en kayda değer alternatifler. Üstelik herhangi bir ücrete tabi değiller. Ne var ki benim tarzıma uygun yerler olmadığı için ben bunlar hakkında çok fazla bilgiyi paylaşmayı düşünmüyorum. Dolayısıyla bu konaklama kategorisi için herhangi bir bütçe ayırmama da gerek yok. Eğer ileride fikir değiştirirsem o zaman gündeme getirir yeniden değerlendirme yaparım.
Tablomdaki listeye dahil etmeli miyim bilemiyorum, ama yolculuklarımda geçeceğim şehirlerde, köylerde kimi zaman beni evlerine davet edebilecek ve ‘free’ konaklamama katkıda bulunabilecek yurdum insanları karşıma çıkabilir; kendileriyle sıcak bir tanışma merasimi yaşayabilir, evlerinde bir veya birkaç gün misafir olabilirim. Elbette buna memleketin çeşitli yörelerinde yaşayan arkadaşlarımı, akrabalarımı da ekleyebilirim. Şüphesiz çaldığım her kapıda mutlaka bir güler yüz belirecek, beni içeri alacak, öyle kolay kolay da salmayacaktır.
İşte böylesi hallerde programda aksamalar yaşayabilmem kaçınılmaz olacaktır. Önemli olan takvimi erteleme değil de yol ve mevsim şartları olacağından kendilerini bir an evvel yola çıkmam konusunda ikna edebilmeliyim.
Özetle toparlamam gerekirse…
Eğer bütçemi düşük profilde tutmam icap ediyorsa, yapabildiğim kadar doğa kampı, wild-kamping yaparak yol almalıyım. Buna alternatif olarak da öğretmenevlerini ve iktisatlı tarifeli pansiyon işletmelerini seçmeliyim. Biliyorum ki ‘konaklama giderleri’, geçtiğim şehir ne kadar ekonomik olursa olsun, yol maliyetlerim arasında en ciddi ve en pahalı kalemdir.
SIRADA NE VAR?
Bir sonraki HESAP~KİTAP gönderisinde, Bisiklet Yolculuklarımın Beklenmeyen Masrafları mevzuunda finansal planlamaya devam edeceğim.
***…***
(*) Önceki Makale: “Bisiklet Yolculuklarımın Genel Giderlerini Hesaba Katma“
(*) Sonraki Makale: “Bisiklet Yolculuklarımın Beklenmeyen Masrafları“
Bir sonraki “HESAP~KİTAP” makalesinde görüşmek üzere; sevgiyle kalın,
Gezenti Şeref
>>> [iÇERİKdİZİNİ]